A Barbaric Proposal - 2. Bölüm (Türkçe Novel)

A Barbaric Proposal Türkçe Novel

Adamın yanağının bir tarafı kırmızıydı. Henüz iyileşmemiş bir yaranın kanıydı.

(--) "Acil bir şeyle uğraşmak zorunda kaldığım için geç geldim. Lütfen oturun.”

Adam elini uzattı ve boş sandalyelerden birini işaret etti.

…Sakinleş. Sadece nefes al.

Bir kavga olmuş gibiydi, ama öyle olsa bile, Tiwakan lideri kararlaştırılan yere gelmişti. Her ne olduysa, belli ki onun için endişelenmeye lüzum yoktu.

(Rienne) "Tiwakan'ın liderini selamlıyorum. Toplantımızı geciktiren ve evlilik ortağını bekleten ne olmuş olabilir merak ediyorum.”

(--) "... Beklenmedik bir şey oldu.”

... Düşündüğü gibi. Takviyeler buraya gelmişti.

Rienne içinden gelen sırıtma isteğini engellemek için dudağını ısırdı.

(Rienne)"Eğer böyle bir durum varsa, vaktinizi benimle geçirmeniz gerektiğinden emin değilim Lord Tiwakan. Bu toplantıyı her zaman daha sonraki bir tarihe erteleyebiliriz. İşleriniz yoluna girer girmez tekrar irtibat haline geçebiliriz.”

Takviyeler burada olsaydı işler tamamen farklı bir evrede olurdu.

Nauk'a savaşma, boyun eğme ve teslim olma şansı veriliyordu. Rienne ile aynı düşünceye sahipmiş gibi, Weroz'un gözleri parladı.

Evlenme teklif etmeye yüzünde kanla gelen adam, durumdan hiç rahatsız olmadan yanağını sildi.

(--) “Önemli değil.”

Yanağını ovuşturduktan sonra eline kan bulaşmıştı.

..Kan kokusu.

Rienne'in gözleri bilinçsizce kısıldı ve bir adım geri çekildi. O kan Nauk'tan birine ait olabilirdi.

Adam Rienne'e doğru yürüdü. Keskin bakışları onu delercesine üzerine yoğunlaşmıştı.

(--) “Şimdi cevabını öğrenebilir miyim?”

Rienne o an titrememek için dişlerini sıktı.

(Rienne) “Ben...”

Şimdi bile gözleri bir canavara benziyordu. Sadece onun gözlerine bakmak bile dilinin dolanmasına neden oldu.

Adam, arkasına bakmadan ve dışarıdaki birine seslenmeden önce Rienne'e sanki avını yakalamanın tam ortasındaymış gibi baktı.

(--) "Getirin.”


(Paralı Asker) “Emredersiniz, efendim.”

Birinden hemen cevap gelmişti. Sanki Tiwakan paralı askerleri dışarıda onun emirlerini bekliyormuş gibiydi.

Perde çekildikten sonra bir erkek keşiş içeri girdi.

Elinde bir kılıç vardı.

Kabzaya gömülü çeşitli değerli taşlar ve mücevher parçaları olan uzun bir kılıçtı. Normalde, aristokrat ailelerin şövalyeleri tarafından tipik olarak kullanılan bir kılıç türüydü.

(Rienne) “Bu...”

Rienne'in yüzü şafak ışığı gibi solgunlaştı. Resmen beti benzi atmıştı.  Prensesin ne hale geldiğini gören Weroz nefes nefese kaldı.

Bu, Arsak ailesinin şövalyeleri tarafından kullanılan bir kılıçtı. On gün içinde geri döneceğine söz vererek ayrılan sevgilisinin beline taktığı kılıçla aynıydı.

..O ölmüştü.

Kılıçtaki kan adamın yanağındaki kanla aynı renkteydi.

(--) "Sürpriz bir saldırı oldu ama endişelenecek bir şey yok. Hepsi halledildi.” 

Sesi kısık ve toktu. Rienne'in kulaklarından geçen sözleri hiçbir duygu taşımıyordu.

(--) "Peki, teklife cevabınız nedir?”


*****


Bunun tek bir anlamı olabilirdi.

Artık başka seçeneği yoktu.

Takviye kuvvet olmayacaktı. Onları ona getirmesi gereken sevgilisi ölmüştü.

