MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 66. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)
“Aman Tanrım! Buraya nasıl geldin?”
Max hala şoktaydı, sadece ona baktı. Riftan ne yapacağını bilemeden panikledi ve onu hemen ayağa kaldırdı.
"Sana zarar vermedim, değil mi?"
Eldivenli iri eli omzuna sıkıca kenetlenmişti. Yakıcı acı sonunda onu kendine getirdi. Max puslu bir bakışla onu tepeden tırnağa süzdü.
İnce ve güçlü vücudunun, iri siyah gözlerinin, oldukça soğuk bir izlenim bırakan kirli yüzünün ve gözlerine dağılmış dağınık saçlarının her bir detayını yakalarken, gözyaşları yavaş yavaş yanaklarından süzüldü.
Max'in dudakları titriyordu, zıplıyormuş gibi kendini onun kollarına attı. Şaşkın bir yüzle bir an için vücudu gerilen Riftan, kollarını beline doladı. Sonra, taşıdığı gerginlik bir anda serbest kaldı.
Zar zor kontrol ettiği özdenetim zincirinin tamamen koptuğunu hissettiğinde, zırhıyla çevrili geniş göğsüne şiddetli bir hıçkırık bıraktı.
"N-nasıl... bu hale geldin? Ne kadar endişelendim biliyor musun?”
“İyiyim. Sakin ol, ben iyiyim.”
Riftan ona sıkıca sarıldı ve teselli etmeye çalışıyormuş gibi nazikçe iki yana salladı. Max bir elini yüzüne uzattı ve ona yaşlarla dolu gözlerle baktı. Birkaç gün içinde biraz kilo vermiş gibi görünüyordu, ince yüzünü görünce kalbi parçalanıyormuş gibi hissetti.
"B-bir yerin yaralandı mı? Yolda kan lekeleri gördük.”
"Görünüşe göre o kan lekesinin sahibi başka biri.”
Max, sert sese doğru başını çevirdi. Ruth ciddi bir ifadeyle mağaraya bakıyordu. Bakışlarını takip etti ve karanlık mağarada yatan birini görünce tüm vücudu kaskatı kesildi.”
“Yu-Yurixion...”
"Bir canavar tarafından mı yaralandı?"
Kuahel Leon mağaraya girdi ve içeriyi aydınlatmak için ışık yarattı. Gözlerinin önünde ortaya çıkan manzara karşısında Max’in nutku tutuldu. Yaralı olmayan çok az kişi var gibiydi.
Yurixion, mavimsi bir renk tonuyla ve solgun bir yüzle mağara duvarına yaslanmıştı, vücudunun her yeri kanla kaplı gibi görünen Elliot, bir dizinin üstünde ona ilk yardım yapıyordu.
Diğer tarafta, Sidina bir iple bağlıydı, karnının üzerinde yatıyordu ve bir şövalye onu neredeyse bastırıyormuş gibi tutuyordu. Max tamamen donmuştu.
"Orada durup ne yapıyorsun!? Bana yardım et!"
Jeffrey'nin acil çığlığı onu kendine getirdi. Max, Riftan'ın kollarından fırladı ve onlara doğru koştu ama önce ne yapması gerektiğini bilemedi. Ruth onu kenara itti ve Yurixion'un yanına çömeldi.
“Kulağa lamia büyüsü gibi geliyor."
"Eğer la-lamia ise..."
“İnsan zihnini kontrol eden ve manipüle eden korkunç bir canavar. Zehirli dişleri tarafından ısırılırsanız, duyularınızı kaybeder ve bir canavara dönüşürsünüz. Zihinsel güç konusunda eğitilmiş bir şövalye kendini kontrol edebilir ama..." Elliot bir bakışla Sidina'yı işaret etti. "Kontrol edilemezse hareketleri yavaşlar ve kaslar felç olur. O bedenle savaşmak zorunda kaldı ve bu şekilde sona erdi.” Yurixion'un kolundaki kanamayı durdurmak için bir bez yırtıp sıkıca bağlarken neredeyse tükürür gibi konuştu.
Max şaşkınlıkla ona baktı. Elliot'ın yüzü her zamankinden daha katıydı ve gözleri endişeyle kararmıştı. Yurixion'un göğsündeki ve omzundaki yaraya iki eliyle bastırdı ve hemen Ruth'a emretti.
“Hemen şifa büyüsü uygulayın lütfen."
Kan bir süre durmadı.
"Max! Bana yardım et. Bu kişi de çok yaralı."
