UNDER THE OAK TREE - MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 15. BÖLÜM



Max düşüncelere dalmış bir şekilde pencereden dışarı baktı. Anatol, taş ve ağaçlar açısından zengin sıradağlarla çevriliydi. Canavarların varlığı olmadan, inşaat için gerekli taş ve ahşap elde edilebilirdi, bu nedenle malzemeler şüphesiz şehrin inşasına büyük katkı sağlamıştı.

“Gerçekten… çok şey değişmiş. İlk başta, yanlış yere mi geldik acaba diye merak ettim."

Uslin gururla gülümsedi. "Değişimi kendi gözlerimizle gören bizler için bile inanmak zordu."

“Liman açılır açılmaz güneyliler gelmeye başladı. Anatol'e beklediğimizden daha fazla insan geldi. Sonra tüccarlar gelip çarşıda dükkânlar açtılar ve batının her yerinden çok sayıda insan sırf bu malları almak için geldi. Nüfus artınca birçok ev inşa edildi ve muazzam miktarda inşaat olunca mimarlar iş aramak için Anatol'e taşındı. Marangozlar, duvarcılar ve tuttukları işçiler burada yaşamaya başladılar. Pazar büyüdü, pazar büyüdükçe, daha fazla tüccar akın etti... Bu büyüme bir kartopu yuvarlamak gibiydi.

Birden yüzünde soğuk bir gülümseme oluştu.

"Ama bu, doğunun efendileriyle sık sık çatışmalara girmemize neden oldu. Büyük toprak sahipleri, köylüler tarım arazilerini terk edip yeni iş aramak için güneye gittiklerinde önemli bir darbe aldı."

Max, pencerenin dışındaki karanlıkla örtülü dağlara bakarken, döndü ve yüzünü sertleştirdi.

"Bir ihtimal... babam... yine bir şey mi yaptı?"

Uslin omuz silkerek "Oturup hiçbir şey yapmayacak türden biri değil." dedi.

“Kraldan Anatol'u durdurmasını ve burada ticaret yapan tüccarları ağır şekilde cezalandırmasını istedi. Ama bu işe yaramadı. Ayrıca, bu tür bir tiranlık, daha fazla vatandaşın topraklarından ayrılmasını hızlandırdı. Vergilerini gecikmeli olarak indirdi ve tüccarların özerkliğini garanti altına almak için bir taviz politikası uyguladı, ancak sendikaların çoğu çoktan şubelerini güneye taşımıştı."

"Sonuçlarını bilmiyorum ama önemli bir finansal darbe olmuş olmalı. Babam.. böyle bir şeyle karşılaştıktan sonra sakin kalamaz." diye çıkıştı huzursuzca. 

"Elbette… başka bir komplo hazırlayacaktır. Babam çok inatçı ve kincidir. Bu sefer nasıl bir misilleme hazırlayacak...?"

"Şu anda o adamın bunu yapacak gücü yok." Uslin başını sertçe salladı.

“Dükün gücünün temeli, verimli topraklarında yatıyor. Lord Calypse bu gücü tamamen zayıflatmak için çalıştı. Kiracıları ve teknisyenleri elinden alan dükün vasalları birer birer iflas etti. Güney'in soylularıyla ittifakını güçlendirerek, doğunun soylularının gücünün azalması sağlandı. Ticaretin canlanması ve artık doğuda üretilen gıdaya bel bağlamak zorunda kalmamak da, muhafazakar soyluların gücünün zayıflamasına katkıda bulundu. Etkisi artık eskisi gibi değil."

Ciddi bir yüzle kadına baktı.

"Yani daha fazla endişelenmenize gerek yok. Dük artık Lord Calypse'i yenemez. Tüm girişimleri zaten başarısız oldu ve Lord Calypse'nin etkisi gün geçtikçe artıyor."

"Riftan'ın kont unvanını alacağını duydum."

"Bunda geç bile kaldılar," diye mırıldandı Uslin acı acı. 

"Muhafazakar soyluların zayıflamış gücü sayesinde Majesteleri komutana kont unvanını zorlanmadan verebilir. Keşif gezisinden döndükten sonra Lord Calypse'in konumu kesin olarak belirlenecek. Croix Dükü artık Lord Calypse'in düşmanı değil."

Max, omurgasından aşağı bir ürperti indiğini hissetti. Babasından eskisi kadar korkmuyordu ama bunun dışında Croix Dükü'nün ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Yine de Riftan, tek başına bir şövalye statüsüyle doğunun yöneticilerine tamamen hükmetmişti.

Max titrek bir sesle sordu.

"Rosetta... kız kardeşime ne oldu? On bir yaşından beri babam onu ​​kraliyet ailesine dahil etmek istiyordu."

"Amacına ulaştı."

Konuşmayı sessizce dinleyen Sör Eden Crud, tuhaf bir şekilde sert bir tonda cevap verdi.

"Leydim ayrıldıktan birkaç ay sonra, Majesteleri veliaht prens ile düğünü gerçekleşti. Kısa bir süre önce de bir erkek çocuk doğurdu."

"Ro-rosetta bir bebek mi doğurdu?" Ona şaşkınlıkla baktı.

Rosetta anne oldu olmuştu... Onu kucağında yeni doğmuş bir bebek tutarken hayal ettiğinde, içini beklenmedik bir acı kapladı.

Kızardı. Birkaç yıl önce, onun da yaralarla dolu bir insan olduğunu fark etmişti. En son karşılaştıklarında gördüğü ıssız gözleri hatırladığında, birden onu kıskandığı için utandı.

"Veliaht prens... o nasıl bir adam? O... o şiddet yanlısı biri değil, değil mi?

"Hayır, majesteleri bir kadına şiddet uygulayacak türden biri değil."

Uslin, onu rahatsız eden şeyi görerek çabucak cevap verdi. Ama ikna olmuş görünmüyordu. Ona şüpheli bir bakış atarken içini çekti ve ekledi.

“Osiria'da okurken kişiliği biraz değişikti ama… yine de temelde nazik bir insan."

"Sör Rikaido... Majesteleri veliaht prensi tanıyor musunuz?"

“Gençken ona ata binmeyi öğretmiştim. Çok yaramaz bir insandı ve korkutucu derecede zekiydi."

Max kaşlarını kaldırdı. Uslin'e tam olarak güvenmek onun için zordu, çünkü o kraliyet ailese yakındıç Ama veliaht prens Agnes'e benziyorsa Rosetta'ya sert davranması pek olası değildi. Max omuzlarını gevşetti.

"Bana bunu söylediğin için teşekkür ederim. Hepiniz... bütün gün çalışmaktan yorulmuş olmalısınız, daha fazla zamanınızı almaktan endişe ediyorum."

"Böyle söylemeyin! Hanımefendi isterse bütün gece ayakta kalabiliriz." diye heyecanla haykırdı Yunxion.

Max bu fikir karşısında hafifçe geri çekildi. Beylere içten bir gülümseme gönderdi.

"Herkes hızla yemeğe gitmeli. Ben de... bugün dinlenmek istiyorum."

"Uzun yolculuktan yorulmuş olmalısınız." Uslin derin bir iç çekti.

"Pekala, şimdi gidiyoruz. Siz de lütfen dinlenin."

Şövalyeler gidince Max doğruca odasına gitti. Büyücülerin toplandığı yere giderse, büyük ihtimalle can sıkıcı sorularla karşı karşıya kalacaktı. Pijamalarını giydi ve yorganın altına girdi. Fiziksel ve duygusal olarak o kadar yorgundu ki artık kimseyle konuşmak istemiyordu.

Yatak örtüsünü çenesine kadar çekti. Sonra şöminenin önünde oturan Roy, yatağa atladı ve yanına kıvrıldı. Gülümsedi ve ona sıkıca sarıldı.

Ne kadar süredir yatakta olduğunu bilmiyordu. Aniden Rıftan'ın kolunu onun için yastık olarak kullandığını hatırladı. Max soğuk boş yerine baktı. Çok yorgun olmasına rağmen uzun bir süre sonra uyuyamadı.

Ertesi gün Max, Rodrigo ile Calypse Kalesi'ni teftiş etti. Rodrigo ona defteri gösterdi ve konutta meydana gelen değişiklikleri ayrıntılı olarak açıkladı.

Son üç yılda burada çalışan hizmetçilerin sayısının yirmiye çıktığını, ahırların ve demirci dükkânlarının iki katına çıktığını ve kalenin içine küçük bir şapelin de inşa edildiğini çok geçmeden öğrendi. Ayrıca bekçi kulübesinin yanında bir fırın vardı ve dokuma odası şarap mahzenine dönüştürülmüştü.

"Size elbise diken evli terzi çifti kumaş işine başlayıp şehre taşındılar. Kumaşı onlardan almaya karar verdikten sonra, hizmetçilerin artık dokumak için iple uğraşmasına gerek kalmadı. Bu sayede çalışmalarınız eskisinden daha verimli."

Yürürlerken temiz koridorlara ve parıldayan cam pencerelerden baktı. Kalenin her köşesi temiz ve bakımlıydı. Garip hissetti.

Bu şatoya ilk geldiğinde ortalık karmakarışıktı, ama şimdi uşak şatonun temizliğini nasıl etkili bir şekilde denetleyeceğini öğrenmiş görünüyordu. Max koridorda yürüyen hizmetçileri selamladı ve Rodrigo'ya birkaç soru daha sordu.

"Peki ya Medrick? O nasıl?"

"Şifacı geçen yıl ailesini kaybeden bir çocuğu yanına aldı. On iki yaşında, çok zeki ve çalışkan, bu yüzden bitki bahçesini çok iyi yönetiyor. Onun sayesinde Bay Medrick de çalışma süresini kısalttı, bu yüzden eskisinden daha rahat."

"Buna gerçekten çok sevindim. Medrick'in kendini çok fazla yorup... hasta olacağından endişeleniyordum."

"Ona yardım etmek için zaman zaman yanına uğradık. Lord Medrick, diğerlerinden aldığı küçük yardım için çok minnettar."

İyi organize edilmiş depoyu gösterirken etrafına bakındı ve aniden sordu.

"Bazı konuklar demirciyi görmek istediklerini söylediler. Ne yapmalıyım?"

Max kaşlarını çattı. Kimin böyle bir istekte bulunduğu belliydi, bu yüzden sormaya gerek yoktu.

"Lütfen onları demirciye yönlendirin. Ziyaret etmelerine izin verilmese bile, yine de gizlice gideceklerdir."

"Ve... diğerleri büyücünün kulesine gitmek istiyor..."

Rodrigo şaşkın bir ifadeyle sözlerini ağzından kaçırdı. Max derin bir iç çekti. 

"Ruth'un kulesine... onları alamayacağını söyleyebilir misin?"

"Peki hanımım."

Max kalenin her köşesini gezdi ve ahırları görmek için büyük salondan ayrıldı. O sırada arkasından neşeli bir ses geldi.

"Leydim!"

Yurixion'un merdivenlerden indiğini görünce gülümsedi.

"Günaydın Yurixion."

"Günaydın hanımım. Bugün gerçekten çok güzel görünüyorsunuz!"

Sıcak övgü karşısında utandığını hissetti.

"T-teşekkür ederim. Bir şey mi oldu?

"Bize biraz zaman ayırabilir misiniz?"

Aniden ciddi bir ses duyan Max, hızla başını çevirdi. Yurixion,'un arkasından Uslin Rikaido'nun merdivenlerden indiğini görünce yukarı baktı ve gözlerini büyüttü. 

Silahsızdı ve soğuk havalara uygun olmayan deri pantolonlu ince bir tunik giymişti. Belinin etrafında, basit tasarımlı bir kemerden sarkan uzun bir kılıç vardı. Mütevazı ve alışılmışın dışında kıyafetiyle onu şaşkınlıkla izlerken, Uslin onun önüne geçti ve dobra dobra konuştu.

"Bir ihtimal meşgul müsünüz?"

Elinde tuttuğu deftere baktı. Ama Max başını salladı.

"Be-ben sadece... kalenin iyi yönetilip yönetilmediğini görmek için etrafa bakıyordum. Meşgul değilim."

"O zaman şimdi rahat bir kıyafet giyin ve benimle gelin."

Beklenmedik bir emirle kafası karışmış görünüyordu.

Sert bir yüz ifadesiyle konuştu.

"Pamela'nın Yaylası'na gitmeyi planlıyorsanız, acil bir durumda vücudunuzu koruyabilmek için en azından kendinizi savunma becerilerine hakim olmalısınız. Gidene kadar eğitiminizle ben ilgileneceğim."

Max'in tüm vücudu, yıldırım çarpmış gibi kaskatı kesildi.


Ç.N: Geçmişte yaşanılanları hatırlayınca benim de bi vücudum kaskatı kesildi. Fighting Max bacım :))

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Kibrinden ve Max'e olan nefretinden Max'den şifayı kabul etmeyen Uslin'den nerelere geldik😂

    YanıtlaSil
  2. Çeviri için çok teşekkürler 💞

    YanıtlaSil
  3. Çevirmenin ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Çeviri için teşekürler

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederim iyiki ceviriyorsunuzz elinize sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  6. Allah razı olsun harbiden ahaahhaa çeviriyi buldum mutluyum

    YanıtlaSil
  7. Çok güzel bir hikayeyi çevirmişsiniz .ellerine saglik

    YanıtlaSil
  8. Uslin in bu hallerini gördükçe çok mutlu oluyom ben yaa

    YanıtlaSil
  9. Allaaaahhh... Of, ben Uslini de aşırı seviyorum ya... Zamanında çok kızmış olsak da onun sadakatini ve o tavrı neden takındığını anlayabiliyordum, tabii onu anlamam hakli olduğunu göstermese de. Şimdi Leydi'yi önemsediğini görünce içim sımsıcacık oluyor*-*

    YanıtlaSil

Yorum Gönder