"Leydi Furiana'nın eski dostumuz olduğunu biliyorsun. Umarım bunun için endişelenmiyorsundur."“……Aniden yere yığıldığını duyun herkes çok şaşırdı.”
"Seni endişelendirdiğim için üzgünüm. Aptalcaydı. Sonumun böyle olacağını bilmiyordum…….”
"Bu bizim hatamız."
Bıçak gibi keskin güçlü ses tonu Izak'inkiyle tamamen aynıydı. Bilin bakalım kimler gerçekten birbiriyle akraba?
Garip bir şekilde gülümsedim ve kaşığı tekrar aldım.
Bir anlık sessizlik oldu.
"Onu ilk defa bu kadar endişeli gördüm."
"Ben…."
"Kızgın olmasan bile bu benim hatam. Her neyse, iyileşmenin beklenenden daha hızlı olmasına sevindim. Kendini daha iyi hissediyorsan, bu hafta sonu bizimle at binme partisine katılmak ister misin?”
Ellenia ve Flaya'nın her yaz yaptıkları at binme partisiydi. Tabii ki gitmem gerekiyordu. Sosyeteye kendimi tanıtmak için harika bir fırsattı.
"Teklifin için teşekkürler. Elbette katılacağım.”
*****
Sosyal dünyada at binme partisi, daha çok genç soyluların at binme bahanesi altında toplanıp dostluk kurmak, bilgi toplamak ve sevgili aramak için toplandığı bir açık hava partisiydi. Sosyal kulüp de denilebilirdi.
Omerta Dükü'nün ve Furiana Marki'sinin kızları tarafından yönetilen bir kulüp olduğundan, sadece Kuzey'in önemli üyelerinin toplandığı söylenebilir.
Son yapılan kraliyet ziyafetinde oldukça kötü bir ilk izlenim bıraktım. Zorlamaya devam etmeliyim. Sadece yarım yılım var ve bana gelen her fırsatı elimden geldiğince iyi kullanmak zorundayım.
Terziden sipariş edilen elbiseler henüz gelmemişti, bu yüzden yanımda getirdiğim en mütevazı elbiseyi seçtim. Kolları fırfırlı, dirsekte kesilmiş gök mavisi bir elbise. Saçlarım uzun örgülüydü ve mavi bir kurdele ile bağlanmıştı.
"Gerçekten bunu yapmamı mı istiyorsunuz Leydim?"
Saçlarıma dokunan sert bakışlı hizmetçi, çekmecesi açık olan makyaj masama baktı. Ben bilerek açık bırakmıştım. Romagna'dan getirdiğim saç süsleri benim için bile dikkat çekiciydi. Çoğu Cesare tarafından alınmıştı. Bu yüzden süslü olup olmaması önemli değildi.
"Evet…Sence hangisi daha güzel durur?"
“……Size fikir verebilecek durumda olduğumu zannetmiyorum.”
"O zaman neden benim için bir tane seçmiyorsun? Hazır buradayken, kendin için de bir tane seç.”
Kurdelemi bağlayan elleri durdu. Bir an sessizlik oldu. Bana şaşırmış bir ifadeyle bakan hizmetçinin yüzünde şüpheli bakışlar vardı.
Evet. Ne olursa olsun en doğal halimle aynaya bakarak gülümsedim. Olabildiğimce aptal ve kibar bir insan gibi davranıyordum.
"Benim için mi?"
"Evet."
"Neden?"
"Sadece... ben hastayken bana çok iyi baktın. Bende olsa bile bana pek faydası yok. O yüzden sana birini hediye etmek istedim. Hangisini istersen seçebilirsin."
Hizmetçi hala ihtiyatlı gözlerle yüzüme bakıyordu. Aynı zamanda muhteşem süslere bakarken açgözlülüğünü görebiliyordum. En küçük saç tokalarımdan biri bile onun on aylık maaşı ederdi.
Al şunu işte kızım.
"Bu arada, bu aramızda sır olarak kalsın. Diğerleri öğrenirse yanlış anlaşılabilir."
Tüm tereddütlerin sona erdiğini düşündüm. Bir an tereddüt ediyormuş gibi yapsa da en büyük ve en renkli saç süsünü seçti.
Zümrüt kelebeklerle süslenmiş bir taraktı. Aralarından en pahalı bu görünüyordu. Sanki onu geri alacakmışım gibi, dekoratif tarağı aceleyle kollarına saklayan hizmetçinin kuru dudaklarında bir gülümseme belirdi.
Suratında ne kadarda enayi olduğumu düşündüğü bir ifade belirdi.
"……Teşekkürler Leydim."
“Evet, nazik işbirliğini dört gözle bekliyorum. Ne kadar zamandır burada çalışıyorsun?"
"Üç yıldır Leydim."
"O halde baş hizmetçiyi çok iyi tanıyorsundur. O burada ne kadar süredir çalışıyor?”
Tamamen alakasız bir soru sorduğumdan hemen cevap verdi.
“Baş hizmetçi, Lord ve Leydi’nin gençliğinden beri burada. Dadıları olarak başladığını duymuştum.”
Kibar bir tonda konuşan hizmetçi, bakışlarını bir o yana bir bu yana çevirdi.
Hmm, baş hizmetçiyi pek sevmiyor gibi görünüyor.
Onun sadık bir hizmetçi olduğunu düşünüyordum ama Ellenia'nın dadısıysa ona karşı özel bir sevgisi olmalı.
Bu yüzden benden hiç hoşlanmadı...
İlk gün ateşimi söndüren asıl suçlunun baş hizmetçi olması komik olurdu. Bunu orijinal Rudbeckia'ya yapmamıştı.
Beni kolay rakip olarak mı görüyordu.
"Teşekkürler. Gidebilirsin.”
* * *
"Ah, Leydim. İyi olmanıza sevindim. Hasta olduğunuzu duyduğumda ne kadar endişelendiğimi bilemezsiniz. Sizi ziyaret etmek istedim ama gelemedim çünkü rahatsız olabilirsiniz diye düşündüm.”
"Hahaha, rahatsız hissetmezdim. İlginiz için teşekkür ederim."
Tüm hazırlıklardan sonra ahıra vardığımda Ellenia planlandığı gibi Freya ile bekliyordu.
Ellenia'nınkine benzeyen canlı renklerde binici elbisesiyle beyaz bir atı okşayan Flaya, atlara karşı arkadaş canlısı görünüyordu.
Atın yağmurda ıslanmış köpek yavrusu gibi göründüğüne inanamadım. Ana karakterin çocukluk arkadaşı olmanın getirdiği bir güç müydü bu?
Herkesin Flaya’nın yerini aldığımı düşünmesi mantıksız değildi.
Flaya…Onun hakkında ne düşüneceğimi henüz bilmiyorum ama…kocam yaşamama izin verdiği sürece, bu pozisyonu her an herhangi birine devredebilirim.
O ifadesiz yüzüyle Flaya ile benim aramda gidip gelen Ellenia, elini omzuma koydu ve beni ahıra yaklaştırdı.
"Hepsi iyi eğitilmiş atlar. İstediğini seçebilirsin. Sağ taraftaki hariç.”
“Ah, oradaki …….”
"O sadece erkek kardeşimin bindiği at."
Anlıyorum. Atın sahibine benzediğini söyleyip söylememekte tereddüt ettim.
Flaya gülmeye başladı.
"Hahaha, doğru. Ama diğer atlara binmesi onun için zor olmaz mı? Daha yeni iyileşti."
"Uzun bir yolculuk olmayacağı için sorun olacağını sanmıyorum. En uysal olanı seçeceğiz. Cedric?"
En uysal olan. Hepsi bu evin efendisiymiş gibi görünüyordu. Şu saçma sapan şeylere bak. Ah, atlar tarafından bile ayrımcılığa uğruyorum. Ben de sizi sevmiyorum çocuklar. Hayır, ahırın kendisini sevmiyorum.
"Günaydın Iz. Giriyor musun, çıkıyor musun?”
"Burada ne yapıyorsunuz?"
"Sevgili karın bugün bizimle olacak. Yalnızsan bize katılmak ister misin?”
"Ne?"
Geçen seferki gibi saklanıp casusluk yapmıyordum. Bu garip bıçaklanma hissi de ne böyle? Başımı gizlice çevirdiğimde, kocamın parlak siyah bir üniforma içinde bana yaklaştığını gördüm. Onun zırh dışında bir şey giydiğini ilk kez görüyordum. Yabancı biri gibi görünüyordu.
Bir an için garip bir sessizlik oldu.
Rastgele ve neşeyle gülümseyen Flaya'nın aksine, Ellenia kardeşine baktı ve hiçbir şey söylemedi.
Izek ahırın çitini sıkıca tutarak bana baktı ve hemen kaşlarını çattı.
