A Barbaric Proposal - 25. Bölüm (Türkçe Novel)

a barbaric proposal novel - chapter 25

(Rienne)
"Ne?"

‘Düğünün ertelenmesini mi istiyor?’

(Başrahip) "Nauk'un hanımı günahlarından kurtulana kadar hiçbir düğüne izin verilemez. Eğer Tanrı'ın isteğini görmezden gelirseniz, şüphesiz büyük bir trajedi yaşanacaktır."

(Rienne) "Benden ne istediğinizin farkında mısınız?"

Rienne yumruklarını sıkmaya başlamıştı.

(Başrahip) "Tanrı'nın istediklerine uymak zorundasınız, Prenses. Bunu biliyor olmalısınız."

(Rienne) "Ve siz, Başrahip Milrod, Tanrı'nın isteğini bildirdiğinizi iddia ederek kraliyet ailesini aşağıladığınızı bilmelisiniz."

Başrahip, Rienne'in sakin ama alaycı sözlerini duyunca hafifçe gerilmeye başlamıştı.

(Başrahip) "Ben Tanrı'nın kuluyum. Bu nedenle, Tanrı'nın ideallerini temsil ediyorum, Arsak'ın kızı."

(Rienne) "Peki Tanrı size tam olarak ne dedi? Belki de rüyalarınızda düğünü engellemenizi söyleyen bir vizyon görmüşsünüzdür.”

(Başrahip) "Siz...... Tanrı'yı nasıl bu kadar küçümseyebilirsiniz? Nauk halkının önüne konan davanın sizi cezalandırmak olduğu gittikçe netleşiyor, Arsak'ın kızı!"

Başrahip geçmişte ona böyle bir şey söylemeye asla cesaret edemezdi. Sanki Rienne'i köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Rienne, kesin olarak bilmese de, Yüksek Rahibin Kleinfelderler tarafından düğünün gerekli herhangi bir yolla durdurulması için buraya gönderildiğine dair derin bir şüpheye sahipti. Bu asla merdivenleri tamir etmekle ilgili değildi. Her zaman düğünle ilgiliydi.

(Rienne) "Kendinize dikkat edin, Başrahip. Burası Tapınak değil. Şimdi benim kalemdesiniz."

Rienne, yumruklarını sıkıp öfkesini kontrol etmeye çalışırken bile sakin bir yüz ifadesi korumakta iyiydi. Ama bu sefer artık sözlerini tutamıyordu.

(Rienne) "Kraliyet kalesi dini yasalara bağlı değil. Kraliyet ailesine hakaret etmek için dillerini kullanmaya cesaret edenleri cezalandırma hakkına sahibim."

(Başrahip) "Ne yazık ki, Tanrı'nın izni olmadan evlenemezsiniz..." (Y/N; Black şunu da kayayla birlikte atsaydı keşke)

Başrahip konuşmaya başladığı anda...

(Black) "Geç kaldım."

Boom!

Black iki eliyle iterek, kabul odasının kapısını gürültüyle açtı.

a barbaric proposal novel - chapter 25

*****


(Başrahip) "Tanrım... bu..."

Baş Rahiplerin yüzü hızla hastalıklı sarı bir renge dönüştü. (Y/N; Sen şimdi yemedin mi naneyii hadi Black’e de aynı şeyleri de  edkrwknckwrfckvr)

(Başrahip) "N... neden... bir paralı asker burada olur ki..."

Rienne hemen refleks olarak iç çekti. Bunu düşününce, Başrahip muhtemelen böyle bir şeyin daha önce olduğunu görmemişti. Büyük ihtimalle Kleinfelderler’in kendisini bu adamdan koruyacağını ve o Rienne ile konuşurken buraya gelemeyeceğinden çok emindi.

(Rienne) "Hoş geldiniz, Lord Tiwakan. Lütfen oturun."

Başrahibi cevaplamak yerine, Black'i yanına davet etti. Bu eylem, Prenses'in nişanlısı ve Arsak Ailesi Koruyucu Şövalyeleri'nin lideri olarak konumunu resmileştirmişti. Black, Rienne'in niyetini çabucak fark etti ve tek kelime etmeden, Rienne'nin yanındaki koltuğa oturdu. Bunu yaparken o kadar sessizdi ki, dünyadaki en doğal şey gibi hissettiriyordu. Sanki en doğru şeymiş gibi…

(Rienne) "Şimdi, nerede kalmıştık? Ah, doğru. Tanrı'nın düğünü sabote etmenizi istediğini söylüyordunuz. Size ne kadar ertelememiz gerektiğini söyledi mi?"

(Başrahip) "Ben....."

