MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 95. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Max şaşırmış görünüyordu. 

"Yüksek güçlü topçuları test etmek için askerleri kullandığınızı mı söylüyorsunuz?”

"O halde düşmanın gücünü kontrol etmeden körü körüne saldıracağımızı mı düşündün?”

Adam onunla alay ediyormuş gibi baktı ve sandalyesinin arkasına yaslandı.

“O piçlerle savaşa girmeden önce savunmalarının derecesini değerlendirmemiz gerekiyordu. İlk savaş bir testti.”

Sırtında bir soğukluk hissetti ve kollarını birleştirdi. Adam askerlere satranç taşları gibi davranıyordu. İlgisiz bir tonda konuştu.

“Düşündüğümden daha zahmetli bir dövüş olacak gibi görünüyor. Mancınıklar ve balistalar kale kapılarının dış, orta ve batı duvarlarına yoğun bir şekilde yerleştirilmiş. Savunmanın zayıf olduğu doğu dış duvarında, kuşatma silahlarının taşınmasını imkansız kılan sarp bir vadi var. Mucizevi bir şekilde dış duvarı yıksak bile, o sinir bozucu ateşli oklar ve yanan kayalar sorunu çözülmezse, sadece değerli silahlarımızı kaybederiz.”

“Şimdilik, menzil dışında saldırmaya devam etmekten başka bir seçeneğimiz kalmadı.”

Sessizce dinleyen Kuahel birden ağzını açtı. Max başını çevirip ona baktı. Rahip, Richt Bleston'ın korkunç yorumlarına pek şaşırmış görünmüyordu.

Aniden, tutsakları önden sürmenin Phil Aaron Şövalyeleri’nin keyfi bir kararı olmadığını fark etti. Derin ve düşünceli bir yüzle haritayı inceleyen rahip sakince devam etti.

"Gece saldırısına hazırlıklı olmalıyız. Canavarlar her gece sürpriz saldırı yaparsa askerler çabuk yorulur.”

"Bir an önce dış duvarları inşa etmeye ne dersin?" Agnes görüş bildirdi.

“Dağda yığılmış taşlar var. Arkadaki birlikler kayaları taşımak için arabaları kullanırsa, birkaç gün içinde basit bir savunma duvarı inşa edilebilir. Birkaç kvet yüksekliğinde (yaklaşık 3m) bir dış duvarla bile, sürpriz saldırıların yükü büyük ölçüde azalır. Yiyecekleri korumak için bütün gece savaşmamız da gerekmez ve böylece büyücüler sırayla dinlenebilir.”

Prenses ona onayını ister gibi baktı. Konuşmayı düz bir yüzle dinleyen Max, aceleyle duygularını bastırdı ve sakince cevap verdi.

“Elbette bir bariyer olsa iyi olurdu ama… burada çamur ve sıva bulamazsınız. Bir dış duvar inşa etsek bile, canavarların saldırılarına dayanacak kadar güçlü olmayacaktır... Bir kale inşa etmek de zor olur.”

“Bunu bu şekilde inşa etmek zorunda değiliz. Dış duvarın önünde kamp yapan seçkin birlikler olacak, bu yüzden sinsi goblinleri durdurmamız yeterli olacaktır.”

“Bence iyi bir fikir. Zaten topyekün bir savaşın olması pek olası değil, bu yüzden arka destek birliklerin bir kısmını inşaat ekiplerine dönüştürebiliriz.” dedi Kuahel ve çenesini okşadı.Sonra birimlerinin yerini değiştirme konusunu tartışmaya başladılar. 

Max kendini tamamen yalnız hissetti, sanki yabancılarla dolu bir dünyada gibiydi.

‘Savaş doğası gereği mi bu kadar acımasız?’ Sadece düşmanlarının değil, müttefiklerinin de dahil olduğu herkesin acımasız tavrı karşısında şok olmuştu.

“Merkeze mancınıkları, doğu ve batıya balistaları kuracağız. Aynı anda üç yönden saldırıya uğrarlarsa, yanıt vermeleri kolay olmayacaktır.”

Dikkatinin dağıldığını fark eden Kuahel parmak uçlarıyla masaya vurdu. Max başını çevirdi ve haritaya baktı. Sersemlemiş bir halde dolaşmanın sırası değildi. Tasarımı dikkatlice inceledi.

Toplantıdan sonra ordu planlandığı gibi yeniden düzenlendi. Remdragon Şövalyeleri ve Phil Aaron Şövalyeleri, önden gelen düşman saldırılarına karşı savunma hattını oluştururken, ordunun bir kısmı batıya taşındı ve silahlar yeniden yerleştirildi.

Sonunda ikinci tur başladı. Bu sefer, Ben ve Armin mancınığı desteklemekten sorumluydu. Otuz mancınık dikkatlice tepeye çıkartıldı, batıya ve doğuya devasa balistalar kuruldu. Bir an gerginlik yükseldi ve tüm hazırlıklar bittiğinde müttefik kuvvetler birlik içinde şehre saldırdı.

Max, wyvernlerin savaşa girmesi ihtimaline karşı arabaların etrafına bir kalkan hazırladı. Düşman da hemen karşı saldırıya geçmeye çalıştı, ancak Richt Bleston'ın ölçtüğü gibi, düşman saldırısı müttefik kuvvetlere ulaşmadı.

Onların saldırıları da şehri pek etkilemişe benzemiyordu. Birkaç saat süren kuşatma, hiçbir sonuç alınamadan sona erdi.

Müttefik kuvvetler, muhtemel bir gece saldırısına hazırlık olmak için birimlerini yeniden konuşlandırdı. Mızraklılar ve süvariler savunma hattı oluştururken, cepheden kuşatma silahları geri çekildi ve askerler kampın önünde ateş yakarak çevreyi aydınlattı.

Bir gün daha böyle geçmişti. Bu sefer yaralı sayısı önemli ölçüde artmadı ve bütün gece ayakta kalması gerekmedi, ancak sabah güneşini önceki günden çok daha yorgun bir şekilde karşıladı. Riftan hakkındaki endişeleri ve gece baskınlarından korkması nedeniyle gece boyunca sadece iki saat gözlerini kapatabilmiştir.

Aşırı yorgunluk halde revire girdi, kalan hastalara baktı ve midesini haşlanmış soğan ve domuz pastırması çorbasıyla doldurdu.

Güneş gökyüzünde yükselirken, bütün gece görevde olan askerler birer birer dinlenmek için çadırlara çekildiler. Yeterince dinlenen askerler de silahlarıyla dışarı çıktılar.

Bu sefer dış surlara mancınıkla saldırırlarken, ana birim kale kapısına yaklaşmaya çalıştı. Piyadeler kuşatma çekiçleriyle tepeye koşunca, şehri çevreleyen dış duvarlardan ateş okları yağdı ve yeniden şiddetli bir savaş başladı.

Max, bir saniye bile dinlenmeden, olabildiğince çok yaralıyla ilgilendi. İkinci saldırı da birbiri ardına yüzlerce yaralıyla korkunç bir başarısızlık olmuştu.

İnsan vücudunun her bir parçasının kemiklerini inceleyip iyileştirdi. Sık sık ezilmiş bacakları, karından dışarı taşan bağırsakları ve kırık kafataslarını tedavi etmek için mücadele etti. Yaraları yıkama ve sarma işi, giysisinin kenarı askerlerin dökülen kanıyla dolana kadar pek çok kez tekrarlandı. Bütün bunları yaparken, duyuları gitgide felç olmuş gibiydi. Sert kollarını mekanik olarak hareket ettiriyordu.

"Max, hadi yer değişelim. Çadıra git ve dinlen.”

Annette yanına gelip bunu dediğine göre çok uzun bir süredir çalışıyor olmalıydı. Max uykulu gözlerle ona baktı ve biraz boğuk bir sesle sordu.

"Mancınık desteğini devralmaya kim karar verdi?"

“Bugün saldırı destek grubuna yardım etmeye karar verdim. Öğleden sonraya kadar dinlenebilirsin, bu arada iyi bir uyku çek.”

“Uyuyabilir miyim bilmiyorum.”

“Çöküşün eşiğindeymişsin gibi görünen o yüzünle neden bahsediyorsun? Hiçbir şey için endişelenme ve kendini uyumaya zorla.”

Annette onu ayağa kalkmaya zorladı ve kapıya doğru çevirdi. O sırada kışlaya giren yeni hastayı görünce, Max şokla bembeyaz kesildi. Askerlerin desteğiyle içeri giren Garrow’du. Onu çaresiz bir ifadeyle bakan Max, şaşkınlıkla ona doğru koştu.

