MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 59. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)

under the oak tree

Max sahneye şaşkın gözlerle baktı. Kısa süre sonra bacakları gevşedi ve yere yığıldı. Goblinlerin bıraktığı meşaleler yerde tehlikeli bir şekilde yanıyordu ve başlarının üzerinde kara bulutlar gibi ürkütücü bir sessizlik asılıydı.

Kuahel, koridorun karşısında onu delici bir bakışla izlerken, artık tehlike olmadığını hissetti ve kılıcını zarif bir ay çizerek kınına geri koydu.

“Bu koridor başka bir yere bağlı gibi görünüyor.”

Sakin sesi onu kendine getirdi. Sakinliğini yeniden kazanmaya çalışarak ona cevap verdi.

“Önce... kapıyı açmanın bir yolunu bulmalıyım.”

Sonra ayağa kalkabilmek için duvara yaslandı ve aniden bir şey topuğuna temas etti. Max arkasını döndüğünde ayaklarının hemen arkasında bir goblinin kafası olduğunu gördü. Yerinden sıçradı ve dudaklarını ısırarak çığlığını yuttu. Titreyen ışık, acıyla çarpıtılmış koyu kırmızı yüzünde parladı.

Başını aceleyle çevirdi, yaklaşan kusmuğunu yuttu. Görünüşe göre goblinlerin neden olduğu bir travma daha yaşayacaktı.

"Ben hallederim," dedi Kuahel iç çekmeyle karışık bir sesle.

 Omzunun üzerinden baktı. Goblinin kafasını tekmeleyip siyah ayakkabısıyla cesedin yanına yuvarlayan Kuahel, kılıcındaki kanı silmek için kullandığı bezi goblinin üzerine fırlattı. Bir anda mavimsi bir alev goblinin vücudunu tamamen yiyip bitirdi.

Max iğrendi ve yüzünü kıyafetlerinin kenarıyla kapattı. Alevler anında tek bir kemik parçası bırakmadan canavarın boynuzunu küle çevirdi. Gobline ait tüm kanıtları ortadan kaldırdıktan sonra Kuahel, Max'e bir kaşını kaldırdı.

"Orada durup ne yapıyorsun? Kapıyı açacağını söylemedin mi?”

 “Şimdi yapacağım.”

Max aceleyle arkasını döndü ve yılan şeklindeki tutamağa baktı. 'Yıkıntılarda gördüğümden farklı bir prensipte çalışıyor, ne kadar denersem deneyeyim bu şey açılmıyor.'

Duvardaki büyülü yapıyı incelerken endişeyle dudağını ısırdı. Goblinler tarafından manipüle edilebilecek kadar basit olduğu için kullanımı o kadar karmaşık görünmüyordu, ancak uzun bir süre inceledikten sonra bile nasıl çalıştığını anlayamadı.

Garip bir aşağılanma duygusu hisseden Max kaşlarını çattı. Arkasından yaklaşan Kuahel, sert bir sesle sordu.

“Herhangi bir problem var mı?”

“Nasıl çalıştığını bilmiyorum.” İtiraf ederken kızardı.

Kaşlarını çattı ve yılan şeklindeki kolu nazikçe çekti, sonra çelik kapıya doğru yürüyüp, sanki kalınlığını tahmin etmeye çalışıyormuş gibi yumruğuyla hafifçe vurdu.

"Kapıyı kırabilirim ama mümkünse varlığımıza dair kanıt bırakmak istemiyorum."

"B-belki... Ruth onu dışarıdan nasıl açacağını bulabilir."

Onun olduğu yere doğru yürüdü ve kulağını duvara dayadı. Aniden Elliot'ın heyecanlı sesini ve Ruth'un onu sakinleştirmeye çalışan sesini duydu. İkisi de aniden olana çok şaşırmış gibiydi. Endişeli bir şekilde dudağını ısırdı.

"Bence herkes bizim için endişeleniyor. Şimdi ne yapacağız?”

“Onlar 'bizim' için değil, 'senin' için endişeleniyorlar.” Kuahel onu sert bir şekilde düzeltti ve arkasını döndü. Sonra yerden bir meşale alıp, karanlık koridora çıktı.

Max, başka bir çözüm bulmak için duvarı inceliyordu. Onun uzaklaştığını görünce korktu. "N-nereye gidiyorsun?"

"Arkamıza yaslanıp burada bekleyemeyiz, değil mi?" Buranın bir yere bağlı olduğu açık. Gidip kontrol edeceğim.”

“Delirdin mi?”

Max, yüksek sesle çığlık attı ve sesi karanlık geçitte yankılanırken iki eliyle ağzını kapadı. Aceleyle peşinden koşarken, nefes nefese bir sesle konuştu.

“İkimiz kendi başımıza ne yapacağız!? Çok tehlikeli! Önce diğerlerine katılmak için kapıyı açmanın bir yolunu bulmalıyız...”

“Kaybedecek zaman yok.” Kuahel ona sertçe çıkıştı ve yürümeye devam etti. “Ve eğer tahminlerim doğruysa, bu koridorun canavarlar şehriyle bağlantılı olması kuvvetle muhtemel. Bunu kontrol etmek her şeyden daha önemli.”

Max'in gözleri büyüdü.

“Bu koridorun Canavarlar Şehri ile bir bağlantısı mı var?”

“Goblinler silahlı değildi, temel zırh bile giymemişlerdi. Güvenli bir yoldan geçmedikçe bu şekilde buraya gelemezlerdi... Bu, dış tehlikeler hakkında endişelenmeden seyahat edebilecekleri bir rotaya sahip oldukları anlamına geliyor.”

Avuçlarındaki alevleri yükseltti ve sonu yokmuş gibi görünen uzun, karanlık geçid,i loş bir şekilde aydınlattı.

"Ya da Canavarlar Şehri dışında başka saklanma yerleri de olabilir. Her iki seçenek de control edilmeli.”

"A-ama... çok tehlikeli! Ters giden bir şey olursa...”

Durdu ve sanki bir şey düşünüyormuş gibi ona yakından baktı. Max farkında olmadan bir adım geri gitti. Soğuk ve sert dış görünüşünün arkasında, saf vahşeti gördü.

Birdenbire tedirgin oldu. ‘Bu adamla yalnız kalabilir miyim?’ Bu paladin hakkında çok az şey biliyordu. Belki de güvenliğini pek umursamıyordu. Bunca zaman boyunca önündeki adam, görevi başarıyla tamamlamak için risk almaya ve hatta fedakarlık yapmaya istekli olduğunu sürekli ima etmişti.

"Bana, sana güvenmemi ve seni takip etmemi söylüyorsan, yapabileceğimden pek emin değilim."

Sanki onun korkusunu hissedebiliyormuş gibi, Kuahel'in yüzünden alaycı bir ifade geçti.

“Sonuna kadar git demiyorum. Benim mantığıma göre, basilisk üreme alanından yeterince uzaklaştığımızda arama büyüsünü tekrar kullanabileceksin. Hadi oraya gidelim. Ondan sonra, bu tünelin nereye bağlandığını büyü gücünle kontrol etmen gerekiyor.”

"K-kesinlikle… bu mantıklı. Çok uzak bir yerde... büyü gücünü bastırmak için bir formül yerleştirmelerinin bir nedeni olmalı...” Max kekeledi, kızardı, bunu daha önce farketmediğine çok üzüldü ve pişman oldu.

Kuahel, kuru bir sesle ekledi.

“Araştırdıktan sonra buraya geri döneceğiz. O zamana kadar büyücü o geçidi açamazsa kapıyı kıracağım ve dışarı çıkacağız.”

“Anladım. Hadi yapalım.”

Başıyla onayladığında, tekrar karanlık koridorda ilerlemeye başladılar. Max beceriksizce onu takip etti. Siyah duvara, onu destekleyen ilkel sütunlara ve çamurlu zemine baktı. Havada küfle karışık bir çamur kokusu vardı ve bir yerlerden idrar kokusu da geliyordu.

‘Belki de goblinler, bu uzun tünelde bir ileri bir geri giderken yere rastgele işiyorlardır.’ Bu düşünceyi çabucak kafasından attı. Bu, üzerinde derin düşünmek istemediği bir konuydu.

"Peki... diğer canavarlar gelip kontrol ederler mi?"

"Muhtemelen.” Kuahel sorusuna fazla düşünmeden cevap verdi. “Daha önce hakladığımız canavarların neyin peşinde olduğunu bilmiyorum, ama o piçler geri dönmediklerini anlayınca, gelip ne olduğuna bakacaklardır.”

"O-o zaman her an gelebilirler! Buradan çıkmak için acele etmeliyiz...!”

“Yine de, bu tünel oldukça uzun görünüyor. Şehre bağlıysa en az yarım gün sürer ve bu araştırma için yeterli bir süre.” Şövalye sözlerini biraz sinirli bir tavırla böldü. “Öyle olmasa bile, biraz önce yaptığım gibi onlarla ilgileneceğim.”