Önünde duran barbar tarafından öldürülmüştü.

(Rienne) “..Öncelikle...”

Rienne, aralarında masa olan Tiwakan'ın lorduyla yüzleşmek ve konuşmak için yavaşça ağzını açtı.
O anda, ölen sevgilisinin düşüncelerini bir kenara itmekten başka seçeneği yoktu. Onun yasını tutacak vakti yoktu. Asıl önceliği bu durumdan canlı çıkmaktı.

Koşullar aniden değişmişti. Artık bu, sadece teklifi kabul etme meselesi değildi. Rienne kabul teklifini edeceğini söylediği gibi, takviye kuvvetler gelmişti. Sanki önceden planlamış gibiydi.

Tiwakan bir tuzak kurduğunu varsayabilirdi.  Barbarların bu ihanetin bedelini ödetmesi için, o anda ve orada boğazını kesmesi mümkündü.

(Rienne) "Umarım... bu terbiyesizliğinizi hatırlarsınız Lord Tiwakan.”

Sesi düzensizdi. Zar zor bir cümle kurabildikten sonra, boğazını koparmaktan birkaç dakika uzaktaymış gibi hissetti.

Adamın sert, keskin bakışları yavaşça ona döndü.

(--) “Terbiyesizlik?”

(Rienne) "Nauk'ta, bir teklifin tartışılacağı masaya silah koymak kabalık sayılır.”

(--) “...”

Gözleri Rienne'in yüzünde gezinirken hareket etmeyi bıraktı. Bakışlarından kaçınırken hareketsiz oturmak zorunda kalması onu hem aşağılanmış hem de korkmuş hissettirdi.

Muhtemelen barbar olduğunu belli eden gözlerinden kaynaklanıyordu.

İnanılmaz derecede güçlü bir insandı, onu zayıf ve savunmasız bir avmış gibi tepeden tırnağa  inceliyordu.

(--) “Peki o zaman.”

Tiwakan'ın lideri, kılıcı yavaşça masadan yere itti. Bu, birinin boynunu kesmek için kullandığı kılıçtı, ama sanki onunla hiçbir ilgisi yokmuş gibi onu itti.

(--)"Anlayışsız davranmak istememiştim. Bu benim kılıcım değil, bu yüzden onu kullanmayı planlamıyorum, ama her ihtimale karşı sahip olmak güzel.”

Rienne ellerini masanın altında sıkıca tuttu. Tırnaklarının avucunun içine girdiğini hissedebiliyordu.

(Rienne) "Her ihtimale karşı" ile ne demek istiyorsunuz?”

(--) "Fikrinizi değiştirebilir ve teklifimi reddedebilirsiniz Prenses.”

(Rienne) “...”

Ne kadarını biliyordu?

Gözleri gayet net olsa da, düşüncelerini ele vermiyordu. Rienne onun ne düşündüğünü asla anlayamamıştı.

(--) “Reddetmek istemenizin sebebiydi, bir zamanlar bu kılıcı kullanan kişiydi, değil mi?”

(Rienne) “O..”

Nefesi düzensizleşti.

O da biliyordu. Arsak ailesinin kendisine yapılan baskına karşı çıkanları komutanı olduğunu, bunun da Rienne'in teklifini reddetmenin bir yolunu bulmakta zorlandığı anlamına geldiğini biliyordu.

(--)”Geri dönmeyecek.”

Bunu söylediğinde sıradan bir şeymiş gibi konuşmasına rağmen, bir savaş ilanı gibiydi.

Ona bir cevap vermesi gerektiğini, başka bir çıkış yolu olmadığını söylüyor gibiydi.

(--) “Bu nedenle cevabınız ne Prenses?”

(Rienne) “...”

Rienne'in tırnakları artık etini deliyordu ve acısı onu kendine getirmeye yardımcı oldu.

Bu sıradan bir ittifak değildi.

Onunla evlenmeye çalışmıyordu. Ondan her şeyi almaya çalışıyordu. Tiwakan'ın lideri sevgilisini çoktan almıştı ve şimdi Nauk'u alıp onu yiyecekti.

Kaçmak zorundaydı. 

Rienne'in oynayacağı tek kart kalmıştı.

Bir yalan.

(Rienne) "Bundan önce bilmeniz gereken bir şey var Lord Tiwakan.”