Her zamanki gibi çok soğuk. O böyle devam ederse ben de aynı şekilde davranacağım.
"Vay canına, bugün çok havalı görünüyorsun. Bir yere mi gideceksin?"
"Hayır. Şabat günleri hiçbir şey yapmam.”
Bu nasıl bir cevap? Dalga mı geçiyordu?
"Burada ne yapıyorsun?"
“At binme partisi için bir at seçiyordum. Bize katılmak ister misin?"
"Meşgulüm."
Biraz önce Şabat olduğu için hiçbir şey yapmayacağını söylemişti. Ne kadar da çelişkili bir p*ç. Elbette reddedeceğini biliyordum. İtiraz etmeden gülümsedim.
"Peki, istediğim bir atı seçebilir miyim?"
"Nasıl bineceğini biliyor musun? Veya atı nasıl seçeceğini"
"Keskin gözlere sahip değilim."
Bu yüzden sana aşık oldum. Gerçi sadece aşık gibi davranıyorum. Ho ho.
Sözlerine genişçe sırıtırken, bir an için gözlerini yavaşça kırptı. Sonra kendisine en yakın olan iki kadına döndü.
Flaya gözlerini kocaman açtı. Ellenia ifadesini bozmadı.
"Sergei sorun olmadığını söyledi. Eğer merak ettiğin buysa."
“…….”
“Bana güvenemiyorsan, kendin kontrol edebilirsin. Neden birlikte eve dönmüyorsunuz? Ben Frey'le olacağım."
Ha? Dur bir dakika Ellen, nasıl beni bu şekilde terk edebilirsin!
Şaka yaptığını zannetmiştim. Ama Ellenia beni bu canavar kocayla yalnız bırakmak istiyormuş gibi hızlı hareketlerle atına tırmandı. Sadece ben değil, Flaya da utanmış görünüyordu.
"Hadi gidelim."
“Ama Ellen…….”
Daha da kötüsü, Izek bu durumu durdurmaya çalışmak yerine sessizce bana baktı, ki bu benim için bile hoş değildi.
Şeytan'ın vücut bulmuş hali kollarını kavuşturmuştu ve onurlu bir şekilde parlıyordu.
"B-ben özür dilerim. Ellen, benim yüzümden…….”
“…….”
"Pekala…kendim eve dönebilirim."
"Sen neyden bahsediyorsun?"
Sinirli bir şekilde iç çeken adam çit kapısından geçti ve bana yaklaştı.
Sonra dikkatle etrafa bakan ahır bekçisine bir işaret yaptı.
"Cedric."
"Buyrun Lordum."
"Dışarı çık."
"……Efendim?"
"Çık."
Cedric bir an için kafası karışmış gibi görünse de hayatını kurtarmak istermişçesine çabucak oradan ayrıldı.
Hayır, neden onu gönderdi?
Atların burundan homurtular yükseldi. Şaşkına dönmüştüm.
Ahırlardan nefret ederdim. Özellikle de acımasız biriyleysem. Her iki hayatımda da korkunç derecede benzer şeyler yaşadım. Homurdayan atların sesi, havayı yarıp geçen bir at kamçısının sesi...
Abimin iğrenç çığlığımla karışan ürkütücü fısıltıları kulaklarımda yankılanıyor gibiydi…
— Neyi yanlış yaptığını biliyor musun?
Nefesim titriyordu.
Kendimi toparlamak için başımı salladım.
Travmaya kapılıp ve her şeyi mahvedemezdim.
O aşamayı çoktan geçtim. Yani…
Yani…
« Önceki Bölüm
Sonraki Bölüm »
‹
›
Emeğine sağlıkkk
YanıtlaSilÇeviride çoğu cümle garip geldi
YanıtlaSil😍
YanıtlaSilBu bölümün çevirisi sıkıntılı....
YanıtlaSilAh ruby
YanıtlaSilSevgili takipçilerimiz sitede bir şey oldu artık ne olduysa çözemedik çeviri çok anlamsız görünmüş 🥲 düzeldi tekrar okuyabilirsiniz 💗 profilimde anonim görünüyor nedense 😹 -Çağla~
YanıtlaSilEline, emeğine sağlık 😍😍
SilYazık rubyime ya neler çekmiş şerefsiz abisinden :(
YanıtlaSilAyy travmatik anıları canlandı kızın yapmayın 🥺🥺
YanıtlaSil🥺🥺
YanıtlaSil