MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 56. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


"Beni mi kastediyorsun?" Elliot ona tereddütlü bir bakış attıktan sonra başını salladı. "Anladım, bana bırak."

Max'in ağzı şokla açıldı. Sanki Kuahel'le gitmesine çoktan karar verilmiş gibiydi. Başını çevirdi ve yardım için büyücülere baktı, ancak şövalyelerin kararına isyan etmek istemediler. Max dönüşümlü olarak bakışlarından kaçan büyücülere baktı. Sonra uzun bir şiş üzerinde, küçük domuz pastırması parçaları pişiren Sidina'yı yakaladı ve konuştu.

"Ya Si-Sidina ve ben yer değiştirirsek? Sidina da... öyle tehlikeli bir yere gitmek istemiyor."

"Benim için sorun yok." Gülümseyen bir yüzle başını salladı. Biraz sarhoş görünerek, şarap içmeye devam etti. “Biraz korkutucu ama Lord Calypse ile güvenlik konusunda endişelenmemize gerek yok. Canavarlar Şehri'ni yakından görmek için bu fırsatı değerlendirmek istiyorum. Annette'e gösteriş yapmalıyım!"

"Orada oyun oynamayacağız." Riftan sanki saçmalamış gibi kaşlarını çattı.

Ancak Sidina tepkisini umursamadı ve hararetli bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Böyle bir yere gideceksek iyimser olmalıyız. Tehlikeli bir şey yapmadan önce kasvetli bir ifade takınırsanız, hiçbir şey yolunda gitmez derler."

"Sen de fazla rahatsın." Jeffrey derin bir iç çekti. "Her şeyden önce, dikkatli olmanız gerekiyor."

Sidina omuz silkti ve ağzına bir parça gevrek domuz pastırması attı. Hemen ardından, kalan şarabı içti ve alçak sesle konuştu.

"Elimden gelenin en iyisini yapacağım, bu yüzden gereksiz yere endişelenme."

Herkes Riftan ve Kuahel'in kararına razı görünürken, Max kederli bir şekilde omuzlarını düşürdü. Riftan çabucak yemeğini bitirdi ve oturduğu yerden kalktı.

"Tamam şimdi herkes dinlensin. Yarından itibaren çok zorlu bir yolculuk yapacağız."

Gözleri bir an Max'inkiyle buluştu ve sonra bakışlarını kaçırdı. Somurtkan bir ifadeyle aşağı baktı. Yollarını ayırmak ve tehlikeli bir yere gitmek üzere oldukları gerçeği onu çok üzüyordu. Bu kararda Riftan'ın görüşünün, Kuahel'inkinden daha önemli olduğundan emindi.

Max hemen ılık yahniyi yedi, oturduğu yerden kalktı ve sıkışık çadıra doğru süründü. Sonra uzandı ve başını bir battaniyeyle örttü.

Ertesi gün şafaktan önce, kamp alanından varlıklarının tüm kanıtlarından temizlediler ve dağdan inmeye başladılar. Ne yazık ki, onlar kamptan ayrıldıktan kısa bir süre sonra kar yağmaya başladı. Her yerden acı inlemeler yükseliyordu, ancak şövalyeler sert hava koşullarından oldukça memnun görünüyorlardı.

"Kar yüzünden dağdan inmek kolay olmayacak, ama en azından canavarlar tarafından görülme tehlikesi de olmayacak." dedi Elliot, zar zor görünen sisli şehre bakarken.

"Yine de gevşemeyin. Ayaklarınız kayabilir."

Max sadece başını salladı. Rüzgar o kadar şiddetliydi ki ağzını açmakta güçlük çekiyordu. Kemiklerinin eklemlerinde buz varmış gibi hissediyordu. Kukuletasını yukarı çekti, kuvvetli rüzgarı biraz olsun engellemeye çalıştı ve pürüzlü kayaların üzerinde dikkatlice yürüdü.