"N-nasıl oldu bu?"

“Bu aptal çocuk bütün gece kılıcını savurdu ve başından yaralandı.”

Kışlaya giren Yurixion miğferini çıkardı, yere attı ve azarlar gibi konuştu. Max bir an şaşkınlıkla ona baktı, sonra aceleyle Garrow'u boş bir yatağa yönlendirdi. Garrow başı dönüyormuş gibi tökezledi, sonra bilincini tamamen kaybetti ve yere yığıldı.

Max göğsünün korkuyla sıkıştığını hissetti. ‘Lütfen kafasında ciddi bir sorun olmasın... Beyin hasarı durumunda, yarayı büyü ile iyileştirsem bile, hastanın bir miktar sakat kaldığı durumlar olabilir.’

Yurixion onu yakalayıp nazikçe yatağa bırakır bırakmaz yanına diz çöktü ve yaraları inceledi. Boğazından bir inilti koptu. Sağ gözünün üst kısmı boştu. Yörünge kemikleri tamamen geri çekilmiş gibi görünüyordu.

“Hadi! Bana sıcak su ve temiz yatak takımı getirin!”

Aceleyle bağırdı ve temkinli bir şekilde Garrow'un göz kapağını açtı. Göz küresi şişmişti. Bunu gören Yurixion'un ağzından küfürler döküldü.

“S*ktir…”

Sandalyeye oturdu ve yüzünü hayal kırıklığıyla kabaca ovuşturdu. Göz küresinin ölümcül hasar aldığı belliydi, büyü ile iyileştirilse bile düzgün çalışamayacaktı. 

"Yara nasıl?" diye sordu Annette, suyu ve kıyafetleri yanına koyarken. Max cevap vermedi, bezi ıslattı ve Garrow'un yüzündeki kanı sildi. Gergin sessizliğe dayanamayan Yurixion sabırsızca sordu.

" Şifa büyüsü ile başlayamaz mısınız?"

“Öncelikle kemiklerin eski yerine getirilmesi gerekiyor. Bu haldeyken büyü kullanırsam, yara çıkık kemiklerle iyileşir.”

Max hafifçe alnına dokundu, sonra Annette'e başını salladı. Hemen tedavi aletini getirdi. Max, deri bir kesenin içinden berberlerin kullandığı cerrahi bir bıçak çıkardı, şarapla temizledi ve Garrow'un alnının sağ tarafından şakağına kadar uzun bir kesik açtı.

Garrow titreyip vücudunu hareket ettirince, neredeyse yanağında uzun bir kesik oluşturacaktı. Yurixion'dan Garrow'u sıkıca tutmasını istedi, sonra yarayı açtı ve kemikleri cımbızla hizalamaya başladı. Tüm çile boyunca, Garrow tüm vücudunu muazzam bir acıyla büktü ve yaradan kan akmaya devam etti.

Max kemikleri eski konumlarına getirirken terden sırılsıklam olmuştu. Titreyen elleriyle iyileştirme büyüsü yapmaya hazırlanırken Annette onu durdurdu. (Ç.N: Bu kız hangi ara tıp diploması aldı da böyle ağır bir ameliyat yapıyor?!? Yazar biraz ufak atsa keşke sbfsjhzfbz)

"Büyüyü ben yaparım, o yüzden kalk. Yüzün morardı artık.”

Max, Garrow'un tamamen baygın yüzüne baktı ve sendeleyerek ayağa kalktı. O anda midesi acıyla burkuldu. Aceleyle kışladan çıktı, çadırın arkasına geçti ve kusmaya başladı.
Karnı yanıyormuş gibi ağrıyordu ve uzuvları tamamen gevşemişti. Derin bir nefes aldı ve tükürük bulaşmış dudaklarını sildi.

'Bir gözü kör olabilir...'

Sadece bir gözünü kaybetmesi hayal olurdu. Eğer beyni hasar görmüşse, kendine gelemeyecekti. Bilincini geri kazansa bile diğer engellerin devam etme olasılığı da vardı. Yüzünü dizlerine gömdü. Tüm bu zaman boyunca bastırmak için savaştığı korku, bir tsunami gibi üzerine çullandı.

Bir dahaki sefere Yurixion veya Hebaron'un kışlaya getirilmesi mümkündü. Elliot, Ruth ve Riftan da korkunç yaralar almış olabilirdi. Bu düşüncelerle boğuşurken ağzından bastırılmış bir hıçkırık koptu.

