MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 30. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Max onu meraklı gözlerle inceledi. Adam metal zırh ve başında tüy olan bir kask takıyordu. Yüksek rütbeli şövalyeler zaman zaman zırhlarına bu tür süslemeler takarlardı. Belki de bu adam Vikont Sebron'du.

"Köye saldıran canavarlara ne oldu?" siperliğini kaldırıp şövalyeye sordu.

Kabarık kestane rengi bıyığı ve kuş gagası gibi iri, keskin burnu olan heybetli bir adamdı.

"Bütün hortlaklar yok edildi. Ancak köye saldıran canavarlar kuzeye gitmiş gibi görünüyor," dedi Riftan ona yaklaşırken.

Vikont üzgünmüş gibi burnundan soludu ve belindeki kılıcının sapına vurdu.

"Yani, şimdilik bir işgal olmayacak. Yazık, bu mütevazi hizmetkarı gönül rahatlığıyla kullanmak isterdim."

“Rotalarını değiştirme ihtimalleri var, bu yüzden önceden uyarılmak için şimdilik savaş rejiminde kalmak daha iyi olur. Lordlarla temasa geçtiniz mi?”

Vikont Riftan'ın sorusu üzerine başını salladı.

"Tabii ki. Hemen bu sabah çevreye bir haberci ve kraliyet sarayına bir telgraf gönderildi. Er ya da geç Balto'da bir boyun eğdirme ekibi kurulacak.

Max kaşlarını çattı. Diğer büyücüler de tedirginliklerini gösteren bakışlar atıyorlardı. Balto Kralı VI. Heimdall, hevesli bir Katolik olmasıyla ünlüydü. Kara büyücülerin varlığını bilmesi iyi bir fikir miydi?

Kuahel Leon sıkıntılı bir ifadeyle bakışlarını Kutsal Şövalyelere çevirdi ve geveleyerek konuşmaya başladı.

“Bütün gece savaştık. Kalenizde kısa bir mola vermek istiyoruz. Sorun olmaz, değil mi?”

"Tabii ki. Bana Tanrı'nın adamlarına hizmet etme onurunu verdiğiniz için çok minnettarım " diye yanıtladı Vikont Sebron kibarca elini göğsüne koyarak.

"Öyleyse, size yük olmamayı umuyoruz."

Sözleri biter bitmez vikont, arkasında bekleyen askerlere seslendi.

"Hey! Onlara kaleye kadar eşlik edin. Uşak'ı önceden uyarın ki, misafirlerimize beceriksizce davranmasın!”

Askerler meşaleleri yaktıktan sonra onlara rehberlik etmek için sağlarına ve sollarına konuşlandılar. Yolculuk, yoğun evlerle çevrili dar bir patika boyunca at sırtında ağır ağır ilerliyordu.

Etraflarındaki loş ışığa rağmen Max, kasabanın içler acısı durumunu açıkça görebiliyordu. Sokaklarda uykunuzu getiren yoğun kokuşmuş bir koku vardı ve birbirine sımsıkı bağlı ahşap evler o kadar bakımsızdı ki her an yıkılacakmış gibi görünüyordu.

Merkeze geldiklerinde, nezih yapılara sahip bazı taş evler gördüler. Yine de, sanki uzun zamandır yenilenmemiş gibi çok eski görünüyorlardı.

Anlaşılan burası bol zenginliğe sahip bir bölge değildi. Endişeli bir yüzle, çok dik olmayan bir tepenin sonunda bulunan kalenin kapısına baktı. Ortam karanlık olduğu için tam olarak incelemek zordu ama çok büyük bir kale değildi. Yaklaşık iki yüz kişiyi ağırlayacak yer var mıydı gerçekten? Yüzünde endişe belirdi.

Öndeki kişi, ahşap kütüklerden yapılmış bir köprü üzerinde kimliklerini doğrulamayı bitirdiğinde, yavaş yavaş kaleyi çevreleyen derin hendeğe indi. Keşif birliği, uzun kale kapısından hızla geçti. Ana yol boyunca bir kasap, fırın ve demirhane geçtikten sonra kale nihayet ortaya çıktı. Atları askerlere verdiler ve büyük salona girdiler.

