MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 75. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)
Ancak Riftan'la yalnız kalma fırsatını kaybettiğine pişman olması uzun sürmedi. Öfkeli bir yüzle arkasını dönmüştü ama görünüşü hâlâ gözlerinin önünde canlıydı. Sonunda arkasını dönüp binanın girişine baktı. Ancak Riftan’ı hiçbir yerde göremedi.
"Riftan için endişeleniyor musun?" diye sordu Sejour Aren, arkadaşça bir tavırla ona doğru eğilerek.
Max, ela gözlerinin zevkle parladığını görünce ifadesi sertleşti.
"Tanrım, görünüşe göre evliliğim sizi eğlendiriyor."
“Eğer tavrım kaba olduysa, beni bağışlayın.” Kasten pişman olmuş bir ifade takındı. “Arkadaşımın nihayet insani duygularını göstermeye hazır olduğunu görmekten memnunum, bu yüzden farkında olmadan ona şakalar yapmaya devam ediyorum.”
Max merakla ona baktı. Riftan kaba davrandığı halde, ona karşı olan arkadaşça tavrını biraz garip buldu.
"Riftan'la... yakın arkadaş mısınız?" ihtiyatla sordu.
“Evet derdim ama arkadaşımın buna katılacağını sanmıyorum.” Dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi.
“Onunla ilk kez on yıl önce bir batı eskrim yarışmasında tanıştık. Riftan'ın Remdragon Şövalyeleri'nin komutan yardımcısı olduğu zamanlardı. İlk başta, Büyük Sığınak'tan "Kutsal Kılıç"ı ne tür bir adamın yendiğini kontrol etmek için onunla konuşuyordum, ama sonra sürekli vahşi bir kavganın ortasında kalmaya başladık.”
Max'in gözleri bu beklenmedik sözler karşısında şaşkınlıkla büyüdü. Gülümsedi ve ekledi.
“O zamanlar ben de oldukça kabaydım. Şımarık bir şekilde büyüdüğüm için sabırsızdım ve bir şövalye olarak ünümle gurur duyuyordum. Ama başkalarının önünde beni küçük düşürüldükten sonra gerçekten sinirlerimi bozdu. İlk defa çocukça bir tartışma başlattım.”
Max eleştirel bir şekilde kaşlarını çattı. Sejour onun ifadesini görünce utangaçça yanağını kaşıdı.
"Şimdi yaptıklarımdan utanıyorum.”
"Birbiriniz hakkındaki ilk izlenimleriniz pek iyi değilmiş... O zaman Riftan'la neden bu kadar samimisiniz?"
"O zamandan beri çok yaşandı.”
Gözlerinin köşeleri biraz kırıştı. Sanki kaşlarını çatarken gülümsemeye çalışırmış gibi garip bir ifadeydi. “Yarışmada gururumu tamamen yerle bir etti. Hayatımın ilk hayal kırıklığıydı.”
Kışla binasına girip merdivenleri tırmandılar. Gri taş duvarlardaki geniş kemerli pencerelerden gümüşi güneş ışığı su gibi akıyordu ve zaman zaman soğuk bir kış esintisi içeri giriyordu.
Rüzgarı engellemek için pencerenin yanında durdu ve anlatmaya devam etti.
"Ama bu olay benim için bir aydınlanma etkisi yarattı. En iyisi olmadığımı ancak o an anladım. Bu yüzden alçakgönüllü olmayı öğrenmem gerekiyordu. Birlikte bir boyun eğdirme ekibi oluşturmamız da uzun sürmedi. Yenilgiyi kabul ettikten sonra, Riftan'ın yeteneklerine karşı saf bir hayranlık duydum. Hayran olunacak birçok özelliği olan bir adam.” Ahşap kapıda durdu ve ona baktı. Şaka yaparak ekledi. "Gerçi onu düzgün konuşma yeteneği korkunç bir adam olarak görmeden edemiyorum."
Max inkar edemedi ve garip bir kahkaha attı. Sejour kapıyı onun için açıp zarif bir pozla eğildi.
“Pekala. İşte geldik hanımefendi. Size yardım etmeme izin verdiğiniz için teşekkür ederim.”
