Finding Camellia - 8. Bölüm (Türkçe Novel)

Bir su kuşu kanatlarını çırparak sıçradı. Damlalara yansıyan güneş ışığı nehrin üzerinde güzel bir gökkuşağı oluşturuyordu. Yerde, yeniden doğuş mevsimini selamlayan, yeni bir hayat filizlenmişti.

Betty, sarı saçlı çocuk nehrin derin kısmına doğru yüzerken, uzaktan endişeyle izledi.

"Lord'um!"

Yüzeye geri çıkmaya niyeti yokmuş gibi görünen Lia'ya seslendi.

"Lord Camellius!"

Betty dalmaya hazırlanırken eteğini kaldırdı. Bu, inatçı genç lordu sudan ilk kez sürüklemesi değildi. Betty ayakkabılarını çıkardı ve tam Lia kafasını yüzeye çıkarırken suya daldı.

"Ha!"

Lia, ıslak saçlarını geriye doğru taradı ve el sallarken Betty'ye neşeli bir şekilde gülümsedi.

"Betty! aptalca bir şey yapma. Hemen çıkacağım."

"Lord'um, bugün saçınızı kestirmeliyiz! Ayrıca yüzmek için daha çok erken!"

"Geliyorum. Hava bu kadar güzelken nasıl dayanabilirdim ki? Sonunda yüzebilecek kadar sıcakladı!”

Lia, berrak mavi gökyüzünün altındaki ağaçların yemyeşil yapraklarına baktı. Gözlerini kapattı ve anın tadını çıkardı. Bahar, Lia için her zaman yılın özel bir zamanıydı.

Malikaneye geldiğinden beri bu dördüncü baharıydı. Böylesine zorlu ve çalkantılı bir dört yıl geçirdikten sonra bir oğlana dönüşmüştü. Daha doğrusu, bir hanımefendiye dönüşemeyen çekici bir genç beyefendiydi. Delici zümrüt yeşili gözleri, narin hatları ve dalgalı altın rengi saçları, hizmetçilerin onu her gördüklerinde kızarmasına neden oluyordu.

Lia sudan çıkarken, Betty onu hemen bir havluya sardı. Sırılsıklam olan kıyafetleri vücuduna sıkıca yapışmış, sıska vücudunu gözler önüne seriyordu.

Lia çocukken bile, geç bir büyüme aşaması geçirmişti ve on altı yaşındayken hala ergenliğe girmemiş gibi görünüyordu. Betty rahatlamıştı ama aynı zamanda Lia'nın kadınsı kıvrımlarının yakında ortaya çıkmaya başlayacağından endişeliydi.

"Hanımefendi birkaç gün içinde geri dönüyor." dedi Betty, Lia'nın omuzlarından dökülen saçlarını kuruturken. "Saçını böyle uzun görmesine izin veremeyiz."

Lia yanıt olarak suratını astı.

Dört kış önce Lord Claude, kötüleşen durumunu tedavi ettirmek için Kieran'la birlikte kuzeye gitmişti. Marki, Gaior'lardan yardım istemişti, ancak Kral, Doktor Schmidt'i göndermek yerine, Kieran'ı kuzeye davet etti ve tamamen iyileşene kadar orada yurtdışında eğitim görmesini önerdi. 

Marki, Kral'ın Kieran'ı koz olarak kullanmaya niyetli olduğunu anlayınca çileden çıktı. Kral Lewin sonunda gerçek yüzünü ortaya koyuyordu.

Lord Bale reddetmişti ancak Markiz aynı fikirde değildi. Kral Lewin'e kendisi de bir mektup yazarak, Kieran'ın durumunun Doktor Schmidt'in bakımı altında bir ay içinde iyileşmeye başlaması halinde, Kieran'ın kuzeyde eğitim görme davetini memnuniyetle kabul edeceklerini belirtti. Yapılan anlaşmadan habersiz olan Lia, Kieran ve Lord Claude malikaneden ayrılırken sadece uzaktan izleyebilmişti. O zamandan beri Lia, Kieran'ın güvenli ve sağlıklı bir şekilde dönmesi için her gece dua ediyordu, çünkü kısmen ona bir şey olursa bu maskaralıktan asla kurtulamayacağını biliyordu.

Lia, Betty'nin etrafına sardığı havluyla patika boyunca yürürken, uzaktaki çalıların arkasına saklanan bir grup kızın kıkırdayarak olay yerinden kaçtığını gördü. Karmaşık duygular hisseden Lia, malikaneye kadar tüm yol boyunca gözlerini gökyüzüne odakladı. Hiçbir şey değişmemiş gibi görünse de, o farklıydı. Daha uzundu, yüz hatları daha belirgindi ve artık kendisine bir lord gibi hitap edilmesine alışmıştı.

