A Barbaric Proposal - 2. Bölüm (Türkçe Novel)
Adamın yanağının bir tarafı kırmızıydı. Henüz iyileşmemiş bir yaranın kanıydı.
(--) "Acil bir şeyle uğraşmak zorunda kaldığım için geç geldim. Lütfen oturun.”
Adam elini uzattı ve boş sandalyelerden birini işaret etti.
…Sakinleş. Sadece nefes al.
Bir kavga olmuş gibiydi, ama öyle olsa bile, Tiwakan lideri kararlaştırılan yere gelmişti. Her ne olduysa, belli ki onun için endişelenmeye lüzum yoktu.
(Rienne) "Tiwakan'ın liderini selamlıyorum. Toplantımızı geciktiren ve evlilik ortağını bekleten ne olmuş olabilir merak ediyorum.”
(--) "... Beklenmedik bir şey oldu.”
... Düşündüğü gibi. Takviyeler buraya gelmişti.
Rienne içinden gelen sırıtma isteğini engellemek için dudağını ısırdı.
(--)”...”
Gözleri,
ışıkta parıldayan bir insandan çok bir canavara benziyordu.
(Rienne) “Ve karnımda onun
çocuğunu taşıyorum.”
Ve böylece
Rienne sahip olduğu son kozu da oynamıştı. Aklında, bunu duyduktan sonra onun
kendini bu oyundan çekmekten başka çaresi olmayacağına dair hiçbir şüphe yoktu.
(Rienne) "Bunu
bilerek, hala teklif edecek misiniz?”
(Weroz) “Prenses...”
Weroz,
Rienne'in arkasında duruyordu, solgun dudakları hafifçe ayrıldı. Gerginliğin
tüm vücudunu deldiğini hissedebiliyordu.
Başka bir
erkeğin çocuğuna sahip olmak kesin bir reddedilmeydi. Herhangi bir edep
düzeyine sahip bir adam kaybı kabul eder ve boyun eğerdi.
Fakat
Rienne'in rakibi bir barbardı.
Weroz,
barbarın hakaretten çılgına dönme olasılığını göz ardı edemedi. Bu olursa,
Weroz gerekirse Rienne'i canı pahasına korumaya hazırdı.
Ama canavar
gibi olan adam, masayı devirmedi ya da beklediği gibi bıçakla kimseye
saldırmadı.
(--) “..Anlıyorum.”
(Rienne) "Bu teklifi yaparken arzu ettiğiniz şey, Lord Tiwakan, Nauk'un ortak egemenliğidir. Ama bildiğiniz
gibi Nauk'un tahtı Arsak'ın kanına aittir. Benimle evlenseniz bile çocuğum bir
sonraki kral olacak. Tiwakan'ın kanı damarlarından akmayacak.”
Rienne
nefes almadan konuştu.
Tiwakan'ın
nedenleri söz konusu olduğunda bu onun en iyi motivasyonuydu. Onlara karşı
hırsı iyice artıyordu. Savaş alanlarını kolaylıkla süpüren Tiwakan paralı
askerlerinin, aniden kendilerine sunacak hiçbir şeyi olmayan küçük bir güney
kalesine gelip evlilik talep etmelerinin nedeni açıktı.
Kral olarak
Nauk’a yerleşmek isteyebilirdi.
Savaşacak
daha fazla savaş olmadığı için paralı askerler için pek fazla seçenek yoktu. Ya
ganimetleriyle eve dönerlerdi ya da yağmalayarak iş aramak için ülkeyi
dolaşırlardı.
Ya da küçük
bir krallığı içine çekerlerdi. Bir fatih olarak, kendisi bir kral olabilir veya
egemenlik kazanmak için mevcut bir kraliyet ailesi üyesiyle evlenebilirdi.
Ama bir
sorun vardı.
Tamamen
kraliyet ailesinin bir parçası olabilmek için soyunun devam etmesi gerekiyordu.
Rienne'in dediği gibi, sonraki kralın kendine ait olmayan bir çocuk olması onun için anlamsız olurdu. Bir prensesin kocası olarak yaşayıp ölecekti.
Tiwaka'nın lideri kaşlarını çattı.
Yüzündeki
kırışıklıklar, ifadesiz yüzündeki hoşnutsuzluğun tek işaretiydi.
(--) "... Bu
beklediğimden çok daha fazla.”
Kendi
kendine sessizce konuştu.
Rienne onun sözlerini düşünürken sadece nefesini tutabiliyordu.
Birdenbire
yırtıcı bir hayvan gibi olan sert gözleri ona doğru döndü.
(--) "Doğum
hakkını (ilk çocuğa tanınan ayrıcalık) kabul edersem benimle evlenir misin?”
(Rienne) “N-Nasıl yani?”
Reddedilmeyi
bekleyen Rienne'in gözleri tamamen şaşkınlıkla açıldı.
Weroz da
farklı değildi. Biraz önce, işler kötüye giderse Tiwakan'ın lideri olan Savaş
Tanrısı'nın oğluyla nasıl başa çıkılacağı konusunda kafa patlatırken, şimdi ağzı şaşkınlıkla açık kalmıştı.
(--) "O zaman doğum yapabilirsin.”
(Rienne) “...”
(--) "Karşılığında
seni alacağım Prenses.”
Teklif çoktan kabul edilmişti. Bu onun hiç anlayamadığı bir durumdu.
*****
(--) "Seni
uğurlayacağım.”
Tiwakan'ın lideri, artık evlilik teklifi sayesinde Prensesle nişanlanmıştı. Bu yüzden Weroz ona
geri çekilmesini ya da Nauk'un prensesine parmağını sürmemesini söyleyemezdi.
Rienne
dişlerini sıktı ve bir adım geri çekildi.
(Rienne) "Hala
birbirimize yabancıyız, bu yüzden reddetmek zorunda kalacağım.”
Rienne,
Weroz'un yanında durdu.
Atının
bağlandığı yere doğru yürüyen adamın sesi tüylerini diken diken etti.
(--) "Eninde
sonunda alışacaksın. Zorundasın.”
(Rienne) “Ben...”
(--)”Elimi tut.”
Tiwakan'ın lideri, ani hareketle ona uzandı.
Ellerini görünce tam bir çelişki hissetmeden edemedi.
Yemeğini parçalayan bir hayvan gibi başkalarını öldürmekten çekinmeyen bir eldi. Yüzünde hala kanı olan ama aynı zamanda aldatıcı bir şekilde sıradan bir insan eliydi.
Avucunda
kılıç kullanmasından kaynaklanan açık nasırlar
vardı, ancak uzun parmakları bir asilzadeninki kadar zarifti.
Belki
elinde kan olsaydı, temizliği bahane olarak kullanıp onu reddedebilirdi ama
kusursuz bir şekilde temizlerdi.
(Rienne) “…Pekala.”
Cesaretini
toplayan Rienne, parmak uçlarını avucunun içine yerleştirdi.
Ancak
Tiwakan'ın lordu elini tutmak için çekmedi, bunun yerine diğer elini Rienne'in
beline yerleştirmek için hareket etti.
(Rienne) “..Ah.”
Rienne,
adam onu zahmetsizce bir koluyla havaya kaldırıp atının eyerine
yerleştirirken içgüdüsel olarak nefes nefese kaldı.
Her şey o
kadar çabuk olmuştu ki, Rienne'in başı hala bulutlardaymış gibiydi.
Rienne
dizginleri tutmayı bile düşünemeden önce adam elini tuttu ve avucunu parmaklarıyla
ufak hareketlerle okşadı.
(Rienne) “A-ah..”
(--)
"Yaralanmışsın.”
Keskin acı, Rienne'i şaşkınlığından çıkardı.
Kendi
avucunu tırnakladığı ve yanlışlıkla etini parçaladığı için eli kötü durumdaydı. Sadece kısa bir bakışla bile bunu kendi kendine yaptığı açıktı.
Rienne
elini saklamaya çalıştı ama adam elini tutmaya devam etti.
(--) "Sabırlı
olduğun için teşekkür ederim.”
(Rienne)”Ne..”
(--)"Gelecekte
daha fazla dayanmanızı rica ediyorum. Bir gün buna alışacaksınız.”
Adam usulca
konuştuktan sonra başını eğdi ve dudaklarını Rienne'in yırtık avucuna dayadı.
(Rienne)”...”
O kadar
beklenmedik bir şeydi ki Rienne, öğleden sonra güneşi ona vururken, ağzı hafifçe ayrılmış bir şekilde aşağıdaki adama bakakalmıştı.
Açık renkli
gözleri güneş ışığında parlıyordu.
*****
(Phermos) "Aklınızdan
ne geçiyordu?”
Nauk'un
prensesi tamamen gözden kaybolur kaybolmaz, Phermos sanki hoşnutsuzluğunu ifade
etme şansını bekliyormuş gibi hızla konuştu.
(Phermos) "İnanamıyorum... bir çocuk! Nauk'u kendinize almak istemediniz mi? O kadar çok istediniz ki,
bunun için savaştınız ve kan kaybettiniz ve bir teklif sundunuz. Yanılıyor
muyum?”
Bir
yardımcı olarak, Phermos çok zeki bir adamdı.
Metal
çerçevelere yerleştirilen o garip cam mercekler burnuna boşuna oturmamıştı.
Fazlasıyla okuyan biriydi ve sonuç olarak bol miktarda bilgiye sahipti. Başka
hiçbir insanın hayal etmeye cesaret edemediği fikirleri ve düşünceleri vardı.
Böylece
Tiwakan'ın lideri, yıkık bir krallığın prensesine evlenme teklif edip, aniden güney kalesine inmeye karar verdiğinde, Phermos, liderlerinin hüküm
sürmek istediğini düşünmüştü.
Şimdiye
kadar savaş alanında çok uzun zamanlar geçirmişti. Belki biraz ara vermek
istemiştir diye düşündüğünden Phermos sorgulamadan onu takip etmişti.
Ne de olsa
Tiwakan Paralı Askerleri için bir kaleyi birkaç askerle kuşatmak ve izole etmek
moladan başka bir şey değildi.
Bu
kavgadaki rakipleri yine de teslim olacaktı. Paralı askerler sık sık sofra
adabı alıştırması yapar ve 'efendimiz kral olursa, bu bizi soylu yapar mı?’ diye
düşünüp dururlardı.
Ama ortada
garip olan bir durum vardı.
Kanından olmayan bir çocuğu kabul eder miydi? Gelecekte sadece sorun çıkarmaya
yarayacak bir çocuk olmaz mıydı?
Bu seçimin
mantığı neredeydi?
(--)"Yanılmıyorsun.
Nauk'u istiyorum.”
(Phermos)"O zaman çok
geç değil. İktidarı ele geçirmekten vazgeçmeyin. Ne arzu ederseniz edin,
reddetmeye güçleri yetmez. Onlar bile size hayır demenin sonuçlarını
anlayacaklar.”
Adam
Nauk prensesinin kaybolduğu yeri izlemek için arkasını dönerken, Phermos
elinde olmadan gözlerinin normalden farklı göründüğünü düşündü.
Ondan alabileceği herhangi bir cevap, Nauk'taki Bet nehri gibi akıp gitti. Tamamen
kurumuş bir nehir.
(--)"İstediğim şey
onu da içeriyor.”
Yeni
bölümümüz ile hepinize selamlaar😊 nasıl bir bölümdü?
Yorumlarınızı bekliyor olacağım<3
Umarım çeviri hoşunuza gitmiştir.. Yeni çevirmenimizin noveline de
desteklerinizi bekliyoruz<333 Bana da güzel yorumlarınız, desteğiniz için
çok teşekkür ediyorum...<3
Hepinize
iyi günler diliyorum ^^
~Elif~
Yani bizim yakışıklı bizim prensesi istediği için mi fethetti yoksa prensesi beğenip onu da mı dahil etti
YanıtlaSilİnan bana ben de hala tam bilmiyorum😂
SilOkurken aklım riftan geldi tüm yakışıklılar riftanmış fkmffk
YanıtlaSilEmeğinize sağlıık
Evet yaa benim de aklıma Riftan geldi malum o da eskiden paralı askerdi ve o da daşş 😂
SilAha benim gibi düşünen biri yaşasın hmfhmfhh bence biz her yerde Riftan'ı arayacağız...
SilOlm şimdi noluyor bi bok anladıysam arap olayım
YanıtlaSilEllerine sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum<33
SilKızı daha önceden tanıyormuş gibi konuşuyor. Neler olacak acaba 🤔 çeviri için teşekkürler 💜
YanıtlaSilRica ederim ne demek, keyifli okumalar<3
SilElinize sağlık 😍
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum<33
SilYeni bölüm lütfen
YanıtlaSilğaaa daha çok baştayız neler oluyo anlamak zor
YanıtlaSilUnder the oak tree den geldim alışmam biraz zaman alacak sanırım...
YanıtlaSilYaa.. Umarım beğeneceğin bir hikaye olur ve beklerken keyif alırsın🥺
SilBölüm için teşekkürler ❤
YanıtlaSilYaa rica ediyorum ne demek <33
SilBen biraz geç kalmışım ama olsun hadi hemen mütüş bölümlere geçelim heheeey elinize sağlık çevirmenim 🌺
YanıtlaSilÇook teşekkür ediyorummm <33 umarım keyifle okursun, hoş geldin🥰
Sil