Bir süre dinlenmeden ilerledikten sonra, nihayet karşılarına pürüzsüz bir dağ yolu çıktı. Dağın eteğinde dinlenecek bir yer bulmaları biraz zaman aldı ve sonra getirdikleri seyahat gereçlerini ve yiyecekleri ikiye böldüler.

'Nihayet  ayrı hareket etme zamanı geldi.'

"Biz beş kişiyiz, siz yedi kişisiniz. Bu sizin için yeterli olacaktır."

Kuahel'in sözleriyle Riftan çuvalı açıp içini kontrol etti ve Yurixion'a verdi.

"Sizce keşif kaç gün sürer?"

"En fazla beş gün içinde bitirmeliyiz."

"Çok az." Riftan, paltosundaki karı temizlerken kaşlarını çattı ve yukarı baktı. "Fark edilmeden yaklaşmak epey zaman alacak. Duvarları bir kerede incelemek için yeterli değil.

"Şikayetleriniz yersiz. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapın." Kuahel sözlerini soğuk bir şekilde söyledi. "Yine de, daha fazla uzatmak tehlikeli olur. Yeterince bilgi alamasak bile beş gün içinde geri dönmek zorundayız."

Riftan bir an sessiz kaldı. Sonra sırayla Ruth, Elliot ve Max'e baktı.

Max, yanına gelip bir şeyler söylemesini bekledi. Ondan ne beklediğini bile bilmiyordu. Sadece birkaç sevgi dolu söz söylemesini istedi. Ama çantasını alıp arkasını döndü ve Kuahel'le konuştu.

"O zaman atları sakladığımız yerde buluşalım."

Daha sonra, ayrılma zamanının geldiğini belirtircesine Yurixion'a ve büyücülere işaret verdi. Max, onunla garip bir atmosferde olduğunu unutarak, ona kırgın bir bakış attı.

Öylece gittiğine inanamıyordu. Yanına gelen Yurixion, mutlu bir şekilde veda etti.

"Biz gidiyoruz. Lütfen kendinize iyi bakın. Büyücü ve Sör Karon da öyle."

"Sen de kendine dikkat et."

Elliot'un sözleri üzerine Yurixion kendinden emin bir şekilde gülümsedi ve hızla Riftan'ı takip etti. Yavaş yavaş siluetleri uzaklaştığında, Max içindeki kırgınlığın kum gibi eridiğini ve yerini korkunun aldığını hissetti.

'Ya içlerinden biri başarısız olursa ne olacak? O koca şehirde kaç tane canavar yaşadığına dair hiçbir fikirleri yok. Yakalanırlarsa ne olacak? Riftan ne kadar iyi olursa olsun, aynı anda on binlerce canavarı alt edemez.' Max dudağını ısırdı.

"Biz de gidiyoruz," dedi Kuahel, Ruth ve Max'e.

Bakışlarını Riftan'ın sırtından güçlükle ayırıp yürümeye başlamıştı. Ancak, onun böyle gitmesine izin veremezdi. Ondan bu şekilde ayrılmak istemiyordu.

"B-bir dakika! Biraz bekleyin lütfen. Hemen döneceğim!" Max aceleyle bağırdı ve büyük bir hızla karlı tepeye doğru fırladı. "Riftan!"

Onun sesini duyan Riftan başını çevirdi. Sert rüzgar, mavi-siyah saçlarını savurarak, onun darmadağınık görünmesine neden oluyordu. Max koştu ve kendini onun kollarına attı. Şok olmuş bir yüzle ayakta duran Riftan, kollarını beline sıkıca sardı ve bir sonraki anda onu kaldırdı. Max onun boynuna olabildiğince sıkı sarıldı ve heyecanla haykırdı."Kesinlikle sağ salim dönmelisin. Asla pervasızca bir şey yapmamalısın." 



Riftan ensesinden aşağı bir ürperti indiğini hissetti. Max yanağını soğuk yanağına dayayınca, titrek bir nefes verdi ve sert bir şekilde mırıldandı.

