MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 63. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)

Batan güneş, gökyüzünü kırmızıya boyamaya başladığında uyandı ve tonozlu tavanın altından süzülen kırmızı ışıklara şaşkın şaşkın baktı. Kürkten yapılmış kalın bir uyku tulumu vücudunu ağır bir şekilde kaplıyor ve zemin düzenli olarak sallanıp duruyordu.

Sonunda yanlış giden bir şeyler emin olan Max, ayağa kalkmak için kollarını sabırsızca sallamaya çalıştı. Ancak uzuvları ıslak pamuk gibi ağır geldiği için hareket edemiyordu.

İnledi ve umutsuzca gövdesini kaldırdı. Şaşkın zihninde, bilincini kaybetmeden önceki anıları yavaş yavaş belirmeye başladı. Dizlerinin üzerine çöktüğü anda sendeledi ve dışarı bakabilmek için duvara yaslandı. Alacakaranlığın ışığıyla loş bir şekilde aydınlanan kasvetli ovalar gözlerinin önünden geçti.

Max sonunda bir arabada olduğunu fark etti ve umutsuz bir inilti çıkardı. 'Ne kadar süredir baygındım?' Korkmuş ve kafası karışmış bir şekilde etrafına bakındı ve dışarı çıkabilmek için vagonun girişine doğru emekledi.

O anda, araba aniden durdu ve biri başını kumaş tavanın altından uzattı. Max ona ağlamaklı gözlerle baktı.

Ruth uzun bir iç çekerek, "Demek bilincini geri kazandın." dedi.

Max ona ihanete uğramış hissederek baktı ve sonra gergin bir sesle sordu.

"Ben, ben... Ne kadar süre baygındım?"

“Bir buçuk gün bilincini geri kazanamadın.”

Gözleri kocaman açıldı. Hiç bu kadar uzun olduğunu düşünmemişti. Uyuşmuş bacaklarına güç vererek kalkmaya çalıştı. Sonra Ruth hızla yanına geldi ve onu durdurmak için omzunu itti.

"Yatmaya devam edin. O çılgın şövalye leydime felç büyüsü yaptı. Vücudunuzun tamamen iyileşmesi uzun zaman alacaktır.”

"F-felç büyüsü mü...?" Max sözlerini bir papağan gibi tekrarladı. Bunu önceden tahmin etmiş olmasına rağmen, ona böyle bir şey yaptığına inanamıyordu.

Ruth da hareketlerinin saçma olduğunu düşünüyormuş gibi dişlerini hafifçe gıcırdattı.

“Felç büyüsü ve hatta uyku büyüsü kullanıyor. Görünüşe göre canavarlardan başka bir şeyle uğraşmadığı için, yoğunluğu kontrol edemedi. Bu yüzden bilincinizi geri kazanmanız zaman aldı.” 

Sonra onu tekrar uyku tulumunun üzerine yatırdı.

Kalkmaya çalıştı ama uzuvlarının gücü kalmadığından pes etti. Bir an için oturmak bile yorgun hissettirmişti. Ağzını bir daha açarsa öfke çığlıklarının bir anda dışarı çıkacağını hissetti.

"Artık uyandığına göre bir şeyler yemelisin. Sen baygınken, şarapla dudaklarını zar zor ıslattık. Bu yüzden bu kadar güçsüz olmalısın.”

Umutsuzca geri çekilirken, sakin bir ses duyuldu. Max, Kuahel Leon'un vagonun içine başını eğdiğini gördü. Onun kırgın bakışını asık suratla kabul etti ve elindeki tabağı Ruth'a verdi.

"Şimdilik ona bunu yedir. Rüzgar büyücüsü tarafından yapıldı. Mandrake çorbası.”
Daha sonra ona sırtını döndü ve uzaklaşmaya başladı. Kendini daha fazla tutamayan Max ona bağırdı.

"Sen, sen... Bunu bana yapmaya hakkın yoktu!"

