Ne olduğunu anlamadan gözlerini kırpıştırdı. Gökyüzünde süzülen wyvern, trolün devasa gövdesini keskin pençeleriyle büktü, ikiye böldü ve havaya fırlattı. Rüzgârla karışan koyu kırmızı kan, yağmur gibi her yere sıçradı.
Max, güçlü bir çiğ et kokusu yayan sıvının yüzüne sıçradığını hissetti ama buna rağmen gözlerini kaçıramadı. Gökyüzünde uçan başka bir wyvern, parçalanan trolü tek seferde yuttu ve bir diğeri kayarak daha fazla canavar yakaladı.
Sonunda durumu tam olarak anlayabildi. Kendilerine taş atan wyvernlar, aniden canavarlara saldırmaya başlamışlardı.
O anda içini yoğun bir rahatlama duygusu kapladı. Max patlamak üzere olan hıçkırıklarını umutsuzca bastırdı. Yaşadığı büyük sevinç karşısında başı dönüyordu. Riftan güvendeydi. Planlandığı gibi wyvern besleme alanına sızmış olmalıydı.
Ejderhaların ayrım gözetmeksizin trollere saldırdığını görünce, Ruth'un sihirli formülü açıkça manipüle ettiğini anladı. Artık canavarlar wyvernlerden kaçmakla meşguldü ve ani durum karşısında şaşkına dönen askerler saflarını yeniden düzenleyerek bir saldırı başlattılar.
Max artık daha canlı göründüklerini, performanslarının öncekine göre çok daha iyi olduğunu görebiliyordu. Doğuya doğru uzanan Remdragon Şövalyeleri, yaklaşan trolleri yok ettiler ve vahşi bir güçle şehre doğru koştular.
Whedon Kraliyet Kuvvetleri yakından takip ederken, merkezde konuşlanmış Osiria süvarileri canavarları birer birer püskürttüler ve wyvern'lerin saldırısına yakalanmamak için güvenli bir mesafe tuttular. Öte yandan Balto'nun ordusu daha hırçın bir hamleyle düşmanları köşeye sıkıştırıyordu.
Max, Richt Bleston'ın öfkeli bir iblis gibi saldırmasını izlerken omuzları titredi. Adam, 6 kvet (yaklaşık 180 cm) uzunluğunda müthiş bir kılıç kullanıyordu. Bu hayvani ve şiddetli ruh, omurgasından aşağı ürpertiler inmesine neden oldu.
Canavarları savaş alanına çıkarmak için askerlerin cesetlerini yakmak gibi acımasız taktiklerinden, savaş alanında sergilediği güçlü durdurulamaz yeteneğine kadar... Belki de o adam düşündüğünden çok daha tehlikeliydi. Birden, Riftan'a düşman olduğu gerçeği onun için gerçekten endişe verici bir şey haline geldi. ‘Belki de, savaş bittiğinde bundan çok daha büyük bir kaosa neden olur.’
Bu düşüncelere dalmışken, aniden arkasından yoğun bir ısı yükseldi. Başını korkuyla çevirdiğinde, yiyeceklerin saklandığı çadırlardan birinin yandığını gördü.
Aceleyle kargaşayı delip geçti ve toprak duvardan atladı. Yangını söndürmek için akın eden askerlere geri çekilmelerini söyledikten sonra, yerden bir toprak parçası kaldırıp çadırın üzerine bıraktı.
Neyse ki, yangın çabucak söndürüldü, ancak bu sefer de atlar için yapılmış geçici bir ahırdan dumanlar yükselmeye başladı. Rüzgârdan korkan atlar, ipleri kopardı ve kısa sürede kampı dağıttılar.
Max şaşkınlıkla ahırlara doğru koştu. 'Yangın nasıl çıktı? İsyan sırasında mangal mı devrildi?' Max yere diz çöktü ve büyüyle yangını tekrar söndürmeye çalışırken, birkaç kbet ötede goblinlerin meşalelerle koştuğunu gördü.
Yüzünü buruşturdu. Canavarların bir kez daha kampa sızıp etrafı ateşe vermelerine karşı duyduğu yoğun öfkeyle ağırdı.
"G-goblinler içeri sızdı! Onları çabuk durdurun!”
Askerler hemen mızrak ve kılıçla canavarları kovalamaya başladılar. Bu arada, Max alevleri büyüyle söndürüyordu.
O anda, kestane rengi tenli bir goblin hızla yanından geçti. Max, sulama teknesinin bulunduğu çadırın ateşe verilmek üzere olduğunu görünce hiç düşünmeden hançerini kınından çıkardı. Ve mucizevi bir şekilde hançeri canavarın tam ensesine sapladı.
Ama çok geçmeden bunun ne kadar tehlikeli bir hareket olduğunu anladı. Canavar şiddetle büküldü ve tuttuğu orağı salladı.