"Bana diyene bak..." Kollarını ona doladı. "Riskli bir şey yapmayacağına söz ver. Güvenliğini ön planda tutacaksın... Bu durumda, ben de söz vereceğim."

"T-tamam... Sana söz veriyorum."

Riftan gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Bir an için tutkuyla sarılmış olan yüzü, yeniden soğuk bir beyefendinin yüzüne döndü. Kukuletasını kafasına geri koydu ve sakince konuştu.

"Gitme zamanın geldi."

Max gözlerinde yaşlarla ona bakıp başını sallayınca, Riftan, onu takip eden Elliot'a baktı ve arkasını döndü.

Rüzgâr şiddetlendi ve silüeti kar fırtınasında yavaş yavaş gözden kayboldu.

**********

Tepeler boyunca batıya ilerlediler. Kuahel, grubu kayalık dağa yönlendirdi. Max, baldır kasları sertleşerek engebeli kayalarda bir yukarı bir aşağı yürüdü.

Elliot ona yardım etmek için yanında olmasına rağmen, artan rüzgar ve engebeli dağ yolu nedeniyle ilerlemek kolay değildi. Ruth da sürekli olarak acımasız koşullardan şikayet etti.

"Tam olarak ne kadar ileri gitmeyi planlıyorsunuz? Güneş yakında batacak! Bizi dondurarak öldürmeyi düşünmüyorsunuz, değil mi?"

Kuahel durup gri gökyüzüne baktı. Max derin bir nefes aldı ve düz bir kayanın üzerine düştü. Ayak tabanları çivi çakıyormuş gibi zonkluyordu. Ayakta durmak acı vericiydi. Kuahel biraz daha ileri gitmek için can atıyordu ama ikisinin de sınırlarına ulaştığını anlayınca, pes edercesine içini çekti.

"Oraya kamp kuracağız."

Konuşmasını bitirir bitirmez şövalyeler, arazinin engebeli olmadığı bir yere hızla bir çadır kurdular. Bu arada Ruth, rüzgar siperi olarak işlev görmesi için bir kalkan inşa etti ve Max de ateş yakmak için mana taşı kullandı.

"Bu havada düzgün bir araştırma yapabilir miyim bilmiyorum." Ruth, ateşin önünde çömelerek burnunu çekti ve mırıldandı. "Dağlarda donarak ölmezsem şanslıyım."

"Y-yine de, elinden gelenin en iyisini yapmalısın." diye mırıldandı asık suratla.

Hissettiği fiziksel yorgunluk çok yıpratıcıydı. Ayrıca Riftan ile ilgili endişeleri onu daha da zayıflatmıştı. Kötü düşünceleri uzaklaştırmaya çalışırken Ruth'un çantasından bir parşömen çıkardığını gördü. Seyahatleri sırasında, ne zaman boş vakti olsa, harabelerde bulunan büyülü formülleri yorumlamaya çalışıyordu.

"Şimdi düşünüyorum da... senin Canavarlar Şehri'ni araştırmaya gitmen gerekmez miydi? Bay Ca-Calto, öyle istemişti."

"Ah…"

Görünüşe göre bunu unutmuş olan Ruth, boş boş gözlerini kırpıştırdı ve sonra omuz silkti.

“Şehrin dışında arama büyüsü yapmanın sınırları var. Zaten büyük bir sır bulmaları zor olacak."

"Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Ruth'un bana daha önce söylediği doğruysa... bu ciddi bir sorun. Kimse öğrenmeden önce..."

"Neden bahsediyorsun?"

Max başının üstündeki ani sesle irkildi. Kuahel delici yeşil gözleriyle ona baktı.

Omurgasından aşağı bir soğukluk indiğini hissetti ve hızla ellerini salladı.

"Bi-bir şey değil."

Kuahel şüpheyle kaşlarını çattı. Ama onu sorgulamaya hiç niyeti yokmuş gibi ateşin önüne oturdu ve ona bir çuval yiyecek verdi.

"Yarın itibaren keşife yardımcı olmak için arama büyüsünü kullanın. Ne ölçüde genişletebilirsiniz?"