Tekrar dönüp ona baktı.

"Dünya Kulesi'ndeki büyücüleri koruyacağıma söz verdim. Aptalca davranışların yüzünden hayatını kaybetmeni engellemem gerekiyordu.”

"Beni güldürme! Sidina'yı terk ettin... Bay Jeffrey ve Bay Alben’i... onları terk ettin!”

"Ölülerin sayısına bir tane daha eklemeye gerek yoktu." diye tersledi onu acımasızca.

Max öfkeye daha fazla dayanamadı ve titreyen kollarından destek alıp ayağa kalktı. Sonra Ruth'un elinden yemek kâsesini kapıp ona fırlattı. Kuvvetle uçan tahta kase göğsüne çarptı ve yerde yuvarlandı. Ancak, Ruth'tan alırken içindekilerin yarısını döktüğü için aldığı hasar minimum düzeydeydi. Kuahel ifadesiz bir yüzle kaseye baktı ve sakince konuştu.

“Yeni bir tane getireceğim.”

"B-benim buna ihtiyacım yok!" diye bağırdı gözyaşlarıyla karışık sesiyle.

Kuahel tek kaşını kaldırdı. Max titreyen dudaklarını ısırdı, sonra kırık bir sesle mırıldandı.

"Bana yaptıklarını… asla affetmeyeceğim."

"İstediğini yap." diye kayıtsızca yanıtladı ve kaseyi alıp vagondan çıktı.

Onun gittiğini görünce nabzı gevşedi, vücudundaki güç tükendi. Ruth'a sırtını döndü ve onun önünde aptal görünmemek için gözlerindeki yaşları sildi. Utançla iç çekip, beceriksizce sırtına vurdu.

“Lord Calypse geri dönecek. O adam da Sör Labor da böyle bir şey için ölmeyecek. İkisi orada olduğu sürece, diğer büyücüler iyi olacak.”

“Bu nasıl olacak !? B-burada yiyecek bir şey yok... Ateş yakmaları için bir odun parçası bile yok...!”

Ruth kendinden emin bir sesle, "Atlarını ve yiyeceklerini mağarada bıraktık, böylece bir şekilde üstesinden gelecekler." dedi.

Max ona şüpheyle baktı.

"A-atlar ne işe yarar ki? Bir canavar gelip yemeği ve atları yerse... ne yapacaklar!? Yani sağ salim dönseler bile harabelere dönmeleri mümkün değil!”

Ruth biraz aksi bir tavırla, "Olumsuz düşüncelerinizden vazgeçin." dedi. “Sör Karon orada kalıp birkaç gün daha Lord Calypse'i beklemeye karar verdi. Bunun için endişelenmenize gerek yok.”

"Ne, Sir Karon kaldı mı?" Max şaşkınlıkla sözlerini tekrarladı.

İçini aynı anda bir rahatlama ve endişe kapladı. Bu topraklarda ne kadar tehlikenin gizlendiğini biliyordu. Kesinlikle mükemmel bir şövalyeydi, ama eğer yaralanırsa, yanında onu iyileştirecek bir büyücü olmadan bir canavar ininin ortasında olması çok tehlikeliydi. Ruth onun yüzünün karardığını görünce dilini şaklattı.

"Canavarlar Şehri’ne tek başına gitmeyi düşünen kişi, şimdi birinci sınıf bir şövalyenin güvenliği için mi endişeleniyor?”

"A-ama..." Aniden başının döndüğünü hissetti, kelimeleri bulanıklaştı.

Ruth onu yatırdı ve uyku tulumunu boynuna kadar çekerek dilini şaklattı.

"Şimdi konuşmayı kesin. Neredeyse iki gündür felçlisiniz, bu yüzden çok baş dönmesi hissedeceksiniz. İyileşene kadar uzanmalısınız.”

"İyileşince... o adam bana aynısını yapacak." diye tısladı Max.