Riftan'ı çok özlemişti. Kollarındayken onu teselli etmesini istiyordu. Onun güvende olduğundan emin olmak istiyordu.

Yorumlar

  1. 2 bölüm için çok ama çok teşekkürler çevirmen sen süpersinnn

    YanıtlaSil
  2. Riftann teşekkğrler 2 bölüm için umarım garrowa bir şey olmaz

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederiz çevirmen kuzum, 2 bölüm harika oldu

    YanıtlaSil
  4. Bayram hediyesi çok güzel oldu 2 bölüm teşekkürler🤍

    YanıtlaSil
  5. Belli belli cevirmende riftana biran once kavusmak istiyor

    YanıtlaSil
  6. 🌺✨🌺✨🌺✨ Çokk heycanlı🌺🥀🌺🥀🌺🥀

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bölüm:🏴‍☠️🔥🔪💥☠️😨⚔️🏹
      okuyucular:🌺🌺🌺🌈✨✨

      Sil
  7. Riftan ı görmek istiyorum ama bu bölümlerde çok heyecanlı. Lütfen garrow a birşey olmasın😭😭😭

    YanıtlaSil
  8. Savaşta kayıplar bekliyordum ama bu çok acı lütfen sevdiğin karakterleri kaybetmeyeyim.

    YanıtlaSil
  9. ya yazık garrow a umuyorum bir şey olmaz sadece gözüyle kalır

    YanıtlaSil
  10. Ya garrow ben seni göz bandıyla da severim nolur iyileşsin

    YanıtlaSil
  11. Ya ben kayıp kısmını öylesine söylemistim neden yanlış anladı yazar ya istemiyorum yok öyle bir şey

    YanıtlaSil
  12. Yaw sevilen karakterleri bizden almayın sayın yazaaaağr

    YanıtlaSil
  13. Bayram hediyesi 2 bölüm için teşekkürler çevirmenimiz☺️❤️🙏🏻

    YanıtlaSil
  14. Sevgili çevirmenim çok müteşekkirim sağ olasın 🤗

    YanıtlaSil
  15. Ellerine sağlık🥰

    YanıtlaSil
  16. 2 bölüm için teşekkürler... ahh bide riftanımı göreydik derken elde olanlar gidiyor ya :(

    YanıtlaSil
  17. Teşekkürler

    YanıtlaSil
  18. Emeklerine sağlık çevirmen. 2 bölüm görmeyi gerçekten çok istemiştim. Harikasın sen kalp kalp kalp

    YanıtlaSil
  19. 2 bölüm için çook teşekkürler çevirmenimiz

    YanıtlaSil
  20. Ellerine sağlık Özge 💕

    YanıtlaSil
  21. Doktorlar Levent bile başını iki eli arasına alıp "ben boşuna mı okudum bunca yıl" derdi Garrow'un tedavi sahnesinde djhvfdhjcdf. Savaşta elbette kayıplar olacak ama efendi çocuğum Garrow'a bir şey olması beni üzer:(( Umarım iyileşir:( S.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece o da değil uykusuz aç ve soğukta bu nasıl çalışmaktır bizim bildiğimiz Maxi bayılırdı 🫢 Bu çalışma temposu beni gerdi Riftan için endişelenmemek için yapıyor ok da o kadar dediler kendini yorma diye ah Maxi Garrow iyi ki senin eline düşmüş

      Sil
    2. Çeviri için teşekkürler 💐

      Sil
  22. Emeğinize sağlıkk 😊

    YanıtlaSil
  23. Garrow kör mü olacak. Offf ya. Birine birşey olacağı belliydi.

    YanıtlaSil
  24. Orjinal kitapta bir gözünü kaybeden Garrow değil de Gabel diye hatırlıyorum ben yanlış mı hatırlıyorum

    YanıtlaSil
  25. Ah kalbim ne kadar ağırsın sen öyle, gözyaşlarım beni dinlemiyor

    YanıtlaSil
  26. Merhabalar, öncelikle ellerinize sağlık! Küçük bir çeviri düzeltmesi yapmak istiyorum naçizane; orbital bone, göz çukuru (kemiği) demek.

    YanıtlaSil
  27. OFF LÜTFEN LÜTFEN GARROWA BIR SEY OLMASIN LÜTFEN

    YanıtlaSil

Yorum Gönder