Max saldırıdan kaçınmaya çalışırken yere düştü. Goblin hiç vakit kaybetmeden ona doğru koştu ancak, ona ulaşamadan yere yuvarlandı. Max, canavarın boynundan akan kanın yüzünü ıslattığını hissedince ürperdi. Kafasının arkasından sert bir ses duydu.
“İyi misiniz?”
Max yavaşça kafasını kaldırdı. Onu net bir şekilde göremeyen Garrow, kısılmış gözlerle ona bakıyordu. Elinde bir kılıç tuttuğunu görünce şok oldu. Tüm yaraları iyileşmiş olsa da, Garrow hâlâ şiddetli bir baş ağrısından muzdaripti ve diğer gözündeki görüş henüz tam olarak geri gelmemişti.
Ama henüz savaşmaya hazır olmamasını hiç umursamıyor gibiydi. Kılıcını tek eliyle kaldırıp kuşkuyla etrafına baktı.
“Dağda bizim bilmediğimiz başka bir tünel var gibi görünüyor. Adamlarıma hemen tüneli bulmalarını ve içini boşaltmalarını emrettim.”
Vücudunu dikleştirip etrafına bakındı. Ani yangının cephede savaşan askerleri bile korkuttuğu belliydi.
Merkez birimin arkasına yerleştirilmiş askerler, yangını söndürmek için aceleyle çöken duvar yönünde toplandılar. Onlar sayesinde yangın kısa sürede söndürülmüştü ancak askerlerin boş bıraktığı hat üzerinden troller birimlere doğru ilerlemeye başlamıştı.
"Yanımdan ayrılmayın!"
Garrow kendisine doğru koşan bir devin kafasını kesti, yakaladı ve aceleyle onunla yürümeye başladı. Onu savaş alanından olabildiğince uzağa götürmeye çalışıyor gibiydi.
Max onu takip etti ve kafası karışmış bir şekilde etrafına bakındı. Askerlerin ve canavarların cesetleri yerde yuvarlanıyor, wyvernlerin çığlıkları gökyüzünde yankılanıyordu. ‘Bütün bunlar çok gerçek dışı hissettiriyor.’
Sakinliğini yeniden kazanmak için mücadele etti. Ama 8 kvet (yaklaşık 240 cm) boyundaki, her yerde baltalar ve gürzler kullanan dev yamyamlar karşısında nasıl akılına mukayyet olabilirdi ki. Tek yapabildiği titreyen uzuvlarını mekanik olarak Garrow'a yaklaştırmaktı.
Max çaresiz bir hisle dudağını ısırdı. Her yerde savaşlar oluyordu ve çadırların çoğu yıkılmıştı. Bir dakika öncesine kadar müttefik kuvvetlerin üstünlüğü olduğuna ikna olmuştu, ancak birkaç dakika içinde durum yeniden değişmiş gibi görünüyordu.
Henüz yiyeceklerin durumunu kontrol edememişlerdi, ancak düşündüklerinden daha ciddi bir durumda olmaları mümkündü. Tam bir kaos içindeki kampta yürürken umutsuzluk içinde içini çekti.
Tam o sırada önden bir trompet sesi duyuldu. Sinyali önce ejderhaların çığlıklarıyla karıştırdığı için hemen anlayamadı. Ama sesleri biraz daha uzun dinledikten sonra bunun müttefiklerin zaferinin işareti olduğunu fark etti.
Max inanamayarak tepeye döndü. Böyle bir durumda zafer işareti nasıl duyulabilirdi? Yüzünde şaşkın bir ifadeyle şehri kaplayan devasa duvarlara bakarken, tuhaf bir şey gözüne çarptı.
Birden Max'in gözleri kısıldı, vücudu kaskatı kesildi. Şehri çevreleyen dış duvarlarda düzinelerce altın sancak dalgalanıyordu. Daha detaylı görmek için duvara tırmandı ve Volose Şövalyelerinin dış duvarda durup bayraklarını salladıklarını gördü.
"Komutanın planı işe yaradı. Canavarlar dışarı çıkarken şehri ele geçirdiler.”
Onu takip eden Garrow, gururlu bir sesle mırıldandı. Max boğazında bir yumru hissetti ve başını salladı. Sonunda canavarların kalesini ele geçirmeyi başarmışlardı.
Beklenmedik bir anda, canavarlar kontrolü tamamen kaybetmiş gibiydi.
Troller ele geçirilen şehri geri almak için tepeye çıktıklarında ateş okları üzerlerine yağdı.
Şehre doğru koşan canavarlar hızla geri döndüler ve onları takip edenlerle çarpışıp savaşmaya başladılar. Onlara soğuk soğuk bakan Kuahel Leon kılıcını kaldırdı ve bağırdı.
"Tün ordu, ileri!"
