A Barbaric Proposal - 3. Bölüm (Türkçe Novel)
Phermos ilk başta yanlış duyduğunu düşündü.
(Phermos)“Anlamadım efendim.... ne istiyorum
dediniz?..”
(--)”Nauk Prensesini.”
Phermos gözlüğünü düzeltti.
(Phermos) "Lordum, bugüne kadar hiç görüşmediğiniz bir kadını istediğinizi mi söylüyorsunuz? Ama
neden?”
(--)”...”
Tiwakan'ın lideri cevap vermek yerine sessiz kalmayı tercih
etti.
Adı veya kökeni yoktu. Tiwakan Paralı Askerleri’ne katılmadan önce, Phermos dahil onun hakkında kimsenin bildiği bir şey yoktu.
Adı olmamasına rağmen, ona ‘Black’ derlerdi. Onu tarif
edecek daha iyi bir kelime yoktu.
(Phermos) "Lordum, lütfen geleceği düşünün.
Çocuk doğduktan sonra ne olacağını düşünüyorsunuz? Ya babasının siz değil de şövalyelerin komutanı olduğunu öğrenirse?
Sizden intikam almaya çalışacak ve annesine hain diyecek."
Phermos gevezelik ediyordu ama liderinin tüm bunların
farkında olduğuna inanıyordu.
Hayatı boyunca o adamın kafasında neler döndüğünü hiç
anlayamamıştı.
Tek istediği Nauk olsaydı anlaşılabilir olurdu. Aslında
dürüst olmak gerekirse, Phermos bu kadar çorak ve fakir bir arazinin ne işe
yarayabileceğini tam olarak bilmiyordu.
Eğer Black Nauk’u stratejik bir hamle olarak istiyorsa, Phermos bunu
kafasında anlamlandırabilirdi. Ancak diğer sebep onun kulağına korkunç
geliyordu.
Paralı askerler için Black sadece Savaş Tanrısı'ndan doğan
gayri meşru bir çocuk değildi. Kendisi de bir Tanrıydı.
O on yıllık savaş alanında, Ölüm Tanrısı’na karşı askerlerin hepsini kurtarmıştı. Bu onlar için, Tanrı olduğunun
kanıtıydı.
Ama şimdi, sadece Nauk'u değil, prensesini
de arzuluyordu. Phermos'un beyninin bir türlü algılayamadığı şey buydu.
Black’in daha bugün tanıştığı kadına aşık olması mümkün değildi. Nauk Prensesi'nin gerçekten nadir bir güzellik olduğu doğru olsa da, sadece güzel bir yüz, Black’in kalbini yerinden oynatmak için yeterli olmazdı.
Başka bir nedeni olmalıydı.
(Black) "Çocuk benim için önemli değil.”
Black nihayet tekrar konuştuğunda, Phermos'un gözlerinin içi
parladı. Efendisine sormaması gerektiğini biliyordu, ama bu merak onu
çıldırtıyordu.
(Phermos)”Nedenini sorabilir miyim?”
(Black)"Nauk Prensesi'nden doğan her çocuk, kim
olursa olsun benim de olacak. Kalbi temiz biri gibi davranmak niyetinde değilim,
ama onun ruhunu esir almak da istemiyorum.
Kalbinde bir başkası olsa bile, onu zorla almaya ne ihtiyacım ne de arzum var.”
(Phermos)”...”
Phermos gözlüğünü oynattı ve şaşkın bakışlarını ona
yöneltti.
Lordunun sözleri ona göre şaşırtıcı derecede masumdu ve bu
onu tuhaf hissettirmişti.
(Phermos) "Yani... gerçekten prensesi isteme
nedeniniz sadece Nauk’un stratejik önemi, öyle mi?”
(Black) "Bunu bana gerçekten soruyor musun?”
Bu bir cevap olarak yeterliydi. Black, Nauk Prensesi’ne aşık
değildi. Ona karşı özel bir ilgisi yoktu,
sevgisini de ihtiyacı yoktu.