Aceleyle Jeffrey'e doğru yürüdü. Genç bir şövalye yerde gevşek bir şekilde yatıyordu. Şövalyenin adı Abed'di. Max diz çöktü ve hemen vücuduna iyileştirme büyüsü uyguladı. Ancak teni hala solgundu ve gözlerini açtığına dair hiçbir belirti göstermedi.
"Çok fazla ilahi güç tükettiği için bilincini kaybetti. Bir süre sonra gözlerini açacaktır." bir şövalye arkasından yürüdü ve sakince konuştu.
Max biraz sakinlemiş bir halde mağaraya baktı. Ruth'un yardımıyla Yurixion'un çehresindeki renk geri dönmüştü ve Sidina da arınma büyüsüyle sakinleşmişti.
Tüm büyü güçlerini tüketmiş gibi bitkin düşen Alben ve Jeffrey de, mana reaktifleri aldıktan sonra enerjilerini geri kazanmış gibiydiler. Acil durum netleşince, Hebaron Riftan'a döndü ve konuştu.
"Bu korkunç duruma nasıl düştün?"
"Açıklamayı sonraya bırakıyorum. Önce çevreyi aramalıyız." dedi Riftan daha sakin bir tonda. Yurixion'un durumunun iyileştiği için rahatlamıştı ve konuşmaya devam etti. "Birkaç lamia kaçtı. Belki bir fırsat yakalamak için saklanıyorlardır."
"Canavar ittifakı onları keşfetti mi?" Kuahel ona delici gözlerle bakarak sordu.
Riftan kaşlarını çattı.
"Canavarlar Şehri'ne ait değillerdi. Zırhlı trolleri avlıyor ve yiyorlardı."
Max titredi. Bu sahneyi hayal etmek bile tüylerini diken diken etmişti. Hafifçe titrediğini gören Riftan yanına gitti ve bir eliyle omzunu ovuşturdu. Nazik tavrının aksine yüzünde hiçbir nezaket belirtisi yoktu. Ona sert bir yüzle bakan Riftan, başını Hebaron'a çevirdi ve yorum yaptı.
"Buraya gelirken izleri düzgün bir şekilde silemedim, bu yüzden muhtemelen yakında öğrenecek. Herkesin uyanık olduğundan emin olun."
"Lideri duydunuz mu!? Atları alın ve çevreyi arayın! Herkes takipte kalsın!"
Hebaron arkasındaki şövalyelere bağırdı. Sonra yorgun ve bitkin büyücülerin yüzlerine bakarak ekledi, "Amam ndan önce yemekleri getirin. Bu zavallı insanlara bir şeyler yedirelim."
"Buraya gelirken biraz yedik. Ama şövalyeler sürekli savaştıktan sonra bile düzgün yemek yiyemediler."
Jeffrey'in sözleri üzerine Max, eyerinden yiyecek torbasını almak için döndü. Riftan omuzlarından sıkıca tuttu ve hareket etmesini engelledi.
"Şövalyeler getirecek, o yüzden olduğun yerde kal."
Ondan uzaklaşmak istemediğinden, itaatkar bir şekilde hareketsiz kaldı. Bir süre onu gözünün önünden ayıramayacak gibiydi. Onun güvende olduğu gerçeğini düşününce ürperdi.
Diğerleri olmasaydı, bir daha yanından ayrılmamak için Riftan'ın bedenine yapışırdı.
Ancak, ağır yaralananların önünde bu kadar tutkulu davranmak uygun değildi, bu yüzden Max kocasının pelerininin eteğini kavramakla yetinmek zorunda kaldı.
Hüzünlü gözlerle Riftan'a baktı ve söylemek istediği kelimeleri tuttu. Sonra Kuahel'in soğuk sesini duydu.
"Şu anda tam olarak hangi durumda olduğumuzu bilmek istiyorum. Canavar ittifakı tarafından keşfedilmediyseniz neden kararlaştırılan tarihte geri dönmediniz?"
Riftan'ın kaşları, onun sorgulayıcı ses tonundan hoşlanmamış gibi çatıldı. Hebaron'un verdiği şarapla dudaklarını hafifçe ıslattı ve açıkça cevap verdi.
“Risk altında olsa bile araştırmaya devam etmek için bir nedenimiz vardı."
"Ne oluyor be...?"
"Lütfen, bir şeyler yedikten sonra konuşalım."
Jeffrey dostça bir ses tonuyla araya girdi. "Uzun zamandır açlıktan ölüyoruz. Sör Karon'un sakladığı yiyecekler çok azdı ve bugüne kadar hayatta kalmak için çok az yedik."
Kuahel iç geçirdi ve başını salladı. Aceleyle yemeği hazırladılar. Kavala büyücüleri bir tencere çıkardı ve arpa lapası pişirdi. Max yorgun insanlara bir bardak sıcak şarap verdi. Sıcak içeceklerini içtikten sonra solgun ve yorgun yüzleri hafifçe renklendi.