"Teşekkür etmesi gereken benim... Teşekkür ederim b-bana rehberlik ettiğiniz için." Ve..." Utangaç bir şekilde ona gülümsedi. “Hikaye de güzeldi.”
“Leydimin mutluluğu benim mutluluğumdur.” Elinin arkasını öptü, sonra dönüp merdivenlerden aşağı indi.
Bir an arkasından baktıktan sonra başını tekrar çevirdi ve Ruth'un kapının diğer tarafındaki şöminenin önünde battaniyeye sarılı otururken gördü. Uykulu gözlerini ovuştururken konuştu.
"İkinizin arasındaki atmosfer gerçekten çok iyi."
"...N-ne demek istiyorsun?"
Ruth onun kuru cevabına kaşlarını çattı. Çok geçmeden, kayıtsız bir tavırla omuzlarını silkerek oturduğu yerden kalktı. Büyük yuvarlak masanın önüne bir sandalye çekti.
“Neden buraya geldin?”
Max ona verdiği sandalyeye otururken cevap verdi.
"B-büyücüler benden seni yanlarına götürmemi istediler. Sana sormak istedikleri bazı şeyler var.
Ruth'un yüzünde bir tiksinti ifadesi belirdi. Tedbirli bir kedi gibi omuz silkti ve ona şüpheyle baktı.
"Dünya Kulesi'ndeki büyücüler bana ne sormak istiyorlar?"
“Şövalyelerle birlikte toplantılara katılıyorsun… Tam olarak neler yapıldığını bilmiyorlar. Bence nelerin tartışıldığını bilmek istiyorlar.”
“Ve neden ben...?” Gerginliği azalmış gibi omuzlarını gevşetti. “Büyücüler nasılsa yakında strateji toplantısına katılacaklar. Gerçekten benimle konuşmalarına gerek var mı? Şu ana kadar tartıştığımız tek konu birlikler ve erzak.”
"Tam olarak bilmek istedikleri şey bu. Herkes savaş hazırlıklarının ne kadar ilerlediğini bilmek istiyor.” Max merakla etrafına bakınırken, yuvarlak masanın üzerine yayılmış büyük bir haritanın yanında, asker şeklinde küçük maketlerin olduğunu gördü.
Haritaya askeri kodlar gibi görünen semboller çizilmişti ve satranç şövalyelerine benzeyen tahta askerler arka arkaya dizilmişti. İçlerinden birini kaldırdığında, Ruth'un iç çeken sesini duydu.
"Ne demek istediğini anlıyorum. Müttefik kuvvetlere katılıp katılmamaya karar vermek için durumu analiz edecekler.”
Boynunu ovuşturdu ve ceketini aldı. “Savaş hazırlıkları neredeyse tamamlandı. Ordu toplanır toplanmaz ayrılmayı planlıyoruz. Ve her şey planlandığı gibi giderse en geç iki veya üç hafta içinde yola çıkabiliriz.”
Max şaşkınlıkla ona baktı. Müttefik kuvvetlerin toplanmasının en az bir ay veya daha fazla süreceğini düşünmüştü.
“İ-işler nasıl bu kadar hızlı ilerleyebilir?” diye titrek bir sesle sordu. “Sadece orduyu harekete geçirmek bile uzun zaman almaz mıydı?”
"Osiria'da her şeyi önceden hazırlamışlardı. Savaş için gerekli erzak zaten kuzey bölgelerine nakledilmiş ve ordunun bir an önce toplanabilmesi için tüm tedbirler alınmış. Buna ek olarak, Büyük Sığınak'ta düzenlenen ziyafet ve yeni Papa’nın göreve başlama töreni çakıştı, bu nedenle kraliyet aileleri ve yedi krallığın nüfuzlu insanları bir araya toplanmış oldu. Her şey sorunsuz ilerliyor.”
Ruth durumu anlamış gibi ağzını açtı ve "Önceki Papa çok zeki ve titiz bir insanmış anlaşılan.”
"O halde Yedi Krallık Konferansı’nın devam ettiğini mi söylüyorsun?”
“Muhtemelen. Paladinler gelir gelmez Büyük Sığınak'a bir telgraf gönderdiler. Şimdilik parlamento açık. Belki de ordu çoktan harekete geçmiştir.” Her şeyden bıkmış gibi darmadağınık saçlarını kaşıdı.
"R-Remdragon Şövalyeleri... savaşa katılacak, değil mi?"
Ruth bunu sormaya bile gerek yokmuş gibi tek kaşını kaldırdı.
“Kesinlikle. Lord Calypse savaşa katılmak istemese bile kraliyet ailesinden savaşa katılması için bir emir alacaktır.”
Dudağını ısırdı. Ruth, onun derinden düşünceli ifadesine bakarak, hiddetle sordu.
"Leydim ne yapacak?"
Şaşkın gözlerle ona baktı. Ruth kollarını kavuşturarak ekledi.
"Lord Calypse, leydimin Anatol'a dönmesini istiyor gibi görünüyor.”
Max'in bakışları sertleşti.
"K-kimin izniyle? Bana sormadı bile!”
"Ben sadece bunu "istiyor" dedim, göndermeye karar vermiş olduğunu söylemedim.”
Onu sakinleştirmek ister gibi elini kaldırdı. "Lord Calypse'in bunu düşünürken saçını yolduğunu duydum. Mevcut şartlar altında dönüş yolu güvenli değil ve leydimin ne tür ani bir hareket yapacağını asla bilemezsiniz..."
Max öfkeyle onu yalanlamaya çalıştı ama maruz kaldığı eylemleri hatırlayınca ağzını kapalı tuttu. Ruth derin bir nefes aldı.
“Elbette o zaten savaşa katılmayı düşünüyorsunuz."
"B-ben önce Riftan'la konuşmayı deneyeceğim." diye mırıldandı mutsuz bir sesle.
Ruth elindeki paltoyu giyerken başını salladı.
"Lord Calypse'in nasıl tepki vereceği açık değil mi?"
"Öyle olsa bile... konuşmayı denemeliyim."
Şüpheli bir ifadeyle tavana baktı, sonra tekrar içini çekti ve girişe doğru yürümeye başladı.
"Başka bir savaş başlayacak gibi görünüyor. Şu an için elbette Lord Calypse'den uzak durulması gerekiyor.
Max ona baktı ve hiç de abartmadığını anladı, bu yüzden çaresizce omuz silkti.
Ruth'un dediği gibi, savaş hazırlıkları bir anda başladı. Birkaç gün sonra, Livadon Kraliyet Ordusu Etilen Kalesi'ne girdi ve ertesi gün, Osiria'dan gönderilen ek askerler şehre girdi. Askerlerin istila ettiği kaleyi görünce savaşın iyice kızıştığını anladı. Max sabırsızca ayaklarını salladı. Riftan'la sessizce sohbet etmek istiyordu ama fırsat bulamamıştı...
Riftan, savaş hazırlıkları için şafaktan gece geç saatlere kadar çalışıyor gibiydi.
Günleri, karanlık büyücüler tarafından bırakılan kayıtlara gömülü bir şekilde geçti.
Böyle devam ederken, hayal kırıklığına uğrayan tek kişi o değilmiş gibi görünüyordu. Eski dili deşifre etmeyi umarak kütüphaneden bir yığın kitap taşıyan Max, Riftan'ın kapının önünde durduğunu görünce mutlu bir şekilde gülümsedi.
"Riftan! Seni buraya getiren ne?"
"Konuşmak için buradayım." diye tersledi ve kitapları onun elinden aldı.
Max mutlu görünüyordu.
"B-ben de seninle konuşmak istiyordum. Aslında birkaç kez odana geldim ama uyuyormuşsun gibi hissettim, bu yüzden seni uyandırmak istemedim..."
"Remdragon Şövalyeleri'nden bazılarını Anatol'a göndermeyi planlıyorum. Sen de yanlarında dön." Sözlerini kesti.
Max donmuş bir ifadeyle ona baktı. Bir anda yüzündeki gülümseme kayboldu. Ona soğuk bir şekilde baktı.