Peki o zaman sebebi neydi?
(Black) "Sadece onu almaya çalışıyorum çünkü
mecburum.”
(Phermos) “Ama neden...”
(Black) "En başından beri benim olanı geri almam
gerekiyor.”
(Phermos)”Ne?”
Söylediği sebep anlık olarak o kadar saçma, akıl almaz
derecede karışık gelmişti ki, Phermos neredeyse gözlüklerini düşürecekti.
(Phermos) "Yani Nauk...? O zaman bu ...”
(Black)"Eğer Prenses evlenecek olsaydı, Nauk’u
geri almak daha da zorlaşırdı. Bu yüzden hızlı hareket etmeli ve ondan önce davranmalıydım. Yoldayken bilmen gerekenleri anlatacağım, o yüzden
bu kadar çok soru sormayı bırak.”
Bundan yola çıkarak Phermos, Nauk'un Black'in tamamen örtülü
geçmişiyle bir ilgisi olduğunu söyleyebilirdi. Geri kalan herkesten saklanan
karanlık bir geçmiş.
(Phermos)”Anladım. Benden istediğini yapacağım.”
Tanrıları istediği vakit bu konuşma yapılmalıydı.
*****
Odayı dolduran şafağın ışığı agresif bir şekilde parlıyordu.
Rienne gözlerini ovuşturarak pencerenin yanında durdu. Bütün
gece uyuyamamıştı.
(Rienne) “Elveda...”
Alnını pencereye yaslarken, içinden ayak parmaklarının ucuna
kadar ulaşan bir ürperti geçtiğini hissetti.
Yas tutuyordu. Sevgilisine kalbinde veda etmek için içsel
bir bunalıma girmişti. Derin zümrüt gözlerinde sis gibi yaşlar birikiyordu ama
gözlerindeki o yaşlar asla düşmeye cesaret edememişlerdi.
‘Ağlamamalıyım..’ Rienne enerjisini kaybetmek
istemiyordu. Rahatlamak için kendine olumlu şeyler söylüyordu. Ancak ölen
sevgilisi aklından gitmediğinden bu çok zordu.
‘Elveda. Ölüler diyarında seni sevecek biriyle
tanışman için dua ediyorum..’
Şimdi bile tam bir korkaktı. Ona bir sevgilinin yapması
gerektiği gibi davranacak cesareti bile yoktu. Arzak ailesinin bir şövalyesinin
yanında olması sadece iki taraflı
bir anlaşmaydı.
Rienne, Nauk Krallığı’nı kendi başına korumak için gereken güce sahip değildi, ancak sevgilisinin ailesinde bu güç vardı.
Özünde bu, Nauk'u kontrol etmek isteyen sevgilisinin ailesi
tarafından istenen zorunlu bir ilişkiydi, ancak o her zaman Rienne'ya olan
sevgisinin gerçek olduğunu söylemişti. Ona tamamen güvenebileceği güne kadar
bekleyeceğini söylemişti.
Sevginin sonunda ölümüne yol açacağının farkında
değildi.
Sevgilisinin ölümü, şafak ışığını kaybetmek gibi onu üşüttü.
Rienne o anda etrafta onu koruyacak güce sahip kimsenin olmadığını fark
etti.
Ne kadar soğukkanlı ve bencil bir insandı. Sevgilisi ölmüştü
ama tek düşünebildiği ölümünün Nauk üzerindeki etkisiydi.
(Rienne)“O öldükten sonra bile onu hala
kullanıyorum..”
Rienne parmaklarını pencereye yasladı.
Karnında bir çocuk olduğunu söylediğinde yalan söylüyordu.
Bırakın onunla yatmayı, sevgilisinin onu öpmesine bile neredeyse hiç izin vermemişti.
Her öptüğünde, ona hoş olmayan bakışlar atardı. Bu her defasında ona Kleinfelder'ın taht hırsını hatırlatırdı.