"Bilinçsizleri uyandırıp onlara bir şeyler yedirmemiz gerekmiyor mu?"
Max'in sorusu üzerine Calto başını salladı.
"Şimdilik iyileştirme büyüsü uygulamış olmanız yeterli. Bir lamianın laneti çok fazla zihinsel güç tüketir. Doğal olarak iyileşene kadar beklemek zorundayız."
"O-o zaman, yan etkileri olmayacak, değil mi?" Sidina'nın solgun yüzüne üzgün üzgün baktı.
Ruth, Sidina'nın eldivenlerini çıkardı ve ellerini büyülü formülün üzerine koyup anında biraz büyü gücü saldı. Hafifçe gülümsedi.
"Bence bu konuda endişelenmene gerek yok. Her şey normale döndü."
Max rahatladı ve Sidina'nın vücudunu bir battaniyeyle dikkatlice örttü. Bir süre sonra arpa lapasını pişirmeyi bitirince ateşin başına oturup yemek yediler. Bu sırada Hebaron ve Kuahel, adamlarını mağaradan çıkardılar ve çevreyi iyice aradılar. Ancak, canavarları bulamamış gibi görünüyorlardı. Hebaron mağaraya döndü ve dilini kabaca şaklattı.
“Lamia'nın burnunun ucunu bile göremedim. Her ihtimale karşı bazı tuzaklar bıraktık."
Hebaron resmi bir tonda konuştu. Sanki biraz sakinleşmiş gibiydi.
Biraz daha şarap içen Riftan kaşlarını çattı ve çenesini Ruth'a doğru salladı.
"Bu yeterli değil. Bir canavar yaklaşırsa fark edebilmemiz için etrafa bariyerler koy."
Ruth bir inilti ile oturduğu yerden kalktı ve mağaradan ayrıldı. Bariyerleri kurduktan sonra döndüğünde, sabrını yitirmiş olan Kuahel öfkeyle ona çıkıştı.
"Şimdi ne olduğunu açıkla. Zamanında dönmediniz ve sen planı birçok yönden bozdun. Keşif ekibini riske atarak neden araştırmaya devam etmek zorunda kaldınız?"
Max'in gözleri, sesinin eleştiriyle dolu olduğunu fark edince büyüdü. Tam ona yorum yapacakken, burnunu kaseye sokan Alben ağzını açtı.
"Araştırmaya devam etmekte ısrar eden bendim. Lord Calypse bizi korumak için elinden geleni yaptı."
Kuahel ona delici gözlerle baktı. Alben aceleyle yulaf lapasını yerken kirli yüzünü koluyla sildi.
“Çok fazla yiyeceğimiz kalmamış olsa da... önümüzde büyük tehlikeler olduğunu bilmeme rağmen öylece geri dönemezdim.
"Şehirde bir şey mi buldun?" —Kuahel gözlerini kırptıktan sonra sordu.
Alben bir an tereddüt etti, sonra başını salladı.
"Arama büyüsüyle şehrin içinde casusluk yaparken bir wyvern besleme alanı buldum. Yüzden fazla wyvernleri var."
Bu sözler üzerine bir süre sessizlik oldu. Ruth homurdandı.
“Muhtemelen sadece büyüyle sınırlıdırlar. Biz de dağlarda bir basilisk çiftliği bulduk ama sadece bastırılmış büyü güçleri vardı. Muhtemelen benzer şekilde yetiştiriliyorlardır."
"Öyle değil. Gözlemlerimize göre, wyvernları mükemmel bir şekilde idare ediyorlardı. Antrenman sahnelerine defalarca şahit oldum, wyvernları nasıl kontrol ettiklerini öğrenmemiz gerekiyordu."
“Sakın bana… şehrin içine sızdığınızı söylemeyin!?" Ruth korkmuş bir sesle bağırdı.
Max de korkmuştu. Riftan onun tepkisine kaşlarını çattı.
"Durumun ciddiyetini görmüyor musunuz? Düzinelerce wyvernın, bir komandonun tam kontrolü altında hava savaşına katıldığını hayal edin. Ayrıca bir kuşatma planlıyoruz. Müttefik Kuvvetler Canavarlar Şehri'ni kuşatıp havadan bombalasaydı, ordu bir anda yok olacaktı. Karanlık büyücüler de seferber edilse, sonuçlar daha da feci olurdu. Hazırlık yapmazsak bu savaşı kazanma şansımız yok."
"A-ama şövalyeler de wyvern avlayabilir!"