Başrahip duraksadı ve gözlerini ondan kaçırdı. Rienne'nin yanında oturan Black'in yönüne bakamamıştı.

‘..... İşe yarıyor.’

Farkında olmasa da, Rienne acı bir şekilde gülümsedi. Başrahip'in bu kadar telaşlandığını görmekten mutluydu, ama tutumundaki ani ve bariz değişikliği biraz rahatsız edici buldu. Bu sadece Başrahip’in onu ne kadar küçük gördüğünün kanıtı gibiydi.

(Başrahip) "Tanrı izin verdiğinde...düğün olacak."

(Rienne) "Peki bunun ne zaman olacağını nasıl bileceğiz?"

(Başrahip) "T-Tanrı'nın bir kulu olarak, onun sözleri benim aracılığımla size iletilecek..."

 (Black) "Yani nihayetinde, sonuç olarak sorun sensin."

(Başrahip) "Hu... h?"

Başrahip sert bir şekilde yutkundu. Black sandalyesinin kol dayamasına parmaklarıyla vurunca, ses Başrahib’in titreyerek başını ona doğru kaldırmasına neden oldu. Sonra o soğuk bakışla karşılaşır karşılaşmaz vücudu bir heykel gibi oldu.

(Black) "Sana bir seçenek sunacağım. Ya bize izin vermek için o ağzını kullanırsın ya da ben onu senden zorla çıkarırım."

(Başrahip) "…"

Başrahibin çenesi sertleşti. Bu sözlerin anlamlarını anlayıp anlamadığı ya da sadece Başrahip olarak kendisine saygı gösterilmemesine şaşırıp şaşırmadığı bile belli değildi.

(Black) "Bunu çok nazik bir şekilde ifade etmiş olmalıyım. O zaman tekrar söyleyeceğim. Ağzını kendi kendine aç, yoksa seni parçalara ayırırım."

(Başrahip) "N-ne..... Bu ne saygısızlık!"

Sonunda Başrahip, sesini tüm kabul odasını sallayacak kadar yükseltti. Ama sonunda, hepsi sadece kelimelerdi. Black ona baktı, parmakları hala koltuğun koluna vuruyordu.

(Black) "Sesini alçat."

(Başrahip) "......?"

(Black) "Kraliyet ailesinin huzurunda sesinizi yükseltmeyin."

(Başrahip) "…"

(Black) "Seçimini yap. Kendi iraden ya da parçalara ayrılmak."

(Başrahip) "..."

Başrahibin çenesi sertleşmiş değildi, sadece konuşamıyordu. Sesinin odada tekrar yankılanmasından korkuyordu.

(Black) "Eğer sen seçmezsen, o zaman ben seçeceğim."

Black koltuğun koluna ritmik bir şekilde vurdu.

Tık.

Tık.

Tık..

Üçüncü sesi duyar duymaz, Başrahip hemen konuştu.

(Başrahip) "Bunu yapamazsınız! Tanrı'nın bir kuluna böyle bir şey yapamazsınız......!"

Ama diyebileceği tek şey buydu. Bu ritmik sesler bir sinyalmiş gibi, resepsiyon salonunun kapıları çarparak kapandı.

(Başrahip) "Bekle!"

Aniden, Başrahip ve yanında getirdiği rahipler hızla arkalarını dönmüşlerdi ama nafileydi. Tiwakan askerleri çoktan kapının önünde siper almışlardı.

(Başrahip) "Prenses, kapıyı açın!"

Tüm bunların ortasında, Rienne, Başrahip’in tutunabileceği tek kişiydi. Bir barbarla normal bir şekilde iletişim kuramayabilirdi, ama Rienne barbar değildi. Nauk'un kraliyet ailesinin bile Tanrı'nın bir kulunu böyle aptal yerine koymaya hakkı yoktu.

(Başrahip) "Prenses!"

(Black) "Eğer Prenses açmamı isterse, açarım."

Black her zamanki duygusuz sesiyle yavaşça konuştu. Bu onu anlamayı çok zorlaştırdı, ama yine de bir şey çok açıktı. Rienne, Tiwakan'ın liderini kontrol edebilecek tek kişiydiydi.

(Rienne) "...Teklif için teşekkür ederim, ama hala bir konuşmanın ortasındayız. Bir şeyleri çözene kadar kapalı tutmamız en iyisi olur."

Rienne de bunun farkındaydı. Daha spesifik olmak gerekirse, Black'in Başrahip'e neyi açıklamaya çalıştığının farkındaydı. Tiwakan orada olduğu sürece, Başrahip Rienne'e karşı daha önce yaptığı gibi saygısızca asla konuşamazdı. Hayır, sadece bu değildi. Eğer güvenli bir şekilde ayrılmak istiyorsa, Rienne'in ona yardım etmesine ihtiyacı vardı, çünkü Tiwakan'ın lideri o istemedikçe bu kapıları asla açmazdı.