Max'in gözleri loş ışığın altında açığa çıkan manzarayı görünce şokla açıldı. Sebron Kalesi hayal bile edemeyeceği kadar feci bir durumdaydı. Oturma odasının zemininde döşemeler yerine, sanki yıllardır yıkanmamış gibi kötü bir koku yayan bir halı vardı. Sanki bir köpek oynuyormuş gibi yerde yuvarlanan kemirilmiş kemikler bile vardı.

Duvarın bir tarafında geniş bir duvar halısı asılıydı, ama o kadar kirliydi ki üzerinde ne işlendiğini görmek zordu. Şaşırdı ve bir adım geri gitti. Hava o kadar yoğun ve iticiydi ki, her nefes alışında boğulacakmış gibi hissediyordu.

"Ne oluyor?"

O sırada oturma odasının bir yerinden boğuk bir ses duydu. Max başını çevirdi. Hizmetçiler bir battaniyenin altına sokulmuş, şöminenin yanında uzanıyorlardı. İçlerinden biri keçeleşmiş vücudunu kaldırdı ve kocaman açılmış gözlerle sordu.

"Misafirler mi geldi?"

"Evet, misafirlere yiyecek bir şeyler ve yatak verin."

Uşak gibi görünen kırk yaşlarında bir adam biraz homurdandı ve diğer hizmetçileri uyandırdı.

Max, Riftan ve Kuahel'i huzursuz bir bakışla izledi. İçlerinden birinin böyle bir yerde uyuyamayacaklarını haykırmasını bekliyordu ama hiçbiri şatonun pisliği konusunda endişeli görünmüyordu.

Hebaron, yüksek sesle esneyerek, "Yemekleri boş ver, sadece bolca bira içmek istiyorum," dedi.

Yanında bir gölge gibi duran Garrow derin bir iç çekti.

“Daha dün bu kaledeki tüm içkileri neredeyse bitiriyordun ve hala yetmedi mi? Şafakta dörtnala giderken atından düşeceksin diye ne kadar endişelendim biliyor musun?”

"Tanrım, boş ver şu gereksiz endişeyi. Hâlâ birkaç fıçı bira var..."

"Yeterli oda var mı?" Riftan, sanki aralarındaki atışmaları keser gibi sert bir tonda konuştu.

Uşak misafir sayısını saymak için gözlerini kıstı ve rahatsız bir ifadeyle başını salladı.

“Boş odalar var ama yeterli değil. Bence lordlar ve rahipler yatak odalarında, geri kalanı da oturma odasında uyumalılar.

Max, koyu maviye boyanmış solgun bir yüzle kokan zemine baktı. Orada yatmaktansa kamp kurmanın daha iyi olacağını düşündü. Hızla diğer büyücülerin yüzlerini inceledi.

Bazıları onun gibi berbat görünüyordu ama çoğu o kadar bitkindi ki koku alma duyuları uyuşmuştu. Calto Serbel bastonuyla vücudunu zar zor destekledi ve artık hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi başını salladı. Büyücülerin geri kalanı kollarını kavuşturmuş uyukluyordu.

Hayal kırıklığı Max'in yüzüne yansıdı. Burada itiraz ederse, narin ve zor bir asil hanım olarak damgalanacaktı.

"Ne oldu?" Yurixion, endişesini hissetmiş gibi şaşkınlıkla sordu.

Tereddüt etti, sonra ellerini kaldırdı ve kulağına fısıldadı.

"Burası... çok kirli değil mi?"

Yurixion onu daha iyi duymak istercesine bir dizini hafifçe bükerek ona doğru eğildi. Sonra meraklı gözlerle odaya baktı.

"Biraz kirli."

"B-biraz mı dedin?"

Ona inanamayarak baktı. Dışarıdan bu kadar seçici görünen bir kişinin bu kadar kayıtsız olabilmesi onu şaşırtmıştı. Yurixion omuz silkti.