"Büyülü ağın ne kadar yoğun olduğuna bağlı. Hafif bir büyü ağı örerek, bu dağın bir tarafını keşfetmek mümkün... Ama doğruluk payı daha az olacaktır."

Kuahel düşünceli bir şekilde çenesini okşadı. Ne zaman bir şey düşünse yaptığı bir alışkanlık gibiydi.

“Önce ordunun nasıl ilerleyeceğini görmek daha iyi olur."

Kuahel bir harita çıkarıp kucağına yaydı. Elliot yanına oturdu ve konuştu.

"Şehri yok etmek için bir kuşatma kullanmak gerekecek. Onları buraya kolayca ulaştırmak istiyorsak, geniş ve çok dik olmayan bir vadi bulmamız gerekiyor."

Elliot'ın sözleriyle Max, şehri çevreleyen devasa dış duvarları hatırladı. Sadece uzaktan bir bakışla bile sağlamlığı canlı bir şekilde hissettiren, uzun ve görkemli bir duvardı. Karanlık büyücüler oraya savunma büyüsü araçları yerleştirdiyse, saldırı büyüsüyle duvarları yok edemezlerdi. Yani fiziksel saldırıyı kullanmaktan başka seçenekleri yoktu.

“Ayrıca yiyecek ve yakacak erzak sorunu da var. Savaş uzun sürerse, tedarik yolu hayatımızı etkileyebilir. Sarf malzemelerimizi hızla yenilemek için bazı acil durum yollarımız olmalı."

Kuahel, haritada kalemle uzun bir çizgi çizdi.

"Şimdilik bu alana odaklanalım."

Elliot haritaya bakmak için başını eğdi ve başını salladı.

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Maximiz riftan ne kadar soğuk yapsada dayanamadı yine :')

    YanıtlaSil
  2. Küçük bir fotoğraf ne kadar güzel oldu oyle ❤️

    YanıtlaSil
  3. Aşk, sen ne güzel şeysin iyi insanların kalbinde 😍

    YanıtlaSil
  4. Maxi de olmasa bize moment zor

    YanıtlaSil
  5. Yine ayrıldılar :((

    YanıtlaSil
  6. Hadi bakalım. Yavaş yavaş sadede geliyoruz. Çook heyecanlı 😊

    YanıtlaSil
  7. Yanıtlar
    1. Bugün de kadere sövdük sanki

      Sil
    2. Sövecek birisini ararsak Maxi'yi acı çekmesi garanti olarak bir şövalyeyle evlendiren babasına sövüyoruz. Şu mükemmel aşk için de doğru kişi yanlış zaman denir ancak :( -w

      Sil
  8. Ayyy çok güzeldi taa sonunda mantıklı bir veda ettiler farkında mısınız dggdgdj

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkisi de kendisine bir veda bile edemedim diyip görüşmeye daha istekli oluyolardı. İnşallah kafalarında vedalaştık nasılsa diye uzaklaşmazlar :( -w

      Sil
  9. Ayrı düşeceklerimiş gibi hissettim. 🤭

    YanıtlaSil
  10. sonraki bölüm yazısıyla kalbim hop hop etti boş sayfaya yönlendiriyomuş :( -w

    YanıtlaSil
  11. Ya Maxi ya offf ikiniz de o kadar güzelsiniz ki şöyle webtoon halinizi de görebilsem keşke

    YanıtlaSil
  12. Ellerinize sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  13. Kuahel leon ile maxinin daha cok momentini istiyorum

    YanıtlaSil
  14. Yani artık maxinin yeter ulan niye böyle davranıyorsun bana diye isyan etmesini bekliyorum. Mesela vedalaşmak için koşup sarılması çok güzeldi ama biraz sitem de etseydi keşke. Riftan evet haklı yönleri var böyle davranmakta ama hayatlarının tehlikede olduğu günlerde de trip yapmazsın be adam

    YanıtlaSil

Yorum Gönder