Hemen sonrasında merkezi birlikler şehre doğru yürüdü. Çılgın trol ordusu sonuna kadar direndi ancak her yönden aldıkları saldırı karşısında güçsüz kaldılar. Sonuç olarak, bir saatten az bir sürede canavarların cesetleri tüm alanı kapladı.
"Sonunda bitmiş gibi görünüyor.”
Yanına gelen Annette yorgun bir sesle mırıldandı. Max solgun bir yüzle tepeye baktı, sonsuz gibi görünen savaşın bu kadar çabuk bittiğine hala inanamıyordu.
Başka bir yerde, beklenmedik bir şeyin başka bir kargaşaya neden olacağı korkusunu üzerinden atamıyordu. Ancak zafer haberi bir kez daha duvarlarda yankılanınca kaygısı biraz azaldı.
Kendini daha fazla tutamayarak tepeye koştu. Soğuk çamurda yürüyormuş gibi kan izleri ayakkabılarının tabanlarına yapışsa da duramadı. Adını seslenen birinin sesini duymazdan gelerek, kurşun yığınları gibi ağırlaşan bacaklarını umutsuzca hareket ettirdi.
Şehir kapılarına ulaşana kadar kaç cesedin üzerinden atladığını bilmiyordu. Hayatının geri kalanında kabusa dönüşecek bir sahne görebileceğine dair bir tahmini vardı. Ama garip bir şekilde, korkuyu hissedemiyordu. ‘Belki de duyularım uyuşmuştur.’
Bu düşünceyle, geniş açık kemerli kapıdan içeri girdi ve taş ve demirden yapılmış gibi görünen ıssız şehre baktı.
Yolun sağında ve solunda sıralanan binalar devasaydı ve şaşırtıcı bir şekilde Roem tarzında inşa edilmişlerdi. Çevresini bir şey tarafından ele geçirilmiş gibi izleyen Max, şövalyelerin canavarların cesetlerini yaktığını gördü ve onlara döndü.
Şehrin içinde şiddetli savaşlar vermiş olmalılardı. Kurt adamlar ve Ogreler gibi canavarlar alt türlerinin cesetleri büyük meydanda yığılmıştı ve yol kenarına kazılmış hendekten kan akıyordu.
Manzara karşısında korkunun geri döndüğünü hissetse de başını kaldırıp ilerlemeye devam etti. Kapıdan meydana uzanan geniş patikadan aşağı koşarken, kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki kontrol edemiyordu.
Garip bir endişe onu boğarken karanlık merdivenleri tırmandı. Biraz sonra, çok uzakta olmayan bir yerde, Whedon Kraliyet Ordusu'nun bayrağını salladığını gördü. Ancak Remdragon Şövalyeleri'nin bayrağı ortalıkta görünmüyordu.
İlerledikçe, kaygısının güçlendiğini hissetti. İkinci kapıdan geçtikten sonra önüne taş yığınlarıyla dolu açık bir alan çıktı.
Önden gelen yoğun güneş ışığına bir an için kaşlarını çattı ve sonra ihtiyatla etrafına bakındı. Harabelerin ortasında dimdik ayakta duran ezici büyüklükte bir şövalye gördüğünde nefesi kesildi.
Bir an hiçbir şey düşünemedi ve birkaç saniye donmuş gibi ona baktı. Riftan son derece bitkin görünüyordu ama yaralanmamış olması bile onun dizlerinin üzerine çöküp Tanrı'ya şükretmek istemesine yetmişti.
Max sendeledi ve ona doğru zar zor bir adım attınca, Riftan sanki onun varlığını hissetmiş gibi başını çevirdi.
Başının döndüğünü hissetti. Onun siyah gözleriyle karşılaşınca, uzun süredir zar zor koruduğu tüm öz kontrolü parçalanmış gibi görünüyordu. Ağladı ve ona koştu. Riftan inanamıyormuş gibi şüpheyle baktı, kollarını uzattı ve ona sarıldı.
"Tanrım, bu gerçekten sen misin?" Yüzüne şaşkınlıkla bakarken mırıldandı, sanki henüz durumu kavrayamamış gibiydi.
Ellerine sağlık sonunda canlarım kavuştu 🥰🥰
YanıtlaSilNolur nolur nolur bı bölüm daha 🥲
YanıtlaSilCanım cevirmenim harikasın bı bölüm daha ateşle bize
YanıtlaSilKalbim güm güm ellerine sağlık ama lütfennnn burda bırakma lütfenn
YanıtlaSilBir bölüm daha grlmezse hemen şuracıkta ölecekmişim sevgili çevirmenciğim
YanıtlaSilGerçek aşk çok başka birşey ya aşk işte herseye her yere rağmen ❤️
YanıtlaSilKoskoca canavarlar şehrinde Riftan’ı eliyle koymuş gibi bulan Maxi 2+1 evde çorabımın tekini bulamayan ben
YanıtlaSilHahqhhqhah doğru bi yorum😂😂😊
SilSonundan riftan
YanıtlaSilRiftan yine bol bol iluzyon buyusu cekmis galiba Maxi gercek mi degil algilayamadi adgdgh oh be kavustay ❤️
YanıtlaSilYüzü kana bulandı ya ondan sanırım
Sileyy çevirmen eğer çevirmen sensen bir bölüm daha çevir eğer ki okuyucu bensem nolur bi bölüm daha noluurr
YanıtlaSilEyy canım okuyucu malum bölümlerin bi kerede paylaşılmasını istiyorsan biraz sabretmeni rica edeceğim🤭 Ara vermeden paylaşabilmek için bölümleri biriktirmeye çalışıyorum ama pek başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim 😅
SilAyyy harikasın Özge bekleriz tabi sana güveniyoruz😇 malum bölümler birlikte gelsin piliz 🫶🏻
SilE hani golem büyüsü
YanıtlaSilDaha kitap devam ediyor çıkan bölümlerin biz daha yarısına yeni gelmişiz kesin kullanıyordur bir yerlerde
SilGolem büyüsünü sonlara doğru savaşta kullanıyor
SilRiftan göründü 😍100 bölüm bitti daha 100 beklicez gibii tesekkurler 💕💕💕
YanıtlaSilYaşlandık ya bekle bekle 👵🏻
Silçok şükür allahım bismillah
YanıtlaSilHürrem sultan geldi aklıma bu sözle 🤣🤣
Silo replikten esinlenip yazdım ben de adaksdakljd
SilOh nihayet 100lere geldik.
YanıtlaSilSonundaaaa! 😄
YanıtlaSilGolem büyüsünü ne zaman yapiyodu ya assiri cool super heroine maxi gormek istiyorum
YanıtlaSilSavaş bölümlerinde gözüm hep o sahneyi aradı ama ilerleyen bölümlerde sanırım :/
SilGolem büyüsünü bayaaaaa sonralarda kullanacak maxi. tam hangi bölümlerde kullanacağını yazsam mı bilemedim bi miktar spoiler oluyor da🥲🥲
SilAdmin eline emeğine sağlık
YanıtlaSilAllahım sonunda Anadolu aslanım döndü😭 valla sensiz tadı tuzu yoktu savaşın adamsu😔 çeviri için çok teşekkürr💜
YanıtlaSilSonunda büyük buluşma çok şükür ya çatlamıştım meraktan 🙏🏻
YanıtlaSilo kadar heyecanlı yerde bırakıyor ki yazar
YanıtlaSilYeni bölüm gelir mi bugün cok cok tesekkurler
YanıtlaSil'Riftan sanki onun varlığını hissetmiş gibi başını çevirdi.' bu nasıl bir sahnedir... (Ben geri geldim selam 🙇🏻♀️) çevirmenim her gün azimle çevirmeye devam ediyorsun sen harika bir detaysın, teşekkürler 💙🖤💙🖤💙
YanıtlaSilHoş geldinnnnn <3
SilMaxi koştukça benim kalbim de onunla hızlanıyor
YanıtlaSilBir şovalye gördü yazısında takıkı kalmışım bir ara , baya yaşıyorum hikayeyi
Uigru nün reenkarneleri halletti yine işi. Ha bir de şu oc herif. Ama kim nasıl ödüllendirilirse ödüllendirilsin. Çoğu şeyi Riftan hak ediyor. Plan onun planiydi, en zorlu işi ve o büyücüler aldı. Remdragon ve Riftan Calypse nin adını altın harfler ile tarihe yazsanız yine yetmez, yine yetmez... Aptal kral da umarım sadece Kont unvanı vermekle kalmaz.
YanıtlaSilofff olm noldu lan öyle, kafayı yedim. ayrıca ben hala işin burada bitmediğini düşünuyorum. bu canavarlar bir anda kamp kurdukları yerde belirdi ve kaynaklara zarar verdi, çoğu başka bir tünelden kaçmış olabilir. bu iş burada bitmedi yani ve şu kara büyücüler de daha bulunmadı... hala her şey çok gerici ama en azında riftanımız ve maximiz kavuştuğu için mutluyum*-* garrowum da iyi, umarım daha da iyi olur
YanıtlaSilBU NASILL BİR SAVAŞTIIRR YAHU
YanıtlaSilşekilden şekile girdim okurken saka midur
Bütün bölüm boyu kafamda The Witcher’ın savaş müzikleri geldi resmen imdaaaat
SON SAHNEYİ GÖZLERİM DOLU DOLU OKUDUM… YETMEDİ BİR DAHA OKUDUM ALLLAAHIIIIM
YanıtlaSil