"Savaş alanındayken, çoğu zaman gözlerimi bir ceset yığınının önünde kapatırım.”

Konuşmayı bıraktı. Elbette, bir yığın yanmış cesetle karşılaştığınızda gözlerinizi kapatmak, onlara bakmaktan daha iyidir. Sakinliğini yeniden kazanmaya çalışırken, Riftan'ın soğuk sesini duydu.

“Kadınlar misafir odasını kullansın. Salonda yatacağız."

“Biz de odalarımızı büyücülere bırakıyoruz." Kuahel onu takip etti.

Uşağın çenesi, söylediklerine itiraz etmeye çalışıyormuş gibi düştü, sonra vazgeçerek içini çekti ve hizmetçilere konukları odaya almaları talimatını verdi. Büyücüler, şövalyelere teşekkür ettikten sonra yukarı çıktılar.

Max yavaşça ve tembel tembel Riftan'ın yanından geçti. Sauna odasındaki ateşi yakalım mı diye soran adama başını sallayıp bakışlarını kadına çevirdi. Delici bakışları Max'in omuzlarının titremesine neden oldu. Nedense eskisinden daha huysuz görünüyordu.

"Odaya gitmek yerine neden burada duruyorsun?"

"Onun..."

Onunla bir an konuşup konuşamayacağını sormaya çalışan Max, şövalyelerin meraklı bakışlarından utandı ve ağzını kapadı.

"Hayır, önemli değil."

Sonra bir ok gibi hızla merdivenleri çıktı. Hizmetçi onu büyük bir yataklı bir odaya götürdü. Max şüpheli bir bakışla içeriye baktı. Salondan daha iyiydi ama yine de öyle bir durumdaydı ki, neresinden bakarsan bak temiz olduğu söylenemezdi.

Pencerenin önüne yürüdü, panjuru açtı ve odayı havalandırdı. Ardından ekstra tek kişilik yatak getirip duvarın yanına koyan hizmetçiler kaşlarını çattı.

"Aman Tanrım, ne yapıyorsunuz? Hava çok soğuk, donarak ölmeye mi karar verdiniz?

Max biraz kaba bir tavırla, "K-koku çıkabilsin diye kısa bir süreliğine açtım." dedi, sonra pelerinini ve zırhını çıkarıp yatağın yanına bıraktı.

Annette ona doğru yürüdü, çizmelerini çıkardı ve,

"Üzgünüm ama yıkanmam için bana bir havlu ve su getirir misin? Battaniyeleri kirletmek istemiyorum." dedi.

Sonra külle kaplı olan pelerinini çıkardı. Ani iş artışından memnun olmayan hizmetçiler kaşlarını çattı. Görünüşe göre bu kalede hizmetçileri eğitecek biri yoktu.

Homurdanarak küveti suyla doldurdular ve yatak odasına taşıdılar. Miriam, Elena, Sidina ve Annette yıkanmak için perdenin arkasına gittiler.

Max ise közlere bakarak Riftan'ın tavrını düşündü. Hareketlerini anlayamıyordu. Onu kurtarmak için koşmuş ve onu kurtarmış, sonra da hiçbir şey yapmamış gibi davranmıştı. 'Ben yokmuşum gibi davranıyor ama yemeğime önem veriyor ve sonra yine soğuk davranıyor.' Yorgunluktan ölmek üzereydi ama zihni çok açıktı ve garip bir şekilde kafası karışmıştı.

'Bu gece... yalnız kalma şansı olmayacak, değil mi?'

Annette'in tavsiyesine uymak gibi bir niyeti olmamasına rağmen, durum karşısında cesaretinin kırıldığını hissetti. Yüzünde istemeden hayal kırıklığına uğramış bir ifade beliren Max, bu düşünceyi çabucak kafasından attı.

“Aklından ne geçiyor?”

Başını sallarken tüm vücudunu yeni yıkayan Annette ona bakıp kaşlarını çattı.

"Ne yapıyorsun?"

"Hiçbir şey."

Max maşayı yere fırlattı, bir yedek giysi ve sabun alıp perdenin arkasına geçti. Ardından kirli kıyafetlerini çıkardı ve vücudunu tamamen silmek için bir havluyu suyla ıslattı. Yüzü o kadar berbat haldeydi ki havlu çabucak siyaha döndü.

Acı içinde inledi, vücudunun her köşesini köpürttü ve saçlarını dikkatlice yıktı. Vücuduna yapışmış olan kiri temizlemeyi bitirdiğinde, hepsi çoktan yorgun bir şekilde yatağa uzanmışlardı.

Şöminenin önüne oturdu ve saçlarını kuruturken bir an düşündü. Koşullar ne olursa olsun, birkaç yıl sonra yeniden bir araya gelmenin böyle boş bir şekilde bitmesini istemiyordu. En azından onu kurtardığı için ona teşekkür etmek istiyordu.

Kapıyı açtı, karanlık koridora baktı ve sessizce aşağı indi. Sonra şömineye bakan bir masada oturan Riftan, Kuahel, Hebaron ve Calto Serbel'i gördü.

Masaya yayılmış haritanın etrafında canavarların hareketlerini tartışıyor gibiydiler. Bunu görünce, aptalca düşüncelere daldığı için kendinden utandı. Çaresizce merdivenleri tırmandı ve boş yatağa girdi.

**********

Ertesi gün, şöminedeki közler neredeyse sönmek üzereyken uyandı. Tüyler ürpertici soğuktan dolayı büzülülen Max, yataktan kalkıp şömineye odun attı ve ateşi yeniden alevlendirdi. Bir süre sonra odunlar yanmaya ve ısı yaymaya başladı.

Soğuk vücudunu alevlerin ışığında ısıttı, sonra pencereye doğru yürüdü ve dışarı baktı. Parlak sabah güneşi ile çevrili Sebron Kalesi, karanlıkta gördüğünden çok daha iyi görünüyordu.

Gümüş tavana ve yeşil köknar ağaçlarının bulunduğu ormana bakarken gerindi. O anda siyah pelerinli Riftan'ı ahıra doğru yürürken gördü. Bir anda gözleri büyüdü. Hemen yüzünü yıkayıp saçlarını taradı.

Sidina başını kaldırdı ve esnedi.

"Zaman bu kadar hızlı mı geçti?"

“Ha-hala şafak. Biraz daha uyuyabilirsin."

Bunu kurnaz bir duyguyla söylemişti. Mümkünse rahatsız edilmek istemiyordu. Sidina başını yastığa koydu ve tekrar uyudu.

Max rahat bir nefes alarak pelerinini giydi ve dışarı çıktı. Merdivenlerden inerken, bir önceki gece gördüğünden daha korkunç olan büyük salona bir anlığına göz attı.

Bir eliyle burnunu, diğeriyle yere değmemesi için elbisesinin eteklerini tuttu. Serin kış havasını solurken, kalenin kokusundan zar zor kurtulmuş gibi hissetti.

'Umarım burada fazla kalmam..'

Vücudunun titrediğini hissetti ve ahıra doğru yöneldi. Kalenin etrafındaki köknar ağaçlarının yanından geçtikten sonra oldukça büyük bir ahır ortaya çıktı.

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Kaç defa bu sayfaya yeni bölüm gelmiş mi diye kontrole geldiğimi ben bile bilmiyorum ellerine sağlıkk ellerine😍💜

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bende hiç yoksa 10 kere bakmışımdır yeni bölüm geldi mi diye

      Sil
  2. Çok merak ediyorum devamını çok teşekkürler çevirmen 💜

    YanıtlaSil
  3. Çeviri için teşekkürlerrrrr

    YanıtlaSil
  4. keşke bu kısımların da riftan pov'unu görebilsek riftanın neler düşündüğünü çok merak ediyorum ciddenn bu arada çeviri için teşekkürler seviliyorsun 💜💜

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Riftans pov maxiyle evlenince bitmiyomuydu-ozzy