 Lia, göğsünü dürterek konuşmaya başladı. "Betty, bu son zamanlarda çok acıyor."

"Neden? Sizi rahatsız eden bir şey mi var? "

"Hayır, kalbim demek istemiyorum. Göğsüm. "

Ne demek istediğini anlayan Betty, başını sallarken acı bir şekilde gülümsedi.

"Doğal bir değişim. Birkaç rahat kıyafet alacağım."

"Bu şekilde canımı acıtması mı gerekiyor?"

Lia'nın kafası karışmıştı. Dolabın yanındaki aynanın önünde durdu ve soğuk nehir yüzünden dudakları maviye dönen bir çocuk gördü. Islak kıyafetlerini çıkarıp, aynada çıplak bedenine baktı. Göğüslerinden birini tuttu ve sert bir şey hissetti. Dokunmanın verdiği acıyla yüzünü buruştururken gözleri yaşlarla doldu. Orada şok içinde dururken, Betty üzerine bir gömlek giydirdi.

“Kız kardeşim çok tanınmış bir terzide çalışıyor. Birkaç gün içinde senin için yeni iç çamaşırları yaptıracağım.”

"Tamam... "

"Ve..."

Betty ona, Akademi'den bir mektup geldiğini söylemek üzereydi ama Lia'nın bacaklarına baktığını görünce kendini durdurdu. Parlak kırmızı kan uyluklarından yavaşça damlayınca, gözyaşları Lia'nın yanaklarından süzüldü.

"Betty... sanırım ben ölüyorum."

Betty başını salladı ve Lia'ya kocaman sarıldı.

“Tebrikler, Lord'um! Artık bir leydisiniz."


*****


Lia bir hafta boyunca yatakta kaldı. Acı, daha önce deneyimlediği her şeyden daha fazlaydı. Ne hareke edebiliyor, ne de doğru düzgün düşünebiliyordu. Kramplarını hafifletmiş gibi görünen şeyler, çayı ve bir havluya sarılıp karnının üzerine konulan sıcak taştı.

Betty ona dünyadaki tüm kadınların bunu yaşadığını söyledi ve Lia'yı bir kızdan bir hanımefendiye resmen dönüştüğü için överken hıçkırarak ağladı. Hatta ona bahçeden beyaz bir zambak bile getirdi. Ancak Lia, Mariz'in ona ne yapacağından korkuyordu.

'Artık bir leydi olduğum için evden kovulacak mıyım?'

Betty, Leydi Bale'in bunu asla yapmayacağı konusunda ona güvence verdi.

"Saçınızı şimdi kesmemiz gerekiyor, Lord'um. ”

Lia, artık kahverengiye dönen beyaz zambak yapraklarına baktı ve Betty'yi, bir kuaförün beklediği banyoya kadar takip etti. Lia oturdu ve kuaför onun etrafına bir bez serip, saçını dikkatlice düzeltti.

Markiz, Lia'nın saçını kısa tutmak konusunda katıydı. Erkeklerin saçlarını uzatması yaygın olmasına rağmen, Lia'nın bariz kadınsı özellikleri, onun bir kız olarak kimliğini ortaya çıkarabilirdi. Lia'nın bu konuda hiçbir söz hakkı yoktu ve kuaför sadece Markiz'in kesin emirlerini yerine getirdi.

Lia'nın sarı bukleleri yere düşerken, makasın keskin sesi banyoda sessizce yankılandı. Bir zamanlar omuz hizasındaki saçları, şimdi çok daha kısaydı.

Kuaför, Lia'nın güzelliğine hayran kaldı ve sosyetedeki tüm genç hanımların, genç Lord çıkış yaptığında nasıl onun için savaşacağı konusunda gevezelik etti.

"Bu yeterli."

Lia saç kesme ve çene çalma işini durdurmak için elini kaldırdı. Kuaför, hatasını fark ederek kızardı ve hızlıca Lia'nın etrafındaki bezi açtı. Lia'nın yüzüne yapışan saçları fırçaladı ve onu aynaya yönlendirdi.

"Eminim malikaneyi ziyaret eden herkes güzelliğinize hayran kalacak!"

"Öyle olmasını istemiyorum."

"İnsanların güzellik için doğuştan gelen bir zayıflığı vardır. Ve siz tek kelimeyle..."