"Birkaç hafta içinde savaşa girme ihtimalinin yüksek olduğunu duydum. Yine de... şimdi büyük bir askeri gücü dağıtmaya mı çalışıyorsunuz?"
“Birkaç gün içinde Whedon'un ordusu Etilen Kalesi'ne varacak. Askeri güç yeterli. O yüzden şövalyelerle Anatol'a geri dön." Onunla çok sakin bir ses tonuyla konuştu.
Max dişlerini sıktı ve sessizce konuştu.
"Bu... bir emir mi yoksa istek mi?"
Riftan onun yumuşak tonuna kaşlarını çattı. Sanki cevabını düşünüyormuş gibi durakladı ve sonunda konuştu.
"Bir rica olarak kabul et."
Böyle konuşmadan devam ederlerse sonunda ayrılırlar
YanıtlaSilHahahshsh gerçekten yerinde tespit. Yahu insan iki kelâm etmekten bu kadar mı uzak olur, hayat arkadaşın ya o senin.
SilOlur, oluyor hem kızıyorum hem de hak veriyorum. İnsan konuşmuyor bazen, konuşamıyor
Silİlişkileri zaten sağlıklı değildi, iyice berbat ettiler. Bu daha çok Riftanın aşırı korumacılığından kaynaklı. Max haklı tavır almakta. Sürekli korunmaya muhtaç bir kuş gibi darlarsan eninde sonunda elinden kaçar o kuş. Sonunda bu yüzden ayrılacaklar bence bu yüzden. Sorunların üstünü kapamak çözüm değil
SilHiç de daha çok riftandan kaynaklandığını düşünmüyorum. İkisinin farklı yönlerden çok hatası var. Maxi onca şey atlatmışken hala bir ergen gibi davranıyor. Tam anlamıyla yaşının olgunluğunda ve davranışında değil. Pervasız düşüncesiz, cesur ama genelde cahil cesareti denilecek şekilde cesur. Bu şekilde riftanın başına iş gelir mi korkusu kolay kolay geçmez zaten. Çünkü maxinin başına çok iş geliyor kendi davranışlarından dolayı. Böyle bir durumda aşırı korumacı bir adam nasıl maxi ehemmiyette diyebilir ki. bu hastalık derecesinde bir koruma evet ama endişeyi de haksız göremiyorsun yani. Kız olay çekiyor kendine her yerden. Hani kocasıyla konuşmaya diye odasına gidip şarap içip sızacak bir aptallıktan bahsediyoruz, şuuru yok gibi davranıyor çoğunlukla. Riftan hastalıklı kıskanç bir adam olmasaydı da maxi için korkardı maxi böyle biriyken
SilAyyy teşekkür ederiz çeviri için 💖
YanıtlaSilNefessiz okudum teşekkürler
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilYine başladılar tartışmaya riftan kibarlık öğrenmiş birazcık en azından skjsj
YanıtlaSilMax hayatta dönmez ve cidden riftana nasıl konuşulur dersi vermemiz gerekiyor birazcık yumuşak olsan ölür müsün be adam
YanıtlaSilEllerine sağlık🥰
YanıtlaSil"Bir rica olarak kabul et" açıkçası bunu beklemiyordum. Direk bir emir olduğunu söylemesini falan bekliyordum. Sanırım sör arenciğimiz bu ilişkiye iyi gelecek.
YanıtlaSilŞok geçirdim o cümlede, ne anlamak istersen deyip arkasını dönmesi gerekirdi
SilAy resmen bU bölümü okuduktan sonra içime öküz oturdu, keyfim kaçtı
YanıtlaSilaslında sakin konuştular ama benim icimde kötü bi his var yine kavgaya dönecek gibi hissediyorum:(
YanıtlaSilSu 117.bolume bi gelseler hepiniz rahatlayacaksiniz nxoekdodk umarım çeviri hızlı ilerler
Silİçim kıyıldı artik iletişimsizliklerinden sakince konuşun artik
YanıtlaSilBir sarilsalar bütün sorun çözülcek sanki
YanıtlaSilYok anam bunlar sariliyo sonra Riftan yine eski okuzlugune geri donuyor cildircam gercekten
Sil