Sevgilisinin çocuğuna gerçekten hamile olsaydı, buna cidden
tahammül edebilir miydi? Hiç emin değildi.
(Rienne)"Sorun değil. Sakin ol... Her şey yoluna girecek ... ”
Onu kandırmanın bir yolu olmalıydı.
Rienne ya düşük yapmak zorunda kalacaktı ya da gerçekten bir
çocuğu olacaktı.
Son fikri düşünmek bile omurgasından aşağı bir titreme inmesine neden oldu. Sadece kaleyi korumak için yapması gereken çok fazla şey vardı.
‘Onu gerçekten kandırabilir miyim?’
O çelişkili adamı düşündü. Anlam veremiyordu.
Karşısındaki kişiyi tek bir bakışıyla korkutabilen korkunç,
vahşi bir adamdı ama aynı zamanda... yaralandığını gördükten sonra avucuna yumuşak
bir öpücük bırakan biriydi.
(Rienne) “...”
Rienne sıktığı elini gevşetti ve kendine yaptığı eziyete baktı.
Avucunda kırmızı bir yara izi vardı. Yara ona adamın
dudaklarını hatırlattı ve elini tekrar sıkmasına sebep oldu.
Onun bu iki tarafının ne kadar farklı olduğunu asla
anlayamayacağının farkına varmaya başlamıştı.
(Rienne) “Hah..”
Küçük bir iç çektikten sonra Rienne bakışlarını çevirdi.
Sonunda yeni bir gün başlıyordu.
Her gün azar azar dağılan bir krallığı bir araya getirmeye
çalışmanın uzun ve acı dolu bir günü daha başlamıştı.
*****
(Maslow)"Böylece üç aylık vergi gelirini güvence
altına alabildik. Ve tabii ki azaltılmış harcamalarda bundan etkilendi.”
Her zamanki gibi, Maslow sabahın erken saatlerinde kralın
ofisini ziyaret etti. Kral Seon'un ölümünden sonra ofis artık Rienne'in çalışma
alanıydı, ancak eskisinden pek bir şey değişmemişti.
Krallığın kazancı her yıl daha da düşüyordu.
Nauk bir zamanlar tüm güney bölgesinin en zengin
krallığıydı. Şimdi, yirmi yıl süren kuraklık sayesinde hızla en fakiri olmuştu.
Ancak bu yıl yaşanan yoğun yağış nedeniyle bir şekilde vergi
gelirlerini güvence altına almayı başarmışlardı. Tiwakan'ın saldırısı
olmasaydı, Rienne günde üç öğün yemek yiyebilirdi.
(Rienne)"Bunu duymak güzel.”
Rienne, Maslow'un kendisine teslim ettiği belgeleri düşündü.
(Rienne) "Sanırım Lord Tiwakan'ın teklifini
kabul etmem ufakta olsa bir işe yaradı. Yapmasaydım, bu rakamlar
kesinlikle daha kötü olurdu.”
Şaka olmasına rağmen Maslow üzgün görünüyordu.
(Maslow)"Bence teklifi kabul etmeniz hiç akıl
karı değildi, Prenses. En azından Kleinfelderlere danışmalıydınız... ”
(Rienne) “Lord Tiwakan cesedini geri verirse, cenaze
meselelerini onlarla tartışacağım. O zamana kadar, lütfen ailesine benim adıma
en derin başsağlığı ve üzüntülerimi iletin.”
(Maslow)"Kraliyet ailesinin bir üyesi olarak
resmi bir yas dönemi geçirmemiz gerekecek. Ne de olsa vefat eden Kleinfelder
ailesinin en büyük oğluydu.”
Maslow, Rienne'in Tiwakan'ın teklifini kabul etme kararına hala
şiddetle karşıydı. O adam sevgilisinin kılıcını ölümünün kanıtı olarak ona
sunmasaydı, bir iç savaş bile patlak verebilirdi.
