This Marriage Is Bound To Sink Anyway 44. Bölüm (Türkçe Novel)


Carsel'in dudakları boynundan göğsüne doğru ilerledi, sanki iz bırakmak istermiş gibi dudakların değdiği her yeri birkaç kez sertçe ısırdı ve emdi. 

O anda iri elleriyle göğüslerinden birini nazikçe kavradı ve dudaklarını parmaklarının arasından taşan şehvetli ete bastırdı. Aşağıya doğru uyguladığı kuvvet o kadar güçlüydü ki kalçaları ve iki yana açılmış bacakları yarı havada asılı kaldı.

Ines, sanki acı çekiyormuş gibi hafifçe kaşlarını çatarak Carsel'in başını tuttu. Göğüslerini ezercesine sıkması, meme uçlarını işkence ediyormuş gibi büküp sıkıştırması, hatta onları yutar gibi emmek aşırı tahrik ediciydi.

Adamın iri bedeninin ona yapıştığını, göğüslerini ısırdığını görmek bile başını döndürmeye yetiyordu.

İlişkileri boyunca gereksiz derecede ısrarcı olan kendisiydi ama tek başına bununla mücadele etmesinin imkansız olduğunu anladı. Bunun bir ölçüde önlenmesi gerekiyordu.

“Ca... Carsel... Bunun dışında...”

"Göğüslerin dışında mı? Bacaklarının arası olur mu?" diye sordu. Ona bakarken meme ucunun yarısı hâlâ ağzındaydı.

Yüz ifadesi üniforma giydiği zamanki kadar sert ve dümdüzdü ki bu, ağzında göğüs olan biri için çok tuhaftı.

Heykel gibi yakışıklı yüzü, açık ağzı ve tükürükle parlayan meme uçları bir rüya gibiydi. Dünyanın en saçma ve iğrenç rüyası... Sonra Ines aniden Carsel'in ne sorduğunu fark etti ve şaşkınlıkla başını salladı.

"Hayır, hayır-."

Bu sırada Carsel'in göğsüne yapışan dudakları aniden yukarı doğru hareket etti ve ayrım gözetmeksizin çenesine, yanağına, burun köprüsüne ve alnına öpücükler kondurdu.

"O zaman neresi..?"

"Carsel, senin yüzünden, ah, o kadar sersemledim ki... konuşamıyorum."

"Az önceki öpücükte özellikle hoşlanmadığın bir şey var mıydı?"

"...Bunu gerçekten kontrol edecek misin? Hayır, yani... Carsel... Ah, bekle."

Carsel dudaklarını köprücük kemiğinin üzerinden çekti. Bacakların arasındaki şiddetli baskı hâlâ oradaydı ama en azından ağzı dinliyormuş gibi görünüyordu.

Gerçekten durduğunu görünce bir an konuşamadı. Ta ki yeniden kuvvetle sürtünmeye başlamasıyla ağzından kaçan iniltiyi zar zor yutmayı başarana kadar.

"Bu şeyi... yapmak zorunda değilsin."

"Neden bahsediyorsun?"

"Zevk almamı sağlamaya çalıştığını biliyorum."

"Çünkü henüz moda giremedin."

Daha ne olduğunu anlayamadan parmaklarını temastan dolayı hassaslaşan meme uçlarının üzerinde gezdirdi. 

"Ve bunun kötü bir şey olduğunu sanmıyorum."

"Hah, yani bana iyi hissettirmeye çalışıyorsun."

“Anlamıyorum... yani seni iyi hissettirmemem mi gerekiyor?”

Parmakları bir an için gerildi, sonra Ines'in göğsünü sıkıca kavradı ve uçlarını sertçe çekiştirdi.

"Zevk almaktan hoşlanmıyor musun?"

"...Ben... sapık değilim..."

“Meme uçlarına bu şekilde dokunulmasından hoşlanman sapıklık değil, Ines.”

“Hayır, kastettiğim bu değildi. Yani ben bir sapık değilim, bu yüzden iyi hissettiren şeylerden nefret etmiyorum...." iç çeker.

“Yani meme uçlarını çekmemi seviyor musun?”

"Ne?"

"Bu iyi hissettiriyor mu?"

Carsel ciddiyetle sordu ve sanki gerçekleri bulmaya çalışıyormuş gibi bir kez daha meme ucunu sıktı. Asla alay eder bir tavrı yoktu, bir dergi için anket yapıyormuş gibi hissettiriyordu.

Ines ona şaşkınlıkla bakarken hafifçe kaşlarını çattı ve tekrar sordu.

"Hoşuna gidiyor mu gitmiyor mu?"

"...Neden soruyorsun?"

"Aklımda tutmak için. Hoşuna gitmiyorsa bir daha yapmayacağım."

"Ne yaparsan yap sorun değil demiştim."

"Sorumun cevabı bu değil. Hoşuna gidiyor mu gitmiyor mu?"

"Gerçekten bunun bir önemi yok..."

Düşününce, sürekli meme deyip duruyordu. Bu müstehcen sözleri kalın bir sesle defalarca söylediğine inanamıyordu.

Meme ucu meme ucudur... Meme ucu demeyecek de ne diyecek... ama yine de doğru gelmiyordu... Ines'in yüzünde şaşkın bir ifade belirdi.

Tabii ki veliaht prenses olarak geçirdiği ilk hayatında Oscar'ın yaptığı tüm o saçmalıklarla ve bu saçmalıklar arasında söylediği tüm o edepsiz şeylerle kıyaslanamazdı bile ama bunun nedeni Oscar'ın ruh hastası olmasıydı. Yaptığı, söylediği, düşündüğü tüm her şey hasta zihninden kaynaklanıyordu...

O hayatı yaşadığı döneminde bile günlük hayatında olup biten her şeyi sanki başka bir dünyada oluyormuş gibi düşünüyordu. Her ne kadar bir uçurumda olsa da bu, sıradan dünyada asla olmayacak bir şey gibi geliyordu. O bir deliydi ve böyle iğrenç şeyler yapıyordu...

Ama Carsel Escalante kesinlikle deli veya ruh hastası bir insan değildi. Pislik olsa bile normal insan kategorisine giren bir pislik değil miydi? Carsel Escalante, Santalaria yolunun ortasında binlerce kez 'meme ucu' diye bağırsa bile Oscar'ın seviyesine ulaşamazdı.

Ama perişan durumdaydı...

Dünyadan izole olarak geçirdiği dönem nedeniyle bir anlamda direnci zayıflamıştı. Yüzü kızardı ve başını salladı.

"Sen, me... ah, öyle şeyler söyleme..."

"Ines, bana yapmamam gereken o kadar çok şey söylüyorsun ki."

Carsel sanki dertliymiş gibi mırıldandı.

"Hoşuma gitmezse yapmayacağını söylemiştin."

"Biliyorum. Bundan sonra başka bir şekilde sesleneceğim."

"...Göğüslerim senin köpeğin mi? Neden illa ki seslenmek zorundasın? Hayır, değiller, neyse unut gitsin..."

"Ruh halin yine kötüleşiyor..."

Yüzünde ciddi bir ifadeyle yine Ines'i gözlemliyordu, bu da duygularını karmaşıklaştırıyordu.

Aşağıda ereksiyonu hala pantolonunu zorluyordu. Kalçalarını oynatıp kendini ona bastırmaya çalıştı ama iri eli tekrar belini kavradı ve onu aşağı çekti.

"Bir şeyden zevk aldığını söyledin diye sapık olmazsın Ines."

"..."

“Ama ben senin zevk almanı sağlamamalı mıyım?”

Alışılmadık derecede doğru olan kısa çıkarımı onu bir kez daha şaşırttı. Ayrıca Ines'e baskı yapan bakış onu bir şeyler söylemeye zorlar gibiydi.

Bu sayede Ines, direkt olarak konuştu.

"...Çünkü bunun çocuk sahibi olmakla hiçbir ilgisi yok.”

Verdiği cevap karşısında Carsel bir an sessiz kaldı.

Sessizlik onu bir kez daha çıkmaz sokağa sürükledi.

“Carsel, samimiyetin için teşekkür ederim. Ama bu evliliği en başından beri isteme..."

“—Yine başladın.”

Papağan gibi aynı şeyi tekrarladığını fark eden Ines konuyu hemen değiştirdi.

"İyi bir kişiliğim yok ve..."

“—Sadece dışarıdan görünen bu, o yüzden sorun değil.”

Lafa başlar başlamaz sözü kesilen Ines sessizce Carsel'in ifadesini inceledi. 

“Babana düğünün on beş gün içinde yapılması için mektup gönderen bendim. Sonra da on beş gün boyunca azarlandım.”

"..."

“Sonuçta bu evliliği ben de istedim Ines Balestena.”

"..."

"Birbirimizi sevip sevmememizin hiçbir önemli yok. Bu evliliği ikimiz de istedik, her şey bundan ibaret."

Yüzü hala ifadesizdi.

"Ve sen bunu kabul etmek istemiyorsun."

"Uzun süre bundan kaçmaya çalışan sendin. Başka seçeneğin yoktu..."

"Evet. Aynen öyle."

"..."

"Bu evliliği sadece senin istediğin bahanesiyle beni istediğini yapmaya zorlama gibi bir alışkanlığın var."

Hazırlıksız yakalandığını hisseden Ines'in yüzündeki sahte sakinlik kayboldu. Carsel gülümsedi.

"Ayrıca tabii ki seni istedim."

"..."

"Kötü kişilikleri olan kadınları severim."

Kısa bir gülümsemeydi bu. Carsel, Ines'in belini tutan ellerini bacaklarının arasına kaydı ve onu hafifçe kavradı.

Bu beklenmedik hareketi karşısında irkilen Ines hafifçe titredi. Onu sakinleştirmek istercesine omzunu öptükten sonra bacaklarının arasındaki çıkıntılı hassas tepeyi buldu. Okşar gibi bastırdığında bu sefer daha fazla titremesine neden oldu.

Sürtünme nedeniyle zaten hassas hale gelen klitorisi, en ufak bir dokunuşa bile duyarlıydı. Ağzının kenarları yukarı doğru seğirdi.

"İçerisi çoktan ıslanmış gibi görünüyor."

Ines ağzını kapatıp kaçmak istercesine başını çevirince Carsel dudaklarını açıkta kalan yanağına bastırdı.

"Kontrol edebilir miyim?"

"...Ya hayır dersem?"

"Eğer çocuk yapacaksak bunu zaten yapacağız.”

Bir şey söylemeden ona baktı. O kadar ciddi değildi ama hoşlanmadığını belli etmeye yetiyordu.

Daha sonra klitorisini okşayan parmaklar birdenbire içine girdi.

"Carsel..! Kes şunu, ahh..!"

Şimdiden sırılsıklam olmuştu, kendini çırılçıplak hissetti. Parmak sanki iç duvarlarını genişletiyormuş gibi daha derine daldı ve ardından başka bir parmak daha içine girdi. Oldukça kolay kabul ettiği ilkinden farklı olarak, ikinci parmağı içeri sokmak daha fazla dirence neden oldu.

Parmakları içinde yavaşça hareket ettirdiğinde Ines ona kıpkrmızı bir yüzle baktı.

“Ines, sen sapık değilsin.”

"Ah..."

“Kendini iyi hissetmeni sağlayan şeylerden bu kadar nefret etmemelisin. değil mi?"

Yorumlar

  1. Aman aman n olaylar.. Her şey tmm da inese ne çok konuşuyor karışıyor ya hem olsun bitsin istiyor hemde dokunılmadan olsun çok zorr..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor kadın cidden bozdu tüm büyüyü 😅

      Sil
  2. 🧿NAZAR BONCUĞU🧿30 Temmuz 2024 14:04

    Ines hayatım, gerdek gecende de Oscar'ı düşünmezsin değil mi?
    Carsel de sağolsun acısını çıkarıyor...😅😅😅
    Çeviri için öpüldün admin😘😘

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim nazar boncuğum muckkk 😘

      Sil

Yorum Gönder