Ruth başını salladı, sonra arabadan indi. 

Ne yazık ki, ertesi güne kadar enerjisini geri toplayamadı. Önceki günden çok daha iyiydi, ama yine de yeni doğmuş bebek gibi görünüyordu. Uzuvlarında güç yoktu, bu yüzden yürümesi ve hatta o adama vurması zordu. Elbette ata da binemedi ve Riftan'ı tek başına arama umutları suya düştü. Şimdi yapabileceği tek şey, onu bayıltan adama kırgın bir bakış atmaktı. 

Mümkünse onu boğmak istedi ancak, sağlıklı durumda olsa bile üzerinde en ufak bir çizik bırakamayacağını çok iyi biliyordu.

Hayal kırıklığıyla dolu gözlerle arabadan dışarı baktı. Paladinlerin at sırtında koştuğunu izlerken gözleri doldu. O, hareketsiz bir bohça gibi arabada taşınırken, kocası ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmediği bir durumdaydı.

'Nasıl her zamanki gibi sakin görünebilirler!' Onlara baktı, sonra arabanın köşesine yaslandı ve yüzünü kucağına gömdü. Riftan'ın sesi kulaklarında çınlıyor gibiydi.

Bir daha böyle hissetmek istemiyorum.

Max gözlerini sıkıca kapattı. Ona, ondan korktuğunu söylemişti.

‘Ne olursa olsun onu asla bırakmayacağımı…. ondan bir daha uzak kalmaya dayanamayacağımı… neden bunları ona söylemedim? Bunun için başka şansım bile olmayabilir.’  Bu düşüncelerde boğulurken inledi ve iki eliyle başını tuttu.

'Hayır, bu mümkün değil. Bana güvenli bir şekilde geri döneceğine söz verdi. Yaralanmadan geri döneceğine eminim.' Bu sözleri umutsuzca defalarca tekrar etmesine rağmen, kötü düşünceleri kafasından çıkaramadı.

"Neredeyse geldik!"

Nevin'in sesi onu düşüncelerinden ayırdı. Kafasını arabadan çıkarıp ileriye bakınca, gözlerinin önünde parıldayan beyaz kayalık uçurum belirdi.

Endişeli bir şekilde dudaklarını büzdü. Remdragon Şövalyelerinin Riftan'a yardım etmek için Canavarlar Şehri’ne koşacağı açıktı. "Ama yine de güvende olacak mı?" Bu düşünceyi hemen kafasından sildi ve sanki duygularını yatıştırmaya çalışıyormuş gibi kendi kendine mırıldandı.

‘Riftan, ejderhayı yenmiş bir şövalye! Bu yüzden kesinlikle iyi olacaktır. Elbette sadece küçük bir sorun yaşadılar ve bu yüzden geri dönemediler.’

Bir süre sonra vagon durdu ve Max arabadan savsak bir şekilde indi. Hebaron'un iri vücuduna uymayan çevik hareketlerle onlara doğru ilerlediğini fark etti.

Gözleri kocaman açıldı. Görünüşe göre araştırmaya gittikleri sırada uçurumdan inmişlerdi. Ruth, Max, Nevin ve Paladinler'e tek tek baktıktan sonra, delici bakışlarını Kuahel'e dikti.

"Diğerlerini nerede bıraktın?"

"Geri gelmediler." diye yanıtladı Kuahel atından inerken.

Max, Hebaron ona bir yumruk atmaya kalkarsa, hiçbir şeyin onu durduramayacağını düşündü. Ancak Hebaron kollarını kalın göğsünde kavuşturarak sadece bir kaşını kaldırdı. Bir süre sonra çenesini sallayarak kışlayı gösterdi.

“Önce içeri girelim, açıklamanızı dinleyeyim.”

Sakinliği yüzünden biraz hayal kırıklığına uğrayan Max, bastırdığı hayal kırıklığıyla titredi. Ruth onu desteklemek için yanına geldi.

