MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 197. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


"Balbon'da saklanan bütün adamların izini sürdük. En azından burada kaldığınız süre boyunca, aynı şey bir daha olmayacak.”

"Bundan nasıl emin olabiliyorsunuz?"

Yurixion ona güvensiz gözlerle baktı.

"Ejderler kendilerini rahip kılığına sokabiliyorlarsa, seyyar satıcı, paralı asker veya gezgin ozan kılığına da girebilirler. Burası gibi yerlerde saklanan daha fazla canavar olabilir..."

“Ziyaretçilerin kimlik kartları titizlikle kontrol ediliyor.”

Rahip sözlerini biraz sinirli bir şekilde kesti.

“Beş yıl içinde bu şehre yerleşen tüm vatandaşları da inceledik. Tüm şüpheli kişiler kontrol edildi, bu yüzden içiniz rahat olsun."

Max rahibin yüzüne baktı. Onun hakkında fazla bir şey bilmiyordu ama aceleci kararlar veren biri olmadığını biliyordu. Bu kişi sorun olmadığını söylüyorsa, o zaman gerçekten sorun yoktu. Ancak şüpheler tamamen ortadan kalkmadı. 

"Beş yıl içindeyse... bu, ejderlerin birkaç yıldır insan kılığında Balbon'da saklandıkları anlamına mı geliyor?" diye sordu kesin bir tonda.

Rahip cevap vermedi. Ancak Max, sessizliğindeki yanıtı kolayca okuyabiliyordu. Aniden omurgasından aşağı bir ürperti indi. İblisler, Tanrı'nın hizmetkarları gibi davranarak kaç yıllarını Büyük Tapınak'ta geçirmişlerdi?

“Ee, bu nasıl olabilir? Rahipleri nasıl kandırabilirler...”

"Max!"

Max ani sesle başını çevirdi. Sidina ve Garrow ara sokağa doğru koşuyorlardı.

"Ne oldu? İkiniz birden ortadan kaybolunca ne kadar şaşırdım biliyor musun? Bence bu bölgede bir çeşit illüzyon büyüsü olmalı. Birden sokağı göremedim..."

Çılgınca gevezelik eden Sidina, yerde yatan ejderin cesedini görünce ağzını kapattı. Durumu hemen anlamış gibi solgun bir yüzle koşarak Max'i kontrol etti.

"Max, iyi misin? Yaralandın mı...”

"Ben iyiyim. Hemen peşimden gelen Yurixion sayesinde tek bir saç telim bile zarar görmedi.” dedi koluyla canavarın kanını yüzünden silerken. Bu sözlerin doğru olduğunu doğrulamak istercesine bedenini inceleyen Sidina, Kuahel'e döndü.

"Bu nasıl oldu? Lord Leon neden buradasınız? Balbon'un ortasında bir canavar nasıl belirir...”

"Açıklama yapmakla yükümlü değilim."

Soru yağmuru hoş karşılamayan rahip, soğuk bir tavırla onun sözünü kesti.

"Merakınızı kendi başınıza giderin."

Sonra temizliği astlarına bırakarak, aniden ara sokakta kayboldu. Şaşkın bir ifadeyle arkasından bakan Sidina, başını diğer rahiplere çevirdi. Ama onlar da nazikçe açıklamaya istekli görünmüyorlardı.

Canavarın cesedini bir anda yakan paladinler hemen Kuahel'i takip ettiler. Sessizce arkasına bakan Yurixion küçük bir homurtu çıkardı.

“Rahip kılığına girdikleri öğrenilirse kilisenin prestiji düşer. Bu yüzden mümkün olduğunca sessizce halletmeye çalışacağım."

Max dalgın bir bakışla ejderin kalıntılarına baktı. Canavarların Osiria'nın büyük tapınağından büyülü taşları çalabilmelerinin nedeninin, içeriden bir işbirlikçi olması olabileceğini düşündü. Eğer öyleyse, bu, canavarın en az dört yıldır Büyük Tapınak'ta rahip olarak hareket ettiği anlamına geliyordu. Aniden, eski Katolik baş rahibinin ziyafet salonundan dışarı fırlaması aklına geldi. Balto Tarikatı aracılığıyla Osiria Tapınağı'na sızmış olabilirler miydi?

Eğer durum buysa, Katolik rahipler de Secto'nun büyülü taşını kaybetme sorumluluğundan kaçamayacaklardı. Bu gerçeği iyi kullanan papa, rakiplerinin saldırılarını etkili bir şekilde engelleyebilecekti.

Gün ortasında bu tür düşüncelere dalmışken sokağın dışından boğuk bir ses duydu. Ejder tarafından yapılan illüzyon büyüsü ortadan kalkınca bazı insanların kafası karışmış gibi görünüyordu. Garrow arkasını döndü.

"Şimdilik Büyük Tapınağa geri dönmek istiyorum."

Hemen sokaktan çıkıp vagona bindiler. Bir süre sonra araba hareket ederken, ağzını kapalı tutan Sidina asık suratla konuştu.

"Üzgünüm. Dışarı çıkmaya ben istedim...”

“Sidina'nın suçu değil. Canavar bir rahip kılığına girmişti. Bana herhangi bir zamanda saldırabilirlerdi.”

"Ama neden Max'i hedef aldılar?"

Sidina anlamamış gibi kaşlarını çattı. Max yüzünde düşünceli bir ifadeyle yere baktı ve küçük bir iç çekti.

"Golem büyüsünü elde etmeye çalışıyor olmalılar."

Aklına başka bir sebep gelmiyordu. Uzun bir süre sonra ağır sessizliği dağıtan Garrow kararlı bir tonda konuştu.

"...Şimdilik eskort sayınızı artırmak daha iyi olur."

"Gerek yok. Sör Leon, Balbon'da saklanan canavarın sonuncusu olduğunu söyledi."

"Söylediklerine nasıl inanabilirsiniz?"

Yurixion keskin bir tonda konuştu.

“O bilinmeyen bir adam! Bu durum da öyle! Büyük Tapınakta canavarların saklandığını uzun zamandır biliyor olmalı. Ama şimdiye kadar çenesini kapalı tuttu."

Konuştukça, Yurixion'un ses tonu daha da öfkelendi.

"Buna asla göz yummayacağım. Lord Calypse'e bir rapor sunacağım ve Büyük Tapınağı resmen protesto edeceğim."

"Ben Riftan'a söyleyene kadar..."

"Elbette söylemeliyim!"

Yurixion keskin bir bakış attı.

“Neredeyse başınız belaya giriyordu! Lord Calypse de bunu bilmeli.”

Max şaşkın bir ifade takındı. Yurixion'un durumu ne kadar abartacağı konusunda endişeliydi.

“O zaman... kendim açıklayacağım. Sadece akşama kadar bir şey söyleme.” dedi ciddiyetle.

"Üzgünüm hanımefendi. Lord Calypse karısının gün içinde ne yaptığını sorarsa, cevap vermekten başka çaremiz yok.” dedi Garrow özür diler bir yüzle. Max onları biraz daha ikna etmeye çalıştı ama kararlı ifadelerini görünce teslimiyetle içini çekti.


***


Bir eliyle gömleğinin boynunu sıkan düğmesini çözdü ve sinirli bir ifadeyle masanın etrafına bakındı. Salon o kadar parlak bir şekilde aydınlatılmıştı ki, hava binlerce mumun ısısıyla bunaltıcı bir hal almıştