Hidden Marriage in the Office - 131. Bölüm (Türkçe Novel)

131. Bölüm – Ekstra: Sönmeyen Işık
Birinci Sahne: Kader
Ji Yuheng, yıllar önce Shen Congwen’in Sınır Kenti adlı eserinde şu cümleyle karşılaşmıştı:
"Her şeyde bir tesadüf payı vardır, ama sonuçta kaderin kaçınılmazlığına dönüşür."
O zamanlar bu söz ona gerçekçi gelmemişti. Ne yani, her şey tam da gerektiği gibi mi denk geliyordu? Kaçınılmaz bir kader mi vardı? Ta ki Tu Xiaoning ile tekrar karşılaşana kadar... İşte o gün, bu sözün anlamını nihayet kavramıştı.
Onunla yeniden karşılaştığı gün, hayatı her zamanki gibi iki noktadan ibaretti. Günün yarısını iş yerinde, diğer yarısını ise hastanede annesine refakat ederek geçiriyordu.
O gün kuzeni Xu Yinong, üniversite son sınıf sınavlarını bitirmiş, teyzesiyle birlikte hastaneye annesini görmeye gelmişti.
Ji Yuheng, annesi için elma soyuyordu ki teyzesi aniden sordu.
"Yuheng, bugün seni çok mutlu gördüm, özel bir şey mi oldu?"
Elindeki bıçak bir an duraksadı, sonra kayıtsızca cevap verdi.
"Hayır, neden sordun?"
"Bilmiyorum, ama bugün gerçekten keyifli görünüyorsun."
Kuzeni söze girip annesine döndü.
"Bunu nasıl anlayabiliyorsun?"
Teyzesi başını sallayarak kesin bir şekilde konuştu.
"Hissedebiliyorum."
Ji Yuheng ise başını önüne eğip sessiz kaldı.
O sırada, annesi yan yataktaki hastanın oğluyla birlikte gelen gelinini görünce iç çekti.
"Yuheng sen ne zaman birini getireceksin acaba? Önceden sadece dersleri düşünüyordun, tamam, ama artık çalışıyorsun. Bu konuyu da biraz ciddiye alman gerek. Onca akraba sana görücü usulü tanıdıklar önerdi, ama bir tanesine bile bakmadın."
Ji Yuheng umursamaz bir ifadeyle cevap verdi.
"Ne evim var, ne arabam. Üstelik çalıştığım yer sadece adı iyi bilinen, ama maaşı yüksek olmayan bir devlet kurumu. Kim benimle olmak ister ki?"
Kuzeni kaşlarını çattı.
"Ama senin bir Lexus’un var?"
Ji Yuheng kendini küçümseyerek güldü.
"Ona da araba mı diyorsun? Hiç internette yayınlanan o çöpçatanlık programlarını izlemedin mi? Kadın yarışmacılar diyor ki: ‘Ağlayacaksam bile BMW’de ağlarım, bisiklette gülmem.’"
Kuzeni burun kıvırdı.
"Hadi canım, dışarı çıkıp bir baksana, herkes Mercedes ve BMW mi sürüyor? Hem senin diploman ve yakışıklılığın var!"
Ji Yuheng dudak büktü.
"Günümüzde yüksek lisans mezunları sokaklarda dolup taşıyor. Benim diplomamın ne kıymeti var ki? Hem, şu ‘yakışıklılık’ konusunu açıp durma, en çok bundan nefret ediyorum. Eğer yüz güzelliğiyle para kazanabilseydim, her gün gider gülümserdim!"
Kuzeni alayla güldü.
"Hadi yapsana! Eğer gerçekten bunu denersen, kesin müşterin olur. Çok para kazanırsın! Sen resmen ‘yakışıklılığıyla geçinebilecekken, yeteneğiyle çalışmayı seçen’ tiplerden birisin."
İkili şakalaşırken, annesi biraz olsun gülümsedi. Ancak teyzesi, konuşmayı daha ciddi bir konuya yönlendirdi.
"Kaç yaşına geldiniz, hâlâ çocuk gibi didişiyorsunuz." dedi ve Ji Yuheng’e döndü. "Seninle ciddi bir şey konuşuyorum."
Ji Yuheng, elmayı soymaya devam ederken başını kaldırmadan konuştu.
"Eğer yine görücü usulü buluşmalardan bahsedeceksen, gerek yok. Gitmeyeceğim."
Teyzesi kaşlarını çattı ve elini masaya sertçe vurdu.
"Sen bizi gerçekten deli edeceksin! Bunca yıldır bir tane bile randevuya gitmedin, sorunun ne senin? Sen böyle devam edersen, ben bile cidden..."
Ji Yuheng başını kaldırıp ona baktı
"Sen ne?"
Kuzeni kahkaha attı ve annesinin cümlesini tamamladı.
"Gay olduğundan şüphe edecekler!"
Annesi ona ters ters baktı. Ji Yuheng ise hiç sinirlenmeden gülümsedi ve elmayı soymaya devam etti.
Teyzesi, ondan bir açıklama beklerken duraksadı ve bir anda endişelendi. Sesini alçaltarak neredeyse kekelercesine sordu.
"Yuheng, yoksa... gerçekten mi?"
Kuzeni kollarını göğsünde kavuşturdu ve büyük bir ciddiyetle konuştu.
"Anne, emin olabilirsin, abim kesinlikle ‘düz’ biri! Hatta fazlasıyla!"
Teyzesi ona kızgın bir bakış attı
"Sen ne anlarsın ki?!"
Kuzeni hemen itiraz etti.
"O, ortaokuldayken—"
Ancak Ji Yuheng hızla soyduğu elmayı onun ağzına tıkadı ve gözlerini kısarak baktı.
"Elmanı ye. Ne bu gevezelik?"
Kuzeni, elmayı çiğnerken ona öfkeli bir bakış attı, ama sonunda yutkunup sessiz kaldı.
Ji Yuheng ise yeni bir elma alıp soymaya devam etti. Doğradıktan sonra annesine götürdü. Teyzesi, onun bu rahat tavırlarını görünce daha da şüphelendi. Yoksa gerçekten mi?
Bir süre sonra, ikisi el yıkamak için lavaboya gittiler. Kuzeni Xu Yinong ellerini sabunlarken, Ji Yuheng meyve bıçağını yıkıyordu. Başını eğmişken aniden konuştu.
"Xu Yinong."
Kuzeni başını kaldırdı.
"Ne var?"
"O çocukla aran nasıl?"
"Hangi çocuk?"
Ji Yuheng musluğu kapatıp ona göz attı.
"Numara yapma. Erkek arkadaşın olduğunu annen bilmeyebilir, ama benden saklayamazsın."
Musluğu bile kapatmayı unutan Xu Yinong, cesurca itiraf etti.
“Evet, erkek arkadaşım. Üniversitede ilişki yaşamak yasak mı?”
Ji Yuheng elindeki meyve bıçağıyla oynayarak şeytani bir gülümsemeyle konuştu.
“Teyzemin o katı kurallarını bilmez gibi konuşma. İşini oturtmadan önce ilişki yaşaman kesinlikle yasaktı.” Bıçağın ucunu tezgâha bastırarak devam etti. “Üstelik gerçekten üniversitede mi başladın? Ben senin lisede o çocuğun seni gizlice eve bıraktığını görmüştüm.”
Xu Yinong’un gözleri büyüdü. “Sen... Sen?”
Ji Yuheng keyifle devam etti.
“Ne? Sen düpedüz erken yaşta ilişkiye başlamışsın.”
Xu Yinong sinirle karşı çıktı.
“Sen başlamışsın asıl!”
Ji Yuheng kaşlarını kaldırdı.
“O zaman kanıtla.”
“Sen, sen, sen!” Xu Yinong onu işaret etti ama kendini savunacak kelime bulamadı. Küçüklüğünden beri akademik olarak dâhi olan kuzenine asla üstünlük sağlayamayacağını biliyordu. Bu yüzden konuyu değiştirdi.
“Peki, ne yapacaksın? Anneme söyleyecek misin?”
Ji Yuheng bıçağın ucuyla tezgâha hafifçe vurdu. Xu Yinong içinden, keşke bıçağı yanlışlıkla kendine batırsaydı diye geçirdi.
Ji Yuheng sakince cevap verdi.
“Söylemeyeceğim. Hatta gizli tutmaya devam edeceğim. Gün gelir de onunla ciddi bir ilişkiye girip eve getirirsen, yine senin tarafını tutarım. Sonuçta, annenin en çok benim sözümü dinlediğini sen de biliyorsun.”
Çocukluklarından beri birbirlerini tanıyan iki kuzen olarak, Xu Yinong hemen onun neyin peşinde olduğunu anladı.
“Peki, ne istiyorsun?”
Ji Yuheng’in yüzündeki umursamaz ifade yerini ciddiyete bıraktı.
“Annem bana sürekli görücü usulü eş bulmaya çalışıyor. O, şu anda DR Bankası’nda çalışıyor. Onun benimle tanıştırılmasını istiyorum. Hangi yolu kullanırsan kullan, ama bunu sağla.”
“O” kelimesinin üzerine özellikle basmıştı.
Xu Yinong bir süre düşündü.
“Şey, adı neydi? Tu... Tu neydi?” Yıllar geçmişti, ama hâlâ o kadının ismini hatırlamakta zorlanıyordu.
“Tu Xiaoning.”
Xu Yinong tekrar sordu.
“DR derken, o ünlü ticari bankayı mı diyorsun?Hâlâ bekar mıymış?”
“Bekar olmasa sana gelir miyim?”
Xu Yinong alaycı bir gülümsemeyle başını salladı.
“Ah, demek bu yüzden bugüne kadar kimseyle görüşmeye yanaşmadın. Hiçbirinin fotoğraflarını bile görmek istemedin. Demek ki hâlâ ona aşıksın! Vay be, Ji Yuheng, senin gibi biri dizilerde kesin çapkın karakter olurdu. Ama sen meğer sadık bir âşıkmışsın! Yanlış senaryoyu almışsın!”
Ji Yuheng onun saçmalamalarına katlanamayarak adını sertçe söyledi.
“Xu Yinong.”
Xu Yinong hemen ciddileşti ama bir yandan da kuzeninin büyük sırrını öğrendiği için keyifliydi.
“Tamam, tamam. Onca yıl boyunca birine âşık kalmak kolay değil. Sana bir iyilik yapacağım. Ama söz ver, iş hallolunca bana bir iyilik borçlu olacaksın. Az önce dediklerini yerine getireceksin!”
“Ben ne zaman sana yalan söyledim?”
“Anlaştık mı?”
“Anlaştık.”
Tesadüfler bazen kaçınılmazdır. Yıllar sonra yeniden karşılaşmak...
Tu Xiaoning, bu kez kaçmana izin vermeyeceğim.
O gün hastaneden dönerken, annesinin endişeli yüz ifadesini gören Xu Yinong, ona ne olduğunu sordu.
"Ağabeyin... Onun gerçekten internette söylendiği gibi biri olmasından korkuyorum." dedi annesi, sözlerini tamamlamadan iç geçirerek. "Teyzenin tek çocuğu o, enişten de erken vefat etti. Eğer gerçekten öyleyse, Ji ailesinin soyu tükenmiş olmaz mı?"
Xu Yinong ona uyum sağlayarak konuştu. "Ama bu cinsel yönelim meselesi öyle kolay açıklanacak bir şey değil."
Annesi kaşlarını çattı. "Az önce onun öyle olmadığını kanıtlayabileceğini söyleyen sen değil miydin?"
Xu Yinong biraz mahcup oldu ve hemen yanıtladı. "Şaka yapıyordum."