(Rienne)“Bu saygısızlık olmaz mıydı? Onlara önce Lord
Tiwakan'la konuşmam gerektiğini söyle.”
(Maslow)"O barbarlara karşı bu kadar kibar
olmakta ısrar ederseniz, buna katlanamayacağım.”
Maslow başını aşağı eğerek çenesini okşadı.
Asil konsey başkanı, ölen sevgilisinin amcasıydı ve o
iktidar koltuğu, Kleinfelderlere nesiller boyu garanti edilen pozisyonlardan
biriydi.
Bu delegeye kraliyet ailesine yardım etme kutsal sorumluluğu
verilmişti, ancak Nauk başkanı son birkaç yıldır yalnızca tek bir görevi yerine
getiriyordu, olası isyanları kontrol altında tutmak.
Başkan, şüphesiz yeğeninin, Arsak ailesinin maiyet şövalyelerinin
komutanı olarak itaatkar bir şekilde hizmet ettikten bir gün sonra Nauk Kralı
olacağına inanıyordu.
Yeğeninin ölümünden bu kadar kısa bir süre sonra Rienne'in
bir başkasıyla nişanlandığını duyunca aklını kaybedeceği kesindi.
Bu, ne kadar samimi olursa olsun, sevgilisinin ona
karşı olan duygularının gerçek olmasını asla kabul edememesinin nedenlerinden biriydi.
Eğer Rienne evlenip onunla birlikte Nauk'u yönetmesine
izin verseydi, başkanın Nauk'u değer verdiği her şey için kullanmakla zaman
kaybetmeyeceğini biliyordu - en alttan başlayarak Nauk’u yiyip bitirecekti.
(Maslow)"Kleinfelderler ile kişisel olarak
konuşmanız gerektiğini düşünmüyor musunuz? Eğer bu vahşilere saygı
gösteriyorsanız, Lütfen Kleinfelder ailesine de hak ettikleri saygıyı gösterin
Prenses.”
(Rienne) “Üzgünüm. Nişan için hazırlanmakla meşgulüm.
Başsağlığı dileklerimi şahsen iletecek vaktim yok, bu yüzden lütfen durumumu
anlayın. Yoksa hala başkanın hedefini sürdürmeye mi çalışıyorsunuz?”
Maslow'un yüzü kırmızıya döndü ama bunun bir anlamı yoktu.
(Maslow)"Prenses, demek istediğim Lord
Kleinfelder'ın ölümünü sırf ailesi yüzünden ihmal etmemeliyiz. Eğer yaparsak,
büyük bir bedel ödeyeceğiz. Varlıkları Nauk'un ilk kurulduğu günlere dayanan bir
aile onlar.”
(Rienne)“Bunu bilmediğimi mi düşünüyorsun?”
Rienne yorgun ve acı dolu bir şekilde gülümsemişti.
(Rienne)"Siz, Lord Tiwakan'ın teklifinden ne
kadar kaçınmaya çalıştığımı bilmelisiniz, ancak ölü sayısı artmaya devam etti.
Daha ne yapabilirdim ki? Kleinfelderlerin kendi namını kurtarmasına yardım
etmek için daha fazla can mı feda etmeliydim?”
(Maslow)"Sadece bir bakış açısı katmak
istemiştim.. Prenses.”
Söyleyecek başka söz kalmadığı için Maslow geri adım attı.
Rienne arkasını dönerken cevap vermedi, odadan çıktı ve kapıyı sertçe arkasından kapattı.
(Rienne) “Sadece bir anma töreni planlamak için çatışmaya girmemizi beklemek...”
Rienne alçak bir nefes aldı. Kafası çok doluydu.
(Rienne)"..En azından kıyafetlerimi
değiştirmeliyim.”
Hiç değilse, sevmediği sevgilisini uğurlamak için yas tuttuğu anlaşılan bir
elbise giymeliydi.
*****
(Rienne) “... Az önce ne dedin?”