(--)”Dinliyorum.”

Rianne kalbinde tek bir umut kırıntısıyla dudağını ısırdı.

Lütfen bu yalana inansın...

(Rienne) "O kılıcın sahibi, Arsak ailesi şövalyelerinin komutanı ve benim sevdiğimdi. Teklifte bulunurken bunu zaten bildiğine eminim.”

(--) “Biliyorum.”

(Rienne) "O zaman, sevdiğim insanla özel anlar yaşadığımı bilmelisiniz. Onunla birlikte oldum.

(--)”...”

Gözleri, ışıkta parıldayan bir insandan çok bir canavara benziyordu.

(Rienne) “Ve karnımda onun çocuğunu taşıyorum.”

Ve böylece Rienne sahip olduğu son kozu da oynamıştı. Aklında, bunu duyduktan sonra onun kendini bu oyundan çekmekten başka çaresi olmayacağına dair hiçbir şüphe yoktu.

(Rienne) "Bunu bilerek, hala teklif edecek misiniz?”


*****

(Weroz) “Prenses...”

Weroz, Rienne'in arkasında duruyordu, solgun dudakları hafifçe ayrıldı. Gerginliğin tüm vücudunu deldiğini hissedebiliyordu.

Başka bir erkeğin çocuğuna sahip olmak kesin bir reddedilmeydi. Herhangi bir edep düzeyine sahip bir adam kaybı kabul eder ve boyun eğerdi.

Fakat Rienne'in rakibi bir barbardı.

Weroz, barbarın hakaretten çılgına dönme olasılığını göz ardı edemedi. Bu olursa, Weroz gerekirse Rienne'i canı pahasına korumaya hazırdı.

Ama canavar gibi olan adam, masayı devirmedi ya da beklediği gibi bıçakla kimseye saldırmadı.

(--) “..Anlıyorum.”

Beklenmedik haberi duyan adam başını yana eğdi ve ilgiyle ellerini dudaklarında gezdirdi.

(Rienne) "Bu teklifi yaparken arzu ettiğiniz şey, Lord Tiwakan, Nauk'un ortak egemenliğidir. Ama bildiğiniz gibi Nauk'un tahtı Arsak'ın kanına aittir. Benimle evlenseniz bile çocuğum bir sonraki kral olacak. Tiwakan'ın kanı damarlarından akmayacak.”

Rienne nefes almadan konuştu.

Tiwakan'ın nedenleri söz konusu olduğunda bu onun en iyi motivasyonuydu. Onlara karşı hırsı iyice artıyordu. Savaş alanlarını kolaylıkla süpüren Tiwakan paralı askerlerinin, aniden kendilerine sunacak hiçbir şeyi olmayan küçük bir güney kalesine gelip evlilik talep etmelerinin nedeni açıktı.

Kral olarak Nauk’a  yerleşmek isteyebilirdi.

Savaşacak daha fazla savaş olmadığı için paralı askerler için pek fazla seçenek yoktu. Ya ganimetleriyle eve dönerlerdi ya da yağmalayarak iş aramak için ülkeyi dolaşırlardı.

Ya da küçük bir krallığı içine çekerlerdi. Bir fatih olarak, kendisi bir kral olabilir veya egemenlik kazanmak için mevcut bir kraliyet ailesi üyesiyle evlenebilirdi.

Ama bir sorun vardı.

Tamamen kraliyet ailesinin bir parçası olabilmek için soyunun devam etmesi gerekiyordu. Rienne'in dediği gibi, sonraki kralın kendine ait olmayan bir çocuk olması onun için anlamsız olurdu. Bir prensesin kocası olarak yaşayıp ölecekti.

Tiwaka'nın lideri kaşlarını çattı.

Yüzündeki kırışıklıklar, ifadesiz yüzündeki hoşnutsuzluğun tek işaretiydi.

(--) "... Bu beklediğimden çok daha fazla.”

Kendi kendine sessizce konuştu.

Rienne onun sözlerini düşünürken sadece nefesini tutabiliyordu.

Birdenbire yırtıcı bir hayvan gibi olan sert gözleri ona doğru döndü.

(--) "Doğum hakkını (ilk çocuğa tanınan ayrıcalık) kabul edersem benimle evlenir misin?”

(Rienne) “N-Nasıl yani?”

Reddedilmeyi bekleyen Rienne'in gözleri tamamen şaşkınlıkla açıldı.

Weroz da farklı değildi. Biraz önce, işler kötüye giderse Tiwakan'ın lideri olan Savaş Tanrısı'nın oğluyla nasıl başa çıkılacağı konusunda kafa patlatırken, şimdi ağzı şaşkınlıkla açık kalmıştı.

(--) "O zaman doğum yapabilirsin.”

(Rienne) “...”

(--) "Karşılığında seni alacağım Prenses.”

Teklif çoktan kabul edilmişti. Bu onun hiç anlayamadığı bir durumdu.


*****


(--) "Seni uğurlayacağım.”

Tiwakan'ın lideri, artık evlilik teklifi sayesinde Prensesle nişanlanmıştı. Bu yüzden Weroz ona geri çekilmesini ya da Nauk'un prensesine parmağını sürmemesini söyleyemezdi.

Rienne dişlerini sıktı ve bir adım geri çekildi.

(Rienne) "Hala birbirimize yabancıyız, bu yüzden reddetmek zorunda kalacağım.”

Rienne, Weroz'un yanında durdu.

Atının bağlandığı yere doğru yürüyen adamın sesi tüylerini diken diken etti.

(--) "Eninde sonunda alışacaksın. Zorundasın.”

(Rienne) “Ben...”

(--)”Elimi tut.”

Tiwakan'ın lideri, ani hareketle ona uzandı.

Ellerini görünce tam bir çelişki hissetmeden edemedi.

Yemeğini parçalayan bir hayvan gibi başkalarını öldürmekten çekinmeyen bir eldi. Yüzünde hala kanı olan ama aynı zamanda aldatıcı bir şekilde sıradan bir insan eliydi.

Avucunda kılıç kullanmasından kaynaklanan açık nasırlar vardı, ancak uzun parmakları bir asilzadeninki kadar zarifti.

Belki elinde kan olsaydı, temizliği bahane olarak kullanıp onu reddedebilirdi ama kusursuz bir şekilde temizlerdi.

(Rienne) “…Pekala.”

Cesaretini toplayan Rienne, parmak uçlarını avucunun içine yerleştirdi.

Ancak Tiwakan'ın lordu elini tutmak için çekmedi, bunun yerine diğer elini Rienne'in beline yerleştirmek için hareket etti.

(Rienne) “..Ah.”

Rienne, adam onu zahmetsizce bir koluyla havaya kaldırıp atının eyerine yerleştirirken içgüdüsel olarak nefes nefese kaldı.

Her şey o kadar çabuk olmuştu ki, Rienne'in başı hala bulutlardaymış gibiydi.

Rienne dizginleri tutmayı bile düşünemeden önce adam elini tuttu ve avucunu parmaklarıyla ufak hareketlerle okşadı.

(Rienne) “A-ah..”

(--) "Yaralanmışsın.”

Keskin acı, Rienne'i şaşkınlığından çıkardı.

Kendi avucunu tırnakladığı ve yanlışlıkla etini parçaladığı için eli kötü durumdaydı. Sadece kısa bir bakışla bile bunu kendi kendine yaptığı açıktı.

Rienne elini saklamaya çalıştı ama adam elini tutmaya devam etti.

(--) "Sabırlı olduğun için teşekkür ederim.”

(Rienne)”Ne..”

(--)"Gelecekte daha fazla dayanmanızı rica ediyorum. Bir gün buna alışacaksınız.”

Adam usulca konuştuktan sonra başını eğdi ve dudaklarını Rienne'in yırtık avucuna dayadı.

(Rienne)”...”

O kadar beklenmedik bir şeydi ki Rienne, öğleden sonra güneşi ona vururken, ağzı hafifçe ayrılmış bir şekilde aşağıdaki adama bakakalmıştı.

Açık renkli gözleri güneş ışığında parlıyordu.


*****


(Phermos) "Aklınızdan ne geçiyordu?”

Nauk'un prensesi tamamen gözden kaybolur kaybolmaz, Phermos sanki hoşnutsuzluğunu ifade etme şansını bekliyormuş gibi hızla konuştu.

(Phermos) "İnanamıyorum... bir çocuk! Nauk'u kendinize almak istemediniz mi? O kadar çok istediniz ki, bunun için savaştınız ve kan kaybettiniz ve bir teklif sundunuz. Yanılıyor muyum?”