      Sil
    2. Bitmesin işte,Riftan'ın ağzından tekrar okumak istiyorum 😭

      Sil
  5. Hemen yeni bölüm gelmiş çok teşekkürler harikasınız

    YanıtlaSil
  6. Ahır mııı iki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş ehehwhehe cdndndnfhjssj -beste

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kale pis pis de sonra ahırlara doğru koş,hey gidi maxim bea,aşkın gözü kör,burnu koku almaz ;)))

      Sil
    2. Bide bestenin yorumlarını okumaya koşanlar:))))-ozzy

      Sil
    3. Dndndnxnmxmxmx ben de yorumları okumayı çok seviyorum her şey beraber güzel <3 -beste

      Sil
  7. Maxim şövalyeler milyon kez sizin çatara çutara kavga ettiğinizi gördü utanmasana bebeğim Heberoncuğuma eğlence çıkardı iyi bir kavga bekliyorum sizden ltfn -beste

    YanıtlaSil
  8. Meşe ağacıdır o köknar olsa duramazsın Maxicim -beste

    YanıtlaSil
  9. Maxinin ten rengi A4 kağıdı ile aynı ton olduğu için havlunun siyaha döndüğünü okuyunca beni bir gülme aldı jdxjdjjd Ey gidi asilzade dük kızı lord eşi Maximillian ahir zaman ne hallere düştün -beste

    YanıtlaSil
  10. Bu Kuahel Leona da hikayede hep Kuahel diyorlar ama ben hep Leon diye hatırlıyorum. Askerlik arkadaşım sanki Leon da Leon fjjfjddj 6 yıl önceki ejderha boyun edilmeden falan benim devre galiba öyle bir samimiyet var aramızda-beste

    YanıtlaSil
  11. Sıradaki bölümü heyecnla bekliyoruz adminciğimiz nerdesin gözlerimiz ahırın önünde kaldı😭❤

    YanıtlaSil
  12. Riftan ve Maxi staring contest yapıyorlar heralde fsdjhhsfdj

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. https://youtube.com/shorts/8DpPpsO1omw?feature=share
      Okuyunca aklıma bu geldi ndjxjsjxjs Ama bu videoda daha çok diyalog var Maxi ve Riftana kıyasla-beste

      Sil
    2. Kedi Riftana çok benziyor cidden shksksfhdks

      Sil
  13. Hala buluşmuşlar gibi hissetmiyorum. Opüşüp koklaşmalarından çok riftan ve maxinin birbirleriyle konuşmasını,, Riftanın acılarını maxiye açmasını istiyorum. Böyle çok kuru bir tutkuyu okuyor gibiyim. Hala birbirkerini tam anlamıyla tanıdıklarını sanmıyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Riftanın Maxinin kırmızı saçlarının arasını öpmesini istiyorum.

      Sil
  14. All night all day'leri özledim 🤭

    YanıtlaSil
  15. Ya kontrol etmekten deli oldum yeni bölüm nerdeğğğ

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adminciğime yük olmak istemem, bizim kahrımızı çekiyor sonuçta ama günde 100 kere sayfa yeniliyorum haha

      Sil
    2. Bendee bendee 100 bile az kalır

      Sil
    3. Bende kim bilir kaz kere girdim. Samanlık fantazisi hayaliyle yanıyorum 🙈 safagın ayazında ragmen ates gibi yanan bedenleri büyük bir açlıkla birbirlerini sarıyordu felan...

      Sil
    4. Samanlık fantezisi çok iyimiş haha ben bile titredim

      Sil
    5. O zaman şöyle bir hayal etsene riftan maxi yi kucagın alıp samanlıgın üstüne atıyor once tutkulu bir öpüşme sonra 3 yılın birikimi riftan ve maxi samanlıkta çıkıyor maxi nin saçlarında saman arkadaşları dalga geçiyor ama riftan barışmamıs soguk yapmaya devam mazeretide 3 yıldır bekarım ve sende benim karımsın🙄

      Sil
    6. Haha ara hikaye yazarı olmalısın

      Sil
  16. 31. Bölüm nerde 100 . Kontrol edişim :\

    YanıtlaSil

Yorum Gönder