Annesi ona bir bakış attı. "Sen ne anlarsın ki?"
Xu Yinong bilerek üsteledi. "O zaman onun normal bir yönelime sahip olduğunu kanıtlamak için bu görücü usulü tanışmalar asla durmamalı!"
Annesi başını salladı ama yine de içini çekmeden edemedi. "Evet ama kızlarla tanışmaya gitmeye asla yanaşmıyor. Ne yapabilirim ki?"
Birlikte yürürlerken bir bankanın önünden geçtiklerinde, Xu Yinong’un aklına bir fikir geldi. "Anne, ben yakında Japonya’ya okumaya gideceğim ya, vize işlemleri için bankada teminat hesabı açtırmam gerekiyor."
"O zaman açtır işte."
"Ama öylece vadeli hesaba koymak da mantıklı değil. Madem uzun süre orada kalacak, hem teminat hem de birikim olarak kullanabileceğim bir hesap açsam daha iyi olur."
Annesi başını sallayarak onayladı. "Haklısın."
"Son zamanlarda biraz araştırdım, şu an DR Bankası’nın vadeli mevduat faiz oranı en yüksek olanı. Büyük tutarlı mevduat hesapları da var."
Her zaman pratik düşünen annesi şüphelenmeden ona güvendi. "Öyle mi? Ama bende DR Bankası kartı yok, babanda da yok."
"O zaman gidip çıkartalım. Bir kart çıkarmak ne kadar sürebilir ki?"
"Evet, haklısın. O zaman yarın gidelim mi?"
Xu Yinong annesini teşvik etti. "Hadi öğleden sonra gidelim, nasıl olsa yapacak bir şeyimiz yok."
"Tamam, olur."
Öğleden sonra, Xu Yinong annesini DR Bankası’nın şubesine götürdü. Girişteki danışmanlardan biri; uzun boylu, tatlı bir yüz ifadesine sahip, enerjik ve güler yüzlü genç bir kadındı. Onlara yaklaşmak üzereyken, başka bir danışman araya girerek önüne geçti.
"Merhaba, hangi işlemi yapmak istiyorsunuz?" diye sordu diğer danışman.
Xu Yinong, engellenen genç kadının uzaklaşan siluetine kısa bir bakış attıktan sonra yanıtladı. "Banka kartı açtırmak istiyoruz."
Karşısındaki danışman gülümseyerek sıra numarası verdi. Samimi bir havası vardı ama Xu Yinong, gülüşünün biraz yapay olduğunu düşündü.
Anne-kız bekleme alanında oturup sıralarını beklerken, iki danışman da işlerine devam etti. Xu Yinong annesine yaklaşıp sordu. "Anne, sence bu iki danışmandan hangisi daha güzel?"
Annesi ikisine de dikkatlice baktıktan sonra cevapladı. "Soldaki olan."
Xu Yinong başını salladı. "Ben de soldakini daha güzel buldum."
Annesi konuşmaya ilgi duyarak devam etti. "Bak şimdi, sol taraftaki hem uzun boylu hem de zarif. Yüzü yuvarlak ama fazla tombul değil, tam kıvamında. Gülümsediğinde çok tatlı görünüyor. Alnı da geniş, bu da onun şanslı biri olduğunu gösterir. Böyle bir yüz tipi kocasına da uğur getirir." Sonra sağdaki danışmana göz gezdirdi. "Sağdakine gelince, boyunu geçelim bir de o sahte gülümsemesi var ya... İnsana samimiyetsiz geliyor. Ayrıca elmacık kemikleri çok çıkık, bu da onu sert ve keskin gösteriyor. Yanlış anlama, onu kötülemek için söylemiyorum ama yaşlı insanlar olarak bizim gönlümüz soldaki gibi kızlara daha çok kayıyor."
Xu Yinong ekledi. "Öyle değil mi?"
"Evet, öyle."
Xu Yinong, işlerin artık çok daha kolay olduğunu düşündü ve sanki aklına yeni gelmiş gibi davranarak konuştu.
"Anne, bana mı öyle geliyor, yoksa sol taraftaki şu kız gözüme bir yerlerden tanıdık mı geliyor? Acaba senin eski öğrencilerinden biri olabilir mi?"
Annesi, onun bu sözleri üzerine dikkatlice baktı.
"Aa? Bunu söyleyince gerçekten tanıdık geldi!"
Xu Yinong aniden sandalyeden kalktı. Annesi başını kaldırıp baktı.
"Nereye gidiyorsun? Yoksa doğrudan gidip adını mı soracaksın?"
Xu Yinong kurnazca gülümsedi.
"Anne, senin kızın bu kadar saf olabilir mi? Bankada görevli salon yöneticilerinin isimleri her zaman panoda asılı olur. Gidip bakarsam hemen öğrenebilirim."
Annesi, onun bu zekasını övmekten kendini alamadı.
"Sen tam küçük bir kurnazsın."
Xu Yinong gösteriş yaparcasına çalışanların isim panosuna doğru yürüdü. Gerçekten de orada hem fotoğrafını hem de adını gördü. Beklediği gibi oydu. Annesine dönerek haber verdi.
"Buldum, adı Tu Xiaoning."
Annesi bir an duraksadı, sanki bir şeyler hatırlıyormuş gibi mırıldandı:
"Bu isim bana çok tanıdık geliyor!"
Xu Yinong ise acele edip açıklamak yerine, onu biraz daha düşündürmek için sordu.
"Anne, senin bu kadar çok öğrencin var, hepsini hatırlayabiliyor musun?"
Annesi elini salladı.
"Hayır, ama bu isim biraz karmaşık olduğu için az çok aklımda kalmış. Sanırım benim sınıfımda değildi ama acaba özel ders verdiğim öğrencilerden biri miydi?"
Xu Yinong içinden geriye doğru saymaya başladı. On saniye içinde annesi hatırlamazsa ona ipucu verecekti.
Tam o anda annesi ellerini çırptı ve heyecanla konuştu.
"Aaa! Bu, babanın eski meslektaşı Lao Tu’nun kızı değil mi? Ortaokuldayken bizim evde İngilizce özel ders alıyordu!"
Xu Yinong sahte bir şaşkınlıkla "Ooo~" diye tepki verdi.
Annesi Tu Xiaoning’e bir kez daha bakmadan edemedi.
"Vay be, bu kız ne kadar güzel olmuş! Şimdi de DR Bankası'nda çalışıyor ha, gerçekten harika." Daha dikkatlice baktıkça daha da hoşuna gitmişti. "Acaba bir sevgilisi var mı?"
Xu Yinong tam zamanında ortaya bir cümle attı.
"Sevgilisi yoksa ne olacak ki?"
Annesi hemen cevap verdi.
"Kuzeninle tanıştıracağız tabii! O, Bankacılık Denetleme Kurumu'nda çalışıyor, bu kız da bankada! Tam birbirlerine uygunlar! Üstelik aynı yaş grubundalar, ortaokulda da aynı okuldaydılar. Yaşları denk, ortak konuları da olur. Ailelerini de tanıyoruz. Annesi ve babası muhasebeci, ikisi de makul insanlar, karakterleri düzgün. Bu gerçekten olabilir!"
Annesi öyle bir havaya girmişti ki, sanki hemen gidip kıza "Sevgilin var mı?" diye soracak gibiydi.
Mükemmel!
Xu Yinong, işin yarısını hallettiğini biliyordu. Biraz daha gaz vermek için sordu.
"Peki, hala ailesiyle bir irtibatın var mı?"
Annesi biraz düşündü.
"Baban eski işinden ayrıldıktan sonra pek görüşmedik. Ama evlerini biliyorum, bizim sokakta oturuyorlar. Annesi sık sık şu pazara gidiyor. O pazar bizim eve de yakın, ben de ara sıra uğruyorum. Orada birkaç kez görmüştüm. Denk gelirsem sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıp bir yoklama çekebilirim."
Harika!
Xu Yinong annesine başparmağını kaldırarak "Anne, sen harikasın." dedi.
Annesi keyifle gülümsedi.
"Tabii ki!" Tekrar Tu Xiaoning’e baktı, sanki onu çoktan gelinleri olarak görüyormuş gibiydi. Oldukça aceleci bir yapıya sahip olduğu için fırsatı kaçırmak istemiyordu. Mırıldanarak kendi kendine konuştu.
"Bence bu işi fazla uzatmamak gerek. Bugün pazara gidip şansımı deneyeceğim. Eskiden genelde iş çıkışı oraya uğrardı."
Xu Yinong da hemen onu onayladı.
"Evet, ne kadar erken o kadar iyi!"
Fakat annesi birden duraksadı. Kendi kendine endişelenerek kızına döndü ve omzuna dokundu.
"Ama ya kuzenin yine görüşmek istemezse?"
Xu Yinong bu sırada arkasını dönmüş, sessizce Ji Yuheng’e bir mesaj atıyordu.
<Hızlı davran! Benim kısım tamam! Geri kalanı sana kalmış, abi!>
Sonra annesine döndü, hafifçe gülümsedi ve biraz da alaycı bir ifadeyle,
"Kim bilir, belki bu sefer kabul eder?" dedi.
İkinci Bölüm: Görücü Usulü Tanışma
O hâlâ aceleci, dikkatsiz ve sakardı. Kimi zaman yemek kartını doldurmayı unutuyor, kimi zaman çay ocağında kazara hem onun hem de iş arkadaşının elini yakıyordu. DR Bankası'nda onunla birkaç kez karşılaşmasına rağmen, Tu Xiaoning sanki onu tamamen unutmuş gibiydi. Belki de başından beri hiç önemsememişti. Ama yine de aynı insandı. Yalnızca eskisi gibi gülümsemiyordu. Bir zamanlar sahip olduğu o güven dolu ışığın kaybolduğunu fark etti.
Teyzesi annesiyle konuşunca, Ji Yuheng ona WeChat’ten arkadaşlık isteği gönderdi. Ama Tu Xiaoning kabul etmedi.
O, sabırla bekledi. Zaten ondan önce başka biri merak edip soracaktı.
Gerçekten de teyzesi kısa sürede ona mesaj attı.
"Kızı ekledin mi?"
Ji Yuheng, "Evet, ama kabul etmedi." diyince teyzesi inanmadı.
"Kesin eklemedin! Sana söylüyorum, bu amcanın eski meslektaşının kızı. O kız ortaokulda benden özel ders aldı ama siz en iyi öğrenciler tarafından dışlandı, bu da kalbini kırdı ve bir daha hiç gelmedi. Bu konuda hep suçlu hissettim. Diğerlerini bilmem ama bu kızla mutlaka görüşmelisin."
Ji Yuheng hafifçe gülümsedi ama sadece sakin bir şekilde cevap verdi.
"Teyze, olan biteni bilmeden herkesi suçlama. Onu dışlayanlar arasında ben yoktum."
Teyzesi diretmekten vazgeçmedi.
"Ne olursa olsun, bu kıza kesinlikle bir şans vermelisin!"
Ji Yuheng aslında bunu dört gözle bekliyordu, ama görünürde naz yaparak,
"O benim ekleme isteğimi kabul etmiyor bile." dedi ve teyzesine ekran görüntüsünü gösterdi.
Teyzesi derhal kendi telefonunu çıkardı.
"Öyleyse annesini arıyorum!"
Ji Yuheng telefonunu geri alırken, teyzesinin ne kadar tatlı olduğunu düşündü.
Aradan çok geçmeden haber geldi, Tu Xiaoning görüşmeyi kabul etmişti.
Buluşma cumartesi günüydü. Ji Yuheng, bu haberi aldığı andan itibaren neredeyse hiç uyuyamadı.
Sonunda cumartesi geldi. Tu Xiaoning de geldi.
Xiaoning görüşmede geçmişini dürüstçe anlattı... Onun görücü usulü tanışmalardan hoşlanmadığı çok açıktı. Ama yine de eski neşeli, dik başlı ve özgür ruhlu hâline dönmüştü.
Geçmişte yaşananları hatırlıyor muydu yoksa bilerek mi görmezden geliyordu, bilmiyordu. Ama en azından hâlâ onu hatırlıyordu. İşte o zaman, öğrencilik yıllarında ünlü olduğu için ilk defa şükretti. Bu sayede tüm bu yıllar boyunca onun hafızasından tamamen silinmemişti.
Ama o bilmiyordu ki aslında o Japon mutfağını pek sevmezdi. Buluşma yerini "Kikugawa" olarak belirlemesinin tek sebebi, burada "Cicada Whisper" (Ağustosböceği Fısıltısı) adlı bir özel odaları olduğunu bilmesiydi.
Cicada Whisper... "Cicada Rain" (Ağustosböceği Yağmuru) ile yalnızca bir harf farkı vardı. İşte bu, onların kesişme noktasıydı ve yeniden buluşmalarının başlangıcı olmalıydı.
Kasıtlı olarak ona iki iyilik borcu olduğunu söylemişti. Aslında tek istediği, onunla tekrar kesişen yollarının devam etmesiydi. Kikugawa’dan çıktıktan sonra bilerek onun şemsiyesine sokulmuş, kendisini otoparka kadar götürmesini istemişti. Bunun tek sebebi, onunla yalnız kalabileceği birkaç dakika daha yaratmaktı. Ve tabii ki onu bizzat eve bırakmak istemişti.
Arabada radyo dinlerken, kadının konuşkanlaştığını fark etti. Yüzünde beliren gülümseme, onun içinde sıcak bir his uyandırıyordu. Güneş gözlüklerinin arkasından, onu sessizce izledi. Kadının en ufak yüz ifadesine bile dikkat kesilmişti. Farkında olmadan dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Sonra, fark ettirmeden, yavaşça frene dokunarak hızını düşürdü...
Gençliğindeki özgüveni kalmamıştı belki ama hâlâ kendine has bir çekiciliği vardı. Mesela bir düğüne katıldığında çevresindeki erkeklerin ilgisini çekmeyi başarıyordu. Ama sosyal becerileri zayıf mıydı yoksa sadece fazla naif miydi, bilemiyordu. Çünkü biri onunla sohbet etmeye çalıştığında, nasıl nazikçe geri çevireceğini bilmiyor, mecburen karşılık veriyordu. Karaokede, biri ona doğrudan asılmaya başladığında bile şaşkınlık içinde telefonunu uzatıp WeChat’ini taratmasına izin vermişti.
Eğer niyeti kötü biriyle karşılaşsaydı, onu kandırıp götürmeleri işten bile değildi. O yüzden müdahale etti. Erkekler arasında bazı durumları çözmek için uzun uzun konuşmaya gerek yoktu. Bazen sadece bir bakış veya tek bir cümle yetiyordu. Finans sektörünün karmaşık ilişkileri içinde ayakta kalmayı başaran Song Jiangliu da aptal değildi. Mesajı hemen aldı ve geri çekildi. O günden sonra bir daha asla kadının dünyasında görünmeye cesaret edemedi.
O dönem, başka bir A Üniversitesi mezunlar buluşmasına katıldı. Orada, DR Genel Merkezi’nin başkan yardımcılarından biriyle tanıştı. Bu kişi ondan oldukça etkilenmiş ve kendisini DR’ye katılmaya davet etmişti. Tekrar tekrar düşünmesini söylemiş, hatta ailesini göz önünde bulunduruyorsa, DR’nin C Şehri şubesinde kalabileceğini belirtmişti. Hatta hangi pozisyonda çalışmak istediğine bile kendisinin karar verebileceğini söylemişti.
"Senin aile durumunu biliyorum. Eğer bankaya girersen, gelir seviyen de artar. Böylece annenin tedavi masraflarını dert etmene gerek kalmaz."
Onun yaşı için banka sektörü, kesinlikle meydan okunmaya değer bir alandı. Bankadaki maaşlar, mevcut işine kıyasla çok daha iyi olacaktı. Üstelik çalıştıkça kazancı da artardı. Ve evet, paraya gerçekten ihtiyacı vardı. Ama annesi de ona muhtaçtı. Eğer bankaya girerse, işine daha fazla zaman ayırması gerekecekti. Bu da hem annesine yeterince bakamaması hem de işte tam anlamıyla verimli olamaması demekti. Böylece her iki tarafta da başarısız olma riski vardı. Bu yüzden hemen yanıt vermedi. Karar vermekte zorlandığı için uzun süre düşündü.
Ta ki DR’nin birinci genişleme departmanında sorunlar patlak verene kadar... Finansal düzenleme kurulu soruşturma başlattığında, Xiaoning de istemeden olayın içine sürüklenmişti.
O gün, sorgu odasının dışından onun bitkin ve umutsuz halini gördüğünde, bu sektörün onun için ne kadar acımasız olduğunu anladı. O, hâlâ saf ve tertemizdi. Entrikalardan bihaberdi, kurnaz değildi, kendini korumayı bile bilmiyordu. O gün arabasında hıçkırarak ağladığında, dünya bir anda kararmış gibi hissetti. O an, onun her gözyaşıyla birlikte kendi kalbinin de paramparça olduğunu fark etti.
Meğer onun geçmişteki o neşeli, kendine güvenen hali; bu acımasız dünya tarafından elinden alınmıştı. Muhtemelen ne zaman kaybettiğini kendisi bile bilmiyordu.
Çok üzgündü, yorgundu ama pes etmiyordu.
Neyse ki, o inatçı ruhunu hâlâ kaybetmemişti. Tıpkı gençliğindeki gibi...
O gece, DR’deki üst düzey yöneticiyle doğrudan iletişime geçti.
Karşı taraf hem sevinmiş hem de şaşırmıştı. "Ne oldu da birden karar verdin?"
Sadece gülümseyerek, "Sonuçta ben de sıradan biriyim. Para için boyun eğdim." dedi.
Karşısındaki de hafifçe gülümsedi. "Peki, A Şehri’ndeki genel merkeze mi geleceksin, yoksa C Şehri’nde mi kalacaksın?"
"C Şehri'nde kalacağım."
Sanki beklediği bir cevaptı. "Yuxheng, sen tam bir hayırlı evlatsın. Peki, hangi departmanı istediğini düşündün mü?"
"Kararımı verdim."
"Oh? Hangisi?"
"Birinci Genişleme Departmanı."
Karşı taraf bir an duraksadı. "Orası pazarlama bölümü ve yeni büyük bir kriz atlattı. Şu an tam bir kaos var. Kolay bir iş olmayacağını biliyorsun, değil mi?"
Camın önünde durarak sadece, "Biliyorum ve kararımı verdim." dedi.
Eğer yıllar sonra onunla karşılaşmak kaderiyse, o zaman bu karmaşık dünyada kendi kızını bizzat eğitmeye karar vermişti. Eğer onun büyümesi acılarla dolu olacaksa; o zaman onu bizzat koruyacak, başkalarının ona zarar vermesine asla izin vermeyecekti.
Bundan sonraki hayatında o acı çekerse onunla birlikte acı çekecek, mutlu olursa onunla birlikte mutlu olacaktı. Hayat ne getirirse getirsin, yanında olduğu sürece o hâlâ gençliğinde kalbine kazınan o sönmez ışık olacaktı.
Yaa ne kadar sabırlı ve aşık🥰 gerçek hayat algılarımızla oynuyor bu ji yuheng
YanıtlaSil