(Rienne) "Şimdi o zaman, düzgünce konuşalım. Düğünü neden ertelemeliyiz?"

(Başrahip) "..."

Demir gibi, Başrahip’in yüzü de tamamen sertleşmişti. Bir daha asla Tanrı’nın Tiwakan’ın kirli kanına tahammül edemediği için evliliğin ertelenmesi gerektiğini söylemeyecekti…


*****

Bundan sonra, konuşma büyük bir endişe duymadan sona erdi. Konuşmalarının sonunda, Başrahip farklı bir insan gibi olmuştu. Çabucak ayrılmadan önce itaatkar bir şekilde başını salladı. Tabii ki, bir bedeli vardı.

Black, Tapınağa giden basamakları onarmanın tüm maliyetini ödemeyi kabul etmişti. Ancak o zaman Başrahip, görevine uygun olarak yeminlerini kabul edecekti. Kesintiye uğrayan cenaze töreni o akşam Nauk Kalesi’nin şapelinde tamamlanacaktı ve bir grup Tiwakan paralı askerinin tabutları taşımakla görevlendirileceği belirlenmişti.

Böyle bir şey, bırakın Başrahibi, hiç kimsenin, Tanrı'nın Tiwakan'a tahammül edemeyeceğini iddia etmesini imkansız hale getirecekti. Eğer tabutları taşımazlarsa, cesetler merdivenler yeniden yapılana kadar Tapınak'ta çürümeye bırakılacaktı. Rienne sonuçtan biraz şaşkındı. İlk kez tek taraflı olarak bir şeyleri müzakere ediyordu ve tek bir taviz bile verilmemişti.

(Rienne) "Bu biraz beklenmedik bir şeydi."

Başrahip ve maiyeti kuyruklarını bacaklarının arasına alarak kaçtıklarında, kabul salonunda sadece Rienne ve Black kalmıştı.

(Rienne) "Başrahibin bu kadar korkak olduğunu fark etmemiştim."

Rienne'in yüzündeki acı gülümseme, yaşadığı her şeyi ortaya çıkarıyordu.

(Black) "Sonuçlardan memnun olduğun için mutluyum."

'Memnun' doğru kelime gibi görünmüyordu. Rienne'in şu anda nasıl hissettiğini tarif etmek için çok zayıf bir ifadeydi.

(Rienne) "Ama sanırım çok fazla mali yük üstlenmeyi kabul ettiniz."

Rienne Black’e mahçup olmuş bir şekilde baktı. Bu, tüm zaman boyunca aklında olan bir şeydi.

(Rienne) "Başrahip düğünü ertelemekte ısrar etse bile, tüm bunların bedelini ödemek zorunda kalmamalısınız."

 (Black) "Sorun değil. İstediğim her şeye harcayacak kadar param var."

(Rienne) "Ama yine de..."

Bu kadar gelişigüzel konuşmak için çok büyük bir maliyetti.

(Black) "Gelecekte para için endişelenmemeni söylemem kabalık olur mu?"

Rienne cevap vermeden önce bir an düşündü.

(Rienne) "...Hayır."

Nauk'un mali sıkıntıları, bu konuda gurur yapılamayacak kadar uzun süredir devam ediyordu. Rienne, daha ne kadar dayanabileceklerinden bile emin değildi. Geçen yıl boyunca yapabildiği tek şey, günden güne daha fazla yağmur için dua etmekti.

(Rienne) "Öyle olacağını sanmıyorum."

(Black) "O zaman artık para konusunda endişelenme."

Bunu bu kadar kolay söylediğini duymak inanılmazdı. Muhtemelen Rienne'in onu yanlış anlamaya başlamasının nedeni buydu. Aslında onun iyi bir insan olduğunu düşünmeye başlamıştı. Gerçekten onun tarafında olduğunu ve ona yardım etmek için elinden geleni yaptığını düşünüyordu. Fakat bu düğünün gerçekleşmesini sağlamak için bu kadar çok risk alarak kazanacağı şey neydi? Bilmiyordu.

(Black) "...Eğer yapabilirsen, yani."

Rienne duygularını bastırdı ve basitçe başını salladı. Weroz geri dönerse, Black'in saklamaya çalıştığı her şey zaten ortaya çıkacaktı.

‘Bu olana kadar... Onun tarafından güvence altına alınmış hissetmeye devam etmek sorun değil. En azından bir süreliğine...’