Kuaför cümlesini bitiremedi ve başını salladı. Lia iç çekip, pencereden dışarı baktı ve bahçeden geçen küçük kadın gruplarını gördü.

Corsor'daki soylu aileler, Lia'yı görmek için sık sık malikaneyi ziyaret ediyorlardı. Kieran'ın nerede olduğuna dair haberler yayıldığında, spot ışığı doğal olarak ona dönmüştü. İnsanlar, Camellius Bale'in ağabeyinin yerini alma olasılığını göz ardı edemezlerdi. Ve genç lordun güzelliği hakkında söylentiler yayıldığında, daha da fazla insan onu görmek için olmak için akın etti.

"Sadece kapıları kapatsak olmaz mı?" Lia açıkça bitkin bir şekilde sordu.

Anghar hafifçe gülümsedi. "Lord'um, Akademi'den sizi görmek isteyen bazı konuklar var. Onlar gidene kadar ana kapıları kapalı tutacağımdan emin olabilirsiniz."


*****


Gümüş beyazı saçlı bey, Akademi'nin müdürü Kont Patrick Jonathan'dan başkası değildi. İki dekan da arkasında durmuş, Lia'ya merakla bakıyorlardı.

"Camellius'u Akademi'den bu kadar uzun süre uzak tutarak, sadece Kraliyet'in sabrını sınıyorsunuz. Özellikle de Gaior'dakinin."

Marki, onun oldukça eleştirel ses tonundan etkilenmemiş görünüyordu.

“Oğullarımın eğitiminden eşimin sorumlu olduğunu mektubumda belirtmemiş miydim? Bu konuyu olabildiğince ertelemek istediğimizi söylediğime eminim."

Dekanlardan biri “Evet, bunu belirttiniz.” diye yanıtladı. "Saygısızlık etmek istemem ama Ihar Hanesi, Camellius'un mümkün olan en kısa sürede kaydolmasını umuyor. Birçok soylu aile Lord Camellius ile tanışmayı bekliyor. Bunu daha fazla ertelememeliyiz.”

"Bunu Lord Claude mu söyledi?"

"Evet, Lord Camellius'u Akademi'de görmek istediğini dile getirdi."

Marki dekanlara baktı ve sonra ifadesizce oturan Lia'ya baktı.

Bu tehlikeli.

Gençken pek belli etmiyordu, ama şimdi olgunlaşarak baştan çıkarıcı bir güzelliğe dönüştüğünü görebiliyordu. Akademi erkeklerle doluydu, bu yüzden yurtlarda yaşaması çok riskli olurdu. Şimdi bile, dekanlardan biri -frakında olmadan- gözlerini ondan alamıyordu.

"Eğer katılacak olursa, zayıf bünyesi nedeniyle kendi odasına ve onunla ilgilenmesi için kişisel bir muhafıza ihtiyacı olacaktır."

"Özel bir oda uygun olabilir, ancak kişisel korumalar Akademi kurallarına aykırıdır ve diğer öğrenciler arasında oldukça karmaşaya neden olur."

"Pekala, o zaman neden gitmesi gerektiğini anlamıyorum. Usta Theodore'a göre, Lius şimdiden kıdemlilerini geçti."

"O dehayı Akademi'de geliştirmesine izin vermek için bir neden daha. Camellius'u göndermek sizi bu kadar endişelendiriyorsa, başkentteki özel bir konuttan gidip gelmesine izin verebiliriz."

İnatçı beyaz tilki ile Marki arasındaki çekişme devam etti.

Bu arada, "başkent" kelimesini duyduğunda Lia'nın kalbi çarpmaya başlamıştı.

Burası Louver'in olduğu yerdi... Annesinin olduğu yer!

Konuşmak zorundaydı.

"Baba..." Lia, Marki'ye bakarken yumruğunu sıktı.

"Gitmek istiyorum. Kieran'ın yokluğunu doldurabileceğimi bilmek, annemi mutlu edecektir. Bale Hanesi'ni utandırmayacağıma söz veriyorum. Lütfen?"

Yorumlar

  1. Emeğinize sağlıık

    YanıtlaSil
  2. Elinize emeğinize sağlık çok güzel

    YanıtlaSil
  3. "Betty... sanırım ben ölüyorum." Kıyamam yaa, bunu söylediği an yanında olup sarılmak istedim. Neyse ki Betty halletti durumu ama sinirlenmeden de edemiyorum. Yani neden bu durum gerçekleşmeden açıklanmaz ki? Aaaah ahhh...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder