A Barbaric Proposal - 6. Bölüm (Türkçe Novel)
Rienne makasla döndüğünde, Phermos doktordan önce gerekli tüm tedavileri çoktan halletmişti.
Phermos'la aynı anda gelen Weroz, Bayan Flambard ile
birlikte karşılarındaki manzarayı garip bir yüzle izlemişti ve ikisi de
Phermos’un onlara çokta ihtiyacı olmadığını fark etmişti.
Phermos, bez bandajı Black'in omzuna dikkatlice sararken sordu.
(Phermos) "Demek okla vuruldun...”
Oku çıkaran, kanı temizleyen, yarayı gazlı bezle sarıp
merhem süren kişinin bu soruyu sorması garipti.
(Phermos)“Gerçekten bir okla mı vuruldunuz Lordum?”
(Black) “... Sessiz ol.”
Black, Phermos'u tamamen susturmuştu.
Phermos'un sorusunun garip olduğunun farkına varınca kafası
başka düşüncelerle kaplanmıştı.
‘Ah…’
Rienne sırtını dikleştirdi. Elinde makasla öylece ayakta
bekliyordu.
‘Kıyafetlerini çoktan
çıkarmış...’
Kan lekeli pelerini ve gömleği yırtılmış ve bir kenara
atılmıştı. Black, omzunun durumuna bakıldığı sırada( omzu tedavi edilirken)
Rienne'in oturduğu sandalyenin karşısında oturuyordu.
Gözüne çarpan ilk şey, vücudunun yara izleriyle nasıl delik
deşik olduğuydu.
Bazıları diğerlerinden daha büyükken, bazıları zamanla
birlikte beyazlamıştı, diğerleri ise pürüzlüydü.
Tepeden tırnağa bakmıştı ( inceledi.)
Gözleri tedavi edilen yaraya kaydığında, adamın vücuduna ne
kadar yoğun baktığını fark etti.
Gördüğü diğerlerinden daha dinamik ve çekici bir bedendi(fiziği
vardı). Ve aynı zamanda vücudu da aynı kendisi gibi çelişki doluydu.
Bu kadar nahoş yara izleriyle dolu olmasına
rağmen, bedeninin ona zerre kadar çirkin gelmemesi çok çelişkiliydi.
Aslında tam tersiydi. Çok fazla bakmamış olsa da, onun son
derece güzel bir vücuda sahip olduğunu söyleyebilirdi.
Heykele benziyordu. Sanki yaratıcısı onu mükemmel bir
şekilde şekillendirmeye büyük özen göstermiş gibiydi, böylece yaralarının
hiçbiri onun kusursuzluğuna gölge düşüremiyordu.
(Black)"Orada öylece durma. Buraya gel.”
Rienne onu gözetlerken, Black ona döndü ve göz göze geldiler.
Ayrıca Black, yarasını gördükten sonra Rienne’in cildinin ne
kadar solgunlaştığını ve zümrüt gözlerinin ne kadar yoğun olduğunu fark
etmişti.
(Black)"Bayılacak gibi görünüyorsun.”
(Rienne)“... İyiyim.”
Rienne etrafta başkaları olduğu için şanslıydı. Sadece ikisi
olsaydı, ne kadar tedirgin olduğunu bu kadar rahat bir şekilde gizleyemezdi.
Rienne Phermos’a doğru döndü.
(Rienne)"Lord Tiwakan'ın yarasının durumu
nedir?”
(Phermos) “Hayatını riske sokacak seviyede değil ama
bu risksiz olduğu anlamına da gelmiyor. Onu hareketsiz kılmayacak, ama bir süre
acı çekmesini sağlayacak bir yara. Muhtemelen ateşi çıkacak ve geceleri uyumakta zorlanacak. Eğer
ok zehirliyse, işler kötüye gider.”
'Zehir' kelimesi odadaki havayı tamamen değiştirdi.
Weroz sinirli bir şekilde araya girdi.
(Weroz) “Nauk Kalesi'nin muhafızları saldırganın
izini sürmeye çalışıyor. Ok zehirli olsa bile panzehir bulmakta sorun yaşamayız.”
(Phermos) “Saldırgan yakalansa bile, onları gönderen
kişi daha büyük bir sorun değil mi?”
Barbarlar asla lafı gevelemekle uğraşmazlardı. Direkt sadede
gelirlerdi.
(Phermos)"Her iki taraf da anlaşmayı taahhüt
ettiğine göre, bunun Nauk'un nezaketlerini gösterme şekli olduğunu düşünmeyi
hiç istemiyoruz.”
(Weroz)"Bu ne cüret! Bizi
gerçekten böyle bir şey yapacak insanlar olarak mı görüyorsunuz!?”
Weroz o kadar dürüst bir şövalyeydi ki Phermos’un yaptığı imayı hemen hakaret olarak
algıladı.
(Rienne)"Sör Weroz.”
Rienne onu durdurdu.
(Rienne)"Sakin olun. Emniyetlerini doğru dürüst
sağlayamadık.”
(Weroz)"Prenses!”
(Rienne) “Ve okun kaynağının Nauk olduğunu inkar
edemeyiz.”
(Weroz)“Ben...”
Weroz dudağını ısırdı.
Saldırı kalenin arka bahçesinde meydana gelmişti. Okun
Nauk'tan birine ait olduğu kesindi. Koşullar tam tersi olsaydı, Weroz şüphesini gizleyemezdi.
(Rienne) “Nauk'ta bu evliliğe karşı çıkabilecek
insanlar olabilir, ancak hiçbir şekilde resmi duruşumuzu temsil etmiyorlar.”
Gerçek buydu. Rienne, Black'in ona inanması için dua etti.
(Rienne) "Bu arada, siz burada Nauk'tayken,
Tiwakan'ın endişelerini hafifletmek için elimizden geleni yapacağız. Bu
evliliğin sona ermesini ve savaşa dönmesini istemiyoruz. Sadece barış
diliyoruz.”
Phermos, Presesin sözleri üzerine Black’e döndü.
(Phermos)"Ya siz ne diyorsunuz Lordum?”
Nauk'un geleceği tamamen Black'in cevabına bağlıydı.
Rienne'in ondan kaçmaya çalışmak yerine aniden bu evliliğin
olmasını isteyen kişi
konumuna geçmesi komikti.
(Black) “... İsteğim değişmedi.”
Black konuştuğu anda, Rienne bir rahatlama dalgası hissetti.
Buna inanamadı. Bütün bu duyguların kaynağı böylesine
çelişkili bir adamdı. Hala sevgilisinin cesedinin kendisine iade edildiği gündeydiler,
ama bunu düşünmeye bile mecali yoktu.
(Phermos) “Öyleyse..”
Phermos aşağı baktı, yüzündeki tuhaf görünümlü gözlüklerden
garip bir tıklama sesi geliyordu.
(Phermos) "En azından artık Nauk'ta hala
Tiwakan'a karşı savaşan bir takım grup olduğundan eminiz. Düğün gününden önce
onları halletsek iyi olur.”
Kimse karşı
çıkmadı.
(Rienne) "Nauk sizinle.”
(Phermos) "Bunu duyduğuma sevindim. Tiwakan
Paralı Askerleri’nin bu konuyu kendilerinin araştırmak istediklerini belirtmeliyim. Ama
lütfen yanlış anlamayın. Kale muhafızlarının işini gasp etmek istemiyoruz.
Sadece Tiwakan artık Arsak'ın Koruyucuları olarak kabul ediliyor. Bu nedenle,
şu anda ailenin bir parçası olduğu için Lord Tiwakan'ın hayatına yönelik
girişimi ele almakla yükümlüyüz.”
(Weroz) “Bu...”
Weroz, Rienne ve Maslow’a baktı.
İsteği reddedecek olurlarsa,
bu sadece perde arkasındaki şeyleri örtbas etmeye çalışıyorlarmış gibi
daha şüpheli görünmelerine sebep olurdu. Rienne kararını çoktan vermişti.
(Rienne) “Buna izin vereceğim.”
Evliliğin
kendisi hariç her şey sorunsuz gidiyor gibiydi.
*****
Bekledikleri gibi Black’in ateşi yükselmişti.
Bilincini kaybedip uykuya daldığında akşam olmuştu. Arada
bir uyanıp acı içinde inleyerek Rienne ve Bayan Flambard'ın gidip onu kontrol
etmesine neden oluyordu.
(Mrs. Flambard) "Sanırım sonunda uyudu. Siz de
biraz dinlenmelisiniz Prenses.”
Rienne, onu göremeyen Black'e baktı.
(Rienne) “Uyuduğunu sanmıyorum... Göz kapakları
hareket ediyor.”
(Mrs. Flambard) "Bu onun bilincinin açık olduğu
anlamına gelmez.”
(Rienne) "Birbirimize samimiyetimizi
göstermeliyiz. Umursamaz görünme riskini göze alamayız.”
Rienne yeni bir havlu çıkardı ve Bayan Flambard'a uzattı.
(Rienne) “Lütfen bunu terini silmek için kullanın.”
(Bayan Flambard) ". . .”
Bayan Flambard’ın gözleri yaşlarla doldu.
(Bayan Flambard) “Ah, Prenses ... neden dokunmak bile
istemediğiniz bir adamla evlenmeye karar verdiniz? Ne yapacaksınız bu saatten
sonra?”
(Rienne) "Sessiz ol lütfen. Burada sadece ikimiz
yokuz. Tiwakan'ın kapının hemen dışında gözleri ve kulakları var.”
Rienne bunu söyledikten sonra Bayan Flambard hatasını fark
etti ve çabucak ağzını kapattı. Tam o sırada Rienne havluyu ondan geri aldı.
(Rienne) "Ve ona dokunamayacağımdan değil.
Havluyu bana ver. Kendim yaparım.”
‘... Yine de hoşlanmadığım doğru.’
Bu adama dokunmaktan rahatsız oluyordu. Ama bu, Bayan
Flambard'ın tanımladığından farklıydı.
Ondan nefret ettiğinden ya da onu iğrenç bulduğundan değildi.
O sadece…
‘Neyinden hoşlanmadım?’
Rienne, Black'in alnındaki teri silerken içinde yine
çelişkili duyguların kabardığını hissetti.
‘Nefret etmiyorum ama yine de nefret ediyorum.’
‘Nefret ediyorum ama yine de nefret etmiyorum.’
İçindeki bu duyguları anlayamıyordu.
(Mrs. Flambard) "O zaman gidip suyu değiştireyim
Prenses.”
Belki de az önceki sözlerinden utanan Bayan Flambard, odadan
çıkmak için bir bahane olarak çabucak yapacak bir şeyler bulmuştu.
Bulundukları oda, Kral Seon hala hayattayken Rienne'in
kullandığı yatak odasıydı. O zamanlar, küçük bedenine kıyasla yatağın anlamsız
derecede büyük olduğunu düşünüyordu, ama şimdi içinde Black olduğundan yatak sıkışık
ve küçük görünüyordu.
(Rienne) “Uyandığında, onun için farklı bir oda
ayarlayacağım.”
Rienne kendi kendine mırıldandı. Black'in boynunundaki teri
silmek için uzandığında aniden konuştu.
(Black) "... Bu oda iyi.”
(Rienne) "...!”
Rienne şaşkınlıktan havluyu düşürdü. Black’in açık mavi
gözleri doğrudan ona bakıyordu.
(Rienne) "Uyanıksın...”
Ne zamandır uyanık?
Ne kadarını duydu?
(Black) “Bana dokunabileceğini söylediğini duydum.”
(Rienne) ". . .”
Rienne eteğinin pilelerini kavradı.
Doğrudan yaralı omzunun üzerine düşürdüğü havluya baktı. Onu
geri almak için ona yaklaşmaktan başka seçeneği yoktu.
(Rienne) “Sadece daha fazla zamana ihtiyacım var.
Siz, Lord Tiwakan hala bana yabancısınız. Bu zamana kadar birlikte olduğum tek
kişi sevgilimdi.”
(Black) “Ama benim için öyle değil.”
‘... Anlamadım?’
(Black) "Sen bana yabancı değilsin Prenses.”
Sözleri o kadar alçak ve hırıltılıydı ki, kulağa daha çok iç
çekiyormuş gibi geliyordu.
(Black) "Bana dokunmaya tahammül edebiliyorsan,
o zaman dokunuşlarımın ne kadarı kabul edilebilirsin?”
(Rienne) “... Ha?”
Black'in gözlerindeki bakış onun niyetini açıkça ortaya
koymuştu. Gözleri yavaşça ve titizlikle Rienne'in yüzüne bakıyordu.
(Black) “Belki de ateş yüzündendir, ama kontrol etmek
istediğim bir şey var.”
(Rienne) “Ne demek istiyorsunuz ...?”
(Black) "Sadece soruyorum. Nefret edip
etmediğini görmek istiyorum.”
Black elini Rienne’e doğru uzattı, teni ateşi nedeniyle
sıcaktı. Sonunda eli Rienne'in yanağına ulaşana kadar yakınlaştı.
(Black) "Bu kadarı iyi mi?”
(Rienne) "Lord Tiwakan, ben...”
(Black) "Cevap ver Prenses.”
‘... Ne diyeceğimi bilmiyorum.’
Neden onu uzaklaştırmak yerine yüzüne dokunmasına izin veriyordu?
(Black) "Bu iyi mi?”
(Rienne) ". . .”
Bilmiyordu. Her şey çok sıcaktı. Ateşi çok yüksek olduğu
için olmalıydı. Normalde kaynak suyu kadar berrak olan gözleri bile sıcaktan
bulanıklaşmıştı.
O kadar ateşli görünüyordu ki, sanki üzerine bayılacak
gibiydi.
(Rienne) "Ateşiniz çok yüksek Lordum.”
Riienne dokunuşundan kaçmak için başını başka yöne çevirdi.
(Rienne) "Gözlerinizi kapatıp biraz
dinlenmelisiniz. Zorlanırsanız size verebileceğim ağrı kesicilerim var.”
(Black) “... Ateşim yüksek ...”
Onunla konuşup konuşmadığını, kendi kendine konuşup
konuşmadığını ya da sadece ateşten delirip delirmediğini anlayamadı.
(Black) "O zaman bunu deneyeceğim.”
Rienne farkına bile varmadan dik oturdu ve ateşten dolayı
sıcak olan elini Rienne’nin dudaklarına koydu. Baş parmağıyla alt dudağına
hafifçe dokunurken ona sordu.
(Black) "Bu tolere edilebilir mi?”
Kesinlikle ateşi vardı.
Ona dokunma şekli aklı başında olanlardan farklıydı, ama
aynı zamanda eski sevgilisinin dokunuşundan da farklıydı.
O kadar sıcaktı ki görmezden gelemiyordu.
(Black) "Bundan nefret mi ediyorsun?”
Bir zamanlar dudağına dokunan başparmağı, çenesiyle buluşana
kadar aşağı indi. Boynuna dokunmadan önce parmaklarını çenesine hafifçe sürttü.
Sıcak elleri cildine hafifçe değiyordu ve bir noktada onu
okşamaya başlamıştı. Gözlerini boşver, Rienne'in tüm vücudu titriyordu.
Adamın elleri muhtemelen ateşi nedeniyle sıcaktı, ama bu onu
daha fazla yanma hissiyle dolduruyordu. Önceki sevgilisiyleyken hiç
hissetmediği bir sıcaklıktı.
‘Buna daha fazla dayanamam.’
Böyle devam ederse kendine yalan söylüyormuş gibi
hissedecekti.
Bu adamı istediğine inanmaya başlayacaktı.
(Rienne) "Yeterli.”
Gözleri hala kapalıyken, onu durdurmak için ellerini
Black'in eline bastırdı.
Korkmuştu. Elini boynuna doladığı için değil, o el çok sıcak
olduğu için korkmuştu.
(Rienne) "Katlanmamı istediğiniz şey bu muydu?”
Rienne, Black'in ateş dolu gözlerine bakacak kadar kendini
toparladı.
(Rienne) “Ne yapacaktınız...?”
(Black) “Bilmiyorum.”
Cevabı da en az onun kadar pusluydu.
Rienne'in elini tutan Black, kurumuş dudaklarını ıslatırken
ona baktı.
(Black) "Ne yapacaktım?”
(Rienne) ”Siz..."
(Black) "Sanırım bana nasıl davranacağını merak
ediyordum Prenses.”
Black, Rienne'in elini yavaşça kendine yaklaştırıp
dudaklarını nazikçe bastırdı ve her ne sebeple olursa olsun öptü.
(Black) "Ya da belki sadece sana dokunmak istemişimdir.”
(Rienne) ". . .”
(Black) "Sebep gerçekten önemli mi?”
(Rienne) “... Evet.”
Rienne cevabında kararlıydı.
(Rienne) "Bu normal bir nişan değil. Nauk'tan bu
evliliği istediğiniz için Lord Tiwakan, sevdiğim insanla yollarımı ayırmak
zorunda kaldım. Ve ben hamileyim.”
Bu son sözleri çabucak eklerken sesi titremişti.
Elbette titrerdi. Bu kadar açık bir şekilde yalan söylemek
hiç kolay değildi.
(Rienne) "Bu şartlar altında, sanki bu birlikte söz
verdiğimiz bir şeymiş gibi, size kolayca sevgi göstermemi mi bekliyorsunuz?”
(Black) "... Dediğim gibi, şimdi ne yapmam
gerektiğini bilmiyorum.”
Normalde gözleri bir canavarın gözleri gibiydi, ama şimdi
ateşten sersemlemiş görünüyordu.
Bilmediğini söylediğinde dürüstmüş gibi görünüyordu.
(Black) "Tek bildiğim, başka birinin seni alıp götürmesini istemediğimdi.”
~Elif~
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »
Cok heyecanli
YanıtlaSilSen asıl yeni bölümü gör🤭🤭
SilElif cevirmenim arada bi iki bölüm filan olsa nasıl mutlu oluruz🥰
YanıtlaSilYaa elimden geldikçe yapmaya çalışırım o vakit🥰🥰🥰🥰
SilEline sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum<3333
SilÇooookk güzellldi. Ellerinize sağlık çevirmen hanım
YanıtlaSilYaaa çok çok teşekkür ediyorum beğenmene çok sevindim❤️🥰
SilÇeviri için teşekkürlerrr
YanıtlaSilRica ederimm, ne demek🥰❤️
SilÇeviri için teşekkürler ultra mega harika atomik tatlılıktaki çevirmenimm
YanıtlaSilKız seni yerim bu ne tatlı bir yorum❤️ rica ederimm tatlı yorumun için ben teşekkür ederim 🥰
SilEllerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilRica ederimm🥰🥰 ne demek<33
SilBir yerden mi tanıyor anlamadım. Çeviri için teşekkürler, çevirmenimiz ve notları gerçekten çok tatlı. Her yoruma cevap yazışı beni ayrı mutlu etti. Çeviri için teşekkürler 💕
YanıtlaSilYaaa asıl bu tatlı yorumun için ben teşekkür ediyorum 🥰 ne tatlı yorum böyle ❤️❤️
SilAyy içim yumos oldu bune tatlilik
YanıtlaSil<333
SilYaaa ben siz yerim ama be🤩😋
YanıtlaSilEllerine sağlık
Teşekkür ederiiim<3
SilPeki peki peki pekiiiiiğğğ
YanıtlaSil