Daha fazla itiraz etmek için bir sebep bulamadı ve ağzını kapadı. Araştırmayı bırakmak için yüzlerce neden bulsa bile, bu adam fikrini asla değiştirmeyecekti.

Max içini çekti. O yerden güvenli bir şekilde çıkmak için, araştırmayı bir an önce bitirmekten başka seçeneği yoktu. Kuahel'i takip etti ve ara sıra arama büyüsünün çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için duvara dokundu.

Beklendiği gibi, birkaç dakika yürüdükten sonra büyü gücünün pürüzsüzce aktığı bir noktaya ulaştılar. Rahat bir nefes alan Max, iki eliyle duvara dokundu ve arama büyüsü yaptı. Büyü gücü akışı, ruh manasının akışına bağlandı ve tünel boyunca yayıldı.

Max, çok büyük bir alanı keşfedebilmek için, büyülü ağını mümkün olduğunca geniş ördü. Ancak tünel, keşif sınırını aştığı noktada bile devam ediyordu. Duyuları yavaş yavaş azalırken Max, konsantrasyonunu topladı ve arama büyüsü gücünü daha da genişletti. Bir süre sonra nihayet sonsuz geçit sona erdi.

"Sör Le-leon tahmin ettiğiniz gibi! Bu geçit Canavarlar Şehri’ne bağlı.” nefes nefese bağırdı.

“Başardık.” Kuahel karanlık tünele düşünceli bir şekilde baktı.

Max onun ne düşündüğünü biliyor gibiydi. Bu tüneli kullanarak, surları yıkmadan şehre sızabilirlerdi. Bu, dünyayı sarsabilecek bir keşifti. Ancak, insanların burayı bulduğunu fark ederlerse, canavarlar bir önlem alacak ve bu tünelin kimseye faydası olmayacaktı.

“Ayrıca... buradan bir an önce gitsek iyi olur. Diğer canavarlar tarafından keşfedilmeden önce..." dedi Max sabırsızca.

"Şşş." Aniden onun kolunu tuttu ve duvar boyunca uzanan çıkıntılı bir sütunun arkasına saklandılar.

Max'in gözleri büyüdü. Ses çıkarmamak için bir eliyle ağzını kapatarak boş duvara baktı.

Bir süre sonra duvar açıldı ve bir şey çıktı. Max nefesini tuttu. Sürüngen burnu, buruşuk yüzü, garip bir şekilde kavisli eklemleri ve uzun kıllı uzuvları ile... o bir kobold'du. Ona sırtlanı hatırlatan canavar, koridora çıktı ve geçtikleri patikadan yürümeye başladı.

Kuahel hemen bir karar verdi. Onun yanından ayrıldı ve sessizce canavarın arkasına doğru yürüdü. Daha sonra hançerini çıkarıp, canavarın boğazını kesti. Kobold, tek bir inilti bile çıkaramadan kanlar içinde yere düştü. Sonrasında cesedi ilahi büyüyle hızla küle çevirdi.

“Giysilerinde kan var.”

Cüppesine hoş olmayan bir bakış atan Kuahel, Max'e başını salladı.

“Bu tünelin nereye gittiğini görebiliyor musun?” dedi, koboldun çıktığı kapıyı göstererek.

Max, arama büyüsünü tekrar yaptı. Bu sefer o kadar uzun sürmedi. Yeni keşfettikleri geçit çok kısaydı ve dışarıyla bağlantılıydı.

“B-bu dışarıya giden bir yol gibi.”

“Ben de öyle düşünmüştüm.” dedi koboldun düşürdüğü mızrağı alırken. Kuahel onu küle çevirdi ve başını salladı. “Oraya gidebiliriz.”

"A-ama diğerleri henüz çıkmadı..."

"Yeni bulduğumuz yoldan çıkacağız, bu yüzden gidip onlara da çıkmalarını söyleyeceğiz.” Bunu söyledikten sonra geldikleri yoldan geri yürümeye başladı.

Max ona yetişmek için neredeyse koşmak zorunda kaldı. Beklendiği gibi, Ruth kapıyı açmaktan vazgeçmemişe benziyordu. Dinlemek için kulağını duvara dayadı. Elliot'ın endişeli sesini zar zor duyabiliyor gibiydi.

Kuahel ona doğru yürüdü ve sıkıca kapatılmış duvara karşı net bir sesle seslendi. Max, bağırmadan bile böyle heybetli bir sese sahip olmasına şaşırdı. Kuahel talimatları kısa ve öz bir şekilde verdi.