"Rahip, leydimin bir tür dev olduğunu falan mı düşündü? Yaptığı felç büyüsünde ne kadar ileri gitmiş 
böyle…”

"B-ben kendi başıma yürüyebilirim." İnatla onun kolunu itti ve kışlaya girdi. Küçük bir kız gibi savunmasız hissetmekten nefret ediyordu.

“Yaralandın mı?” Max'in sendelediğini gören Annette kaşlarını çatarak sordu. Onu gördüğünde Max'in gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Annette içgüdüsel olarak başına kötü bir şey geldiğini anlamış gibiydi. Kalktı ve ona doğru koştu. 

“Ne oldu?” Annette, Max'in hemen arkasından giren Ruth ve Nevin'e baktı. “Sidina, Bay Jeffrey ve Bay Alben nerede?”

Nevin kasvetli bir ifadeyle ona baktı. Annette durumu hemen kavradı ve yüzü sertleşti.

Yorumlar

  1. Gelmiş gelmiş 🥰🥰

    YanıtlaSil
  2. Kuahel mantıklı bir karar verdi ama yine de MÜSAİT BİR YERİNE TEKME BASMA İSTEĞİME ENGEL OLAMIYORUM

    YanıtlaSil
  3. Riftan ne zaman dönecek ya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 66'da demişti biri

      Sil
    2. Desene o zamana kadar aynı sahneye ilişkin dört bölüm daha okuyacağız, bu kitap sinirlerimi bozuyor aşk diye başladık ya aşk askk

      Sil
  4. Nedir bu gariplerin çektiği böyle :(

    YanıtlaSil
  5. Ya bölümler çok kısa daha fazla gelemez mi kaç gündür aynı sahnedeyiz

    YanıtlaSil
  6. Güzel bir kavuşma okuyalim artik

    YanıtlaSil
  7. Emeğinize sağlııık

    YanıtlaSil
  8. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  9. Eline emeğine sağlık admin.

    YanıtlaSil
  10. Arkadaşlar böyle mua mualı birliktelikleri 120lerde olacak diye okumuştum ama o zamana çok var biz en iyisi hikayenin tadını çıkara çıkara okuyalım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol, en azından umudum var artık

      Sil
  11. Sağ ol Admin🌻
    Yaaa kavussunlar artık, vallahi kalbim dayanmıyor

    YanıtlaSil
  12. Şu kuahelin suratına tekmeyi basasım var.( Büyük ihtimalle boyum o kadar uzun değil ama çaktırmayın🥲) Çeviri için teşekkürler adminciğim ❤️ Bu gidişle seride küfür etmediğim bir sen kaldın galiba.

    YanıtlaSil
  13. Annete kelimesini görünce dayanamadım benim de gözlerim doldu. Burada yazan arkadaşlar sayesinde Riftanın döneceğini biliyorum, bilmesem şimdi hop oturup hop kalkardım

    YanıtlaSil
  14. Teşekkürler Admin emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  15. keşke şu novelin içine girip leon a bir iki yumruk atsam ve sonra o beni pataklamadan geri çıksam

    YanıtlaSil
  16. Bu kitap yavaş ilerliyor ayrıca leon kendince doğru olanı yaptı zaten bunu ondan bekliyordum şaşırmadım. Hebaron'u gördüğüm için çok mutluyum özlemişiz be aşk adam neden yalnız acaba

    YanıtlaSil
  17. Rahip leydimin bir tür dev olduğunu mu düsündü ŞSMLXWLDÖĞWDMDŞ Ruth bebisim nerde satılıyo acil lazım

    YanıtlaSil
  18. Aglayasim geldi cok guzel anlatiliyor hersey.. yazim dilive cevirinin harikaligi yuzudnen butun karakterlerle muthis empati yapabiliyorum 😣😣🤍🤍😭😭💗💗

    YanıtlaSil

Yorum Gönder