(Rienne) "Teşekkür ederim, Lord Tiwakan. Sizin sayenizde cenaze töreni ve düğünle ilgili her şey bu kadar sorunsuz hallediliyor."

(Black) "…"

Rienne'in Black'e olan teşekkürü samimiydi. Her kelimesi içtendi. Ama onunla nazikçe konuşmak yerine, sessiz kaldı ve Rienne'e dikkatle baktı.

(Rienne) "Her şey… yolunda mı?"

(Black) "İlginç."

(Rienne) "Ne demek istiyorsunuz?"

(Black) "Bunu tekrar söylediğini duymak istiyorum. Ciddi olup olmadığını bilmek istiyorum."

‘...Teşekkürlerim yetersiz miydi?’

(Rienne) "En içten teşekkürlerimi sunuyorum. Bunu dürüstçe ve gerçekten söylüyorum."

(Black) "Bu değil. Düğünden bahsediyorum."

(Rienne) "Yanlış giden bir şey mi var?"

 (Black) "Geciktirmek istemediğin doğru mu?"

(Rienne) "Tabii ki ben… Ah."

Sadece bir saniye geç kalan Rienne, sözlerinin ardındaki anlamı fark etti. Bir noktada, düğünü ne olursa olsun olacak bir şey olarak görmeye başlamıştı. Rienne'in sözleri yarıda kesildiğinde, dudakları hafifçe ayrıldı, Black'in gözleri yüzünü taradı. Sanki yüzünde gizlenmiş bir yalanın izini arıyor gibiydi.

(Black) "Tabii ki?"

(Rienne) "Tabii ki... geciktirmek istemiyorum."

(Black) "..."

Rienne'in cevabı üzerine Black, konuşmadan önce düşündü.

....Şimdi sessizce bakan Rienne'di.

‘Gülümsüyor.’

Çok küçük bir değişiklikti ama fark Rienne için çok fazlaydı.

’Daha önce onu bu ifadeyle hiç görmemiştim...’

(Black) "O zaman bu para kaybı değil.”

Black gülümserken konuştu.

‘Bu adam..’

Onunla evlenmekten gerçekten mutlu olduğunu gösteriyordu. Bu fikir ona çok garip hissettirdi... Bu hızda, Rienne gerçekten onu yanlış anlamaya başlayacaktı.

‘Onun iyi bir insan olduğunu düşünmek normal… Ama benden gerçekten hoşlanabileceğini düşünmek normal mi...?’


*****


(Linden) "Bu aptal!"

Tak!

Linden öfkesini bastıramayıp yumruğunu masaya vurdu ve mürekkep şişesini sallanıp her yere mürekkep döktü. Rafit kirli masaya baktı ama sessiz kaldı. Sonunda Linden dişlerini sıktı ve düşen mürekkep şişesini düzeltti.

(Linden) "Bu kadar basit bir düğünü erteleme meselesini çözemedi mi? Böyle bir şey bir Başrahip için kolay olmalı!"

Linden ayağa kalktı, mürekkep lekeli masanın etrafında döndü ve odanın etrafında dolaştı.

(Linden) "Elden bir şey gelmiyor... Bunu düzgün bir şekilde yapabilecek başka birini bulmamız gerekiyor."

Başrahibi değiştirmek gibi saçma fikri o kadar gelişigüzel bir şekilde ortaya attı ki, Rafit kaşlarını çattı ve hızla ona baktı.

(Rafit) "Bu ne demek, amca?"

(Linden) "Onunla işim bitti. Artık bana bir faydası yok."

(Rafit) "Peki Başrahibi nasıl değiştirmeyi geçirmeyi planlıyorsun?"

(Linden) "Ne saçmalıyorsun? Böyle bir şey ailemiz için çok basit."

Nauk Başrahibi kalıcı bir pozisyondu. Ancak şimdiki Başrahip öldüğünde bir başkası seçilebilirdi. Linden Kleinfelder'in söylemeye çalıştığı şey, şimdiki Başrahibi öldürmek istediğiydi... ve bunu geçmişte de yapmıştı.


Yorumlar

  1. ayy bölüm gelmiş uçtum çevirmen arkadaşım umarım iyisindir ve sorun yoktur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çokk iyiyimm teşekkür ediyorum🥺🥺🥺

      Sil
  2. Gözümüz yolda kaldı fıstık

    YanıtlaSil
  3. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  4. Cok cok cok teşekkürler,gözlerimdem kalpler çıkıyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa yerim seni ne demekk🥺❤️🥺❤️🥺❤️

      Sil
  5. Ya şu linden pezosu ölse bir sorun kalmicak gibi duruyor

    YanıtlaSil

Yorum Gönder