“Başka bir geçit bulduk. Biz o taraftan çıkacağız, o yüzden siz de hemen oradan çıkın.”

Karşı taraftan onay sesleri duyuldu.

"Ve gitmeden önce birkaç basilisk uyandırın. Canavarlar kontrolü kaybedecek ve delirecek. Bu ölü goblinler için bir mazeret görevi görür.”

"B-bu çok tehlikeli. Basiliskler onlara zarar verebilir...!”

İtirazını görmezden gelip döndü ve yürümeye başladı. Max şok içinde ona baktı. ‘Dünyada ondan daha bencil bir insan var mı?’ Bir an endişeyle çelik kapıya baktı ve ardından Kuahel'i takip etmek zorunda kaldı.

Tünelden çıktıklarında, gökyüzü mora boyanmıştı ve şiddetli bir kar fırtınası onları karşıladı. Max hızla nefes alıp verdi. Basilisklerin kopmuş başları, geniş bir açık alana yığılmıştı. Canavarların başlarının, rüzgârla oluşan kar yığınından çıktığı grotesk manzara karşısında tüyleri diken diken oldu. 

“Eskiden kuluçkahaneymiş ama görüyorum ki burayı çoktan mezbahaya çevirmişler.” Kuahel çorak araziyi geçerken alaycı bir şekilde mırıldandı. "Önce kamp yapacak bir yer bulmalıyız. Acele et.”

Max aceleyle onu takip etti. Korkusunun geçmesi için ona zaman vermedi. Hemen dışarı çıktılar ve tırtıklı kayalardan oluşan dağ yolundan hızla aşağı inmeye başladılar.

Onu takip ederken umutsuzca soludu. O kadar hızlı hareket ediyordu ki, onun varlığını tamamen unutmuş olmasından endişelendi.

“Burası uygun.” Uzun süredir arkasına bakmayan Kuahel, bir kayanın kenarındaki boşluğu işaret etti.

Max, kamp için seçtiği yeri doğru dürüst değerlendiremedi ve nefes nefese yere oturdu. Oksijen eksikliği onu tamamen sersemletmişti.

Yorumlar

  1. Ellerinize sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  2. Acaba Riftan ekibi ne durumda. Yazar hiç oraya dönüş yapmıyor

    YanıtlaSil
  3. Riftan cephesi hakkında da yazar bir şeyler yazsaymış:(

    YanıtlaSil
  4. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Aynen ya rifatanların ekibine ne oldu acaba.

    YanıtlaSil
  6. Riftan'ı ben de çok özlüyorum.. Under the Oak Tree/ Max'in Yolu'na bağladık iyice.. Gidip ilk kitabı tekrar mı okusam ne yapsam :)) hala kuaheli max'e aşık etmek isteyenler var.. inşallah kuahel riftana aşık olur da azıcık gönlümüz şenlenir ahahaha.. neyse berbat bir gün geçirdim/geçiriyorum saygıdeğer adminime ve bütün dava arkadaşlarıma selamlar hayırlı forumlar.. Yarın görüşürüz.. /Sahra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahra çok tatlısın uWu

      Sil
    2. Haha kuahel&Riftan olayı çok iyi, Allah seni güldürsün

      Sil
    3. hep beraber gülelim valla sağolun :)

      Sil
  7. Çevirmenin eline,koluna ve emeğine sağlık bölümleri heyecanla bekliyoruz.
    Riftan ve ekibini de merakla bekliyoruz
    -Ceyda

    YanıtlaSil
  8. Emeğine sağlık admin kuzum, sen bu dünyayı güzelleştiren ender insanlardansın :))

    YanıtlaSil
  9. Kuahel bencil değil mantıklı, Elliot bebeğim iyi bir azar yiyeceksin Riftandan ama olsun seni seviyoruz

    YanıtlaSil
  10. Çevirmene çok teşekkürler Kuahel Maxiyi sevsin olay çıksın yaa

    YanıtlaSil
  11. Emeğine sağlık admin..

    YanıtlaSil
  12. Ben fantastik okumayı seven biri olarak kitaba bayıldım. Hem drama hem fantastik beni sardı açıkçası, bölümleri bitsin diye değil acaba ne kesfedecekler diye okuyorum.
    Ayrıca Max yine gitti belayı eliyle koymuş gibi buldu

    YanıtlaSil
  13. Max tam bir bela mıknatısı resmenn deli olucam bu seriye bayılıyorumm

    YanıtlaSil

Yorum Gönder