Onun ağladığını duyan Riftan gözlerini kıstı ve başını salladı.
“Avcılık ve savaş farklıdır. Canavar avında tek seferde sadece bir türle uğraşmak gerekiyor ama bu savaşta sadece troller, devler, goblinler değil, bilinmeyen büyücülerle de uğraşmamız gerekecek. Bu arada, iyi eğitimli bir wyvern seferber edilirse, sonuçlar açıktır."
"Yani wyvernları nasıl kontrol ettiklerini buldunuz mu?" Kuahel sert bir şekilde sordu.
Sorusunu yanıtlayan Alben oldu.
“Besleme alanına yerleştirdikleri büyülü formülü kopyaladım. Bunu analiz edersek, bir şeyler keşfedebiliriz." Yanındaki deri çantasından bir deste parşömen çıkardı.
Büyücülerin gözleri anında merakla parladı. Alben'in yanına koşup parşömenlere baktıklarında, Max de onun arkasından bakmaya çalıştı.
SONRAKİ BÖLÜM
Beklenen bölüm geldi teşekkürler admin emeğine sağlık 💓
YanıtlaSilSonunda riftana kavuştuuukkk
YanıtlaSilKızlar ben kitabın ikinci kısmını ispanyolca okudum ama 165. bölüme kadar buldum. Devamı varmı? Bilen varsa bana bi yazsa çok heyecanlı yerde yarıda kaldı yaaa
YanıtlaSilNerden okuyosunuz ispanyolca
SilBajo el roble libro 2 yazınca ikinci kitabı 165. Bölüme kadar okuyabiliyorsunuz ama ben maalesef devamını bulamadım bana okuyan varsa haber verebilirmiii
SilRedditten bilirsin bir tane korece sitesinde vardı unuttum ama kimlik doğrulamsı istiyor ve 19 yaşının üstünde olmn gerekiyor ben 18 olduğumdan yapamadım redditte anlatılıyor orda güncel
SilRidi book muş
SilRidibooks ta koreceden çevirip okuyorum ben 179. bölüme kadar geldim ben. 189 bölüm var şu an orda ama son 10 bölümü okumak için ücret istiyor o yüzden devam edemiyorum.
SilKoreceden çevirip okuyunca pek akıcı olmuyor ama dönüp burdan da yeniden okumaya devam ediyorum çevirmenimiz çok güzel çeviriyor eline sağlık 🥰🌹
SilBen ridibookstan kitaba ulaşamıyorum kaç kere denedim başka bildiğiniz bi yer varmı devamını okusam veya biri bana anlatsa şu 166. Bölümden sonra ne oluyor
Silİlerle artık hikaye yether. Çevirmen hanım çok teşekkürler ❤❤
YanıtlaSilRiftanımızı aldığımıza göre okumaya keyifle devam
YanıtlaSilEmeğine sağlık
YanıtlaSilRiftanımda riftanım
YanıtlaSilNihayet kavuştular ama hikaye artık tekrar ediyor kendini gibi geldi bana. :(
YanıtlaSilNe yazık ki 😒
SilEllerine sağlık 🥰🥰🥰
YanıtlaSilyurixon’um da yurixon’um. nasıl kalbim parçalandı zorlandıklarını aç kaldıklarını okuyunca :( sidina haric isterse gebersin
YanıtlaSilYurixionun yaralandığını duyunca nasıl üzüldüm ya.
YanıtlaSilAdmin çok sağ ol
YanıtlaSilKavuşturdun sonunda bizi
Tesekkurler keske 2 bölüm olsaydi
YanıtlaSilYuriiii kıyamam gülüüüüm
YanıtlaSilKesin şu Maxinin kulede hazırladığı ödevle ilgili bir şey olacak savaşta onu kullanacaklar yoksa boşu boşuna o ödevi yazmadı yazar var bir şeyler yine herkesi Maxim kurtaracak. Riftan'ımın pelerininden tutması ayrıntısı bir bana mı çok manidar geliyor? Dayanın kuzularım yuvanıza Anatol'e döneceksiniz az daha sabır.... Sonra belki küçük Maxileri Riftanları sevmeye başlarız nihajajaj
YanıtlaSilÇevirmen kuşum teşekkür ederiz Riftanımıza kavuşturdun bizi 😢💋
YanıtlaSilÇevirmen bebeim emeğine sağlık, sen olmasan halimiz haraptı :)) evet riftan ve max açısından yavaş gidiyor hikaye ama ben sonra sonra wuhuuuuu düzeyinde bölümler okuyacağımıza eminimm
YanıtlaSilYuri bebeğim ya, elimizde büyüdü o da. Dayanamadım 😔
YanıtlaSil