Siyah bir elbise giyemezsin de ne demek
(Mrs. Flambard) "Lord Weroz bana acil bir mesaj
iletmemi söyledi. O barbar kabilenin lideri, cesedi getiriyor, bu yüzden
üzerinizi tekrar değişmeniz gerekecek Prenses.”
(Rienne)“Ha?...”
O soğuk, canavar gibi gözlerle buluşma düşüncesi bile yine
göğsünü sıkıştırmıştı.
(Rienne) “Bana bir elbise daha getir. Ve bir
karşılama hazırlayın.”
(Mrs. Flambard)"Emredersiniz, Prenses.”
Bayan Flambard, Rienne'in dadısıydı ve şimdi onun kişisel
hizmetlisi olarak hizmet ediyordu. Derin bir iç çekti.
(Mrs. Flambard)"Barbarları karşılamanıza gerek
yok Prenses. Kibar davranmanıza gerek olduğunu düşünmüyorum.”
Rengarenk kumaşlardan birkaç parça kıyafet seçerken Bayan
Flambard'ın gözleri acı ve öfke karışımıyla doluydu.
(Mrs. Flambard)"Çok güzel görünmemelisiniz. Sizi
böyle görmeyi hak etmiyorlar.”
(Rienne) "Bunun için biraz geç kaldık. Şimdi onun
teklifini kabul ettiğime göre, resmen nişanlı sayılıyoruz. Ona kötü davranmak
bana leke sürer.”
(Mrs. Flambard)“Ama o sizin sevdiğinizi öldüren bir
vahşi.”
Rienne, trajediyi yaşayan oymuş gibi hıçkırarak ağlayan
Bayan Flambard'ın ağlamasını durdurmak için hızla harekete geçti.
(Rienne)"Bayan Flambard.”
(Mrs. Flambard)"Evet, Prenses?”
(Rienne) "O artık yok ve ben şu an nişanlıyım.
Şimdi onun adını anarsam hem nişanlıma hem de kendime hakaret etmiş
olurdum.”
(Bayan Flambard) “..Ah”
(Rienne)"Şimdi lütfen, üstümü değiştirmeme
yardım edin. Geç kalmamalıyım.”
(Bayan Flambard) "...”
Bayan Flambard cevap vermek yerine başını salladı.
Rienne'in kıyafetlerini değiştirirken her zamanki gibi
çalışıyordu ama arada sırada elleri titriyordu.
(Rienne)"Ah, ama bir şey daha var.”
Bayan Flambard, Rienne'in fanilasının bağcıklarını sıkarken
aklından birkaç düşünce geçti.
(Mrs. Flambard)"Buyurun, Prenses.”
(Rienne) "Bu hala bir sır... ama bir bebeğim
olacak.”
Merhabalarr😊
yeni bölüm ile tekrar karşınızdayım. Sanki bu bölüm biraz daha açıklayıcı olmuş
gibiydi. Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur.. Desteğiniz için teşekkür
ediyorum.<3 size keyifli bir gün diliyorum. Görüşmek üzere<3
Ellerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilTeşekkür ediyorumm<33
SilOff ya keşke bu yalani söylemeseydi. Benim için daha keyifli olurdu ama neyse bu hali bile güzel gidiyor. Çeviri için çok teşekkürler
YanıtlaSilRica ediyorum ne demek<3 Keşke dediğiniz gibi olsaydı..
SilGüzel gidioo
YanıtlaSil🥰
SilOkumak için biraz bölüm biriktiriyorum ama bu yorum yapmama engel değil ehehe, çeviri için teşekkürler
YanıtlaSilRica ediyorumm ve yorumun için de teşekkür ediyorumm<3
SilÇeviri için teşekkürleer
YanıtlaSilRica ederim ne demekkk<33
Silbu bebek mevzusu sıkıntı çıkaracak ilerde 😐 keşke söylemeseydi
YanıtlaSilkeşkeee..
SilTesekkurler
YanıtlaSilRica ederim<33
Sil