Bir yardımcı olarak, Phermos çok zeki bir adamdı.

Metal çerçevelere yerleştirilen o garip cam mercekler burnuna boşuna oturmamıştı. Fazlasıyla okuyan biriydi ve sonuç olarak bol miktarda bilgiye sahipti. Başka hiçbir insanın hayal etmeye cesaret edemediği fikirleri ve düşünceleri vardı.

Böylece Tiwakan'ın lideri, yıkık bir krallığın prensesine evlenme teklif edip, aniden güney kalesine inmeye karar verdiğinde, Phermos, liderlerinin hüküm sürmek istediğini düşünmüştü.

Şimdiye kadar savaş alanında çok uzun zamanlar geçirmişti. Belki biraz ara vermek istemiştir diye düşündüğünden Phermos sorgulamadan onu takip etmişti.

Ne de olsa Tiwakan Paralı Askerleri için bir kaleyi birkaç askerle kuşatmak ve izole etmek moladan başka bir şey değildi.

Bu kavgadaki rakipleri yine de teslim olacaktı. Paralı askerler sık sık sofra adabı alıştırması yapar ve 'efendimiz kral olursa, bu bizi soylu yapar mı?’ diye düşünüp dururlardı.

Ama ortada garip olan bir durum vardı.

Kanından olmayan bir çocuğu kabul eder miydi? Gelecekte sadece sorun çıkarmaya yarayacak bir çocuk olmaz mıydı?

Bu seçimin mantığı neredeydi?

(--)"Yanılmıyorsun. Nauk'u istiyorum.”

(Phermos)"O zaman çok geç değil. İktidarı ele geçirmekten vazgeçmeyin. Ne arzu ederseniz edin, reddetmeye güçleri yetmez. Onlar bile size hayır demenin sonuçlarını anlayacaklar.”

Adam Nauk prensesinin kaybolduğu yeri izlemek için arkasını dönerken, Phermos elinde olmadan gözlerinin normalden farklı göründüğünü düşündü.

Ondan alabileceği herhangi bir cevap, Nauk'taki Bet nehri gibi akıp gitti. Tamamen kurumuş bir nehir.

(--)"İstediğim şey onu da içeriyor.”

 

*****

Yeni bölümümüz ile hepinize selamlaar😊 nasıl bir bölümdü? Yorumlarınızı bekliyor olacağım<3  Umarım çeviri hoşunuza gitmiştir.. Yeni çevirmenimizin noveline de desteklerinizi bekliyoruz<333 Bana da güzel yorumlarınız, desteğiniz için çok teşekkür ediyorum...<3

Hepinize iyi günler diliyorum ^^

~Elif~

Yorumlar

  1. Yani bizim yakışıklı bizim prensesi istediği için mi fethetti yoksa prensesi beğenip onu da mı dahil etti

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnan bana ben de hala tam bilmiyorum😂

      Sil
  2. Okurken aklım riftan geldi tüm yakışıklılar riftanmış fkmffk
    Emeğinize sağlıık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yaa benim de aklıma Riftan geldi malum o da eskiden paralı askerdi ve o da daşş 😂

      Sil
    2. Aha benim gibi düşünen biri yaşasın hmfhmfhh bence biz her yerde Riftan'ı arayacağız...

      Sil
  3. Olm şimdi noluyor bi bok anladıysam arap olayım

    YanıtlaSil
  4. Ellerine sağlık

    YanıtlaSil
  5. Kızı daha önceden tanıyormuş gibi konuşuyor. Neler olacak acaba 🤔 çeviri için teşekkürler 💜

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim ne demek, keyifli okumalar<3

      Sil
  6. Yeni bölüm lütfen

    YanıtlaSil
  7. ğaaa daha çok baştayız neler oluyo anlamak zor

    YanıtlaSil
  8. Under the oak tree den geldim alışmam biraz zaman alacak sanırım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa.. Umarım beğeneceğin bir hikaye olur ve beklerken keyif alırsın🥺

      Sil
  9. Ben biraz geç kalmışım ama olsun hadi hemen mütüş bölümlere geçelim heheeey elinize sağlık çevirmenim 🌺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çook teşekkür ediyorummm <33 umarım keyifle okursun, hoş geldin🥰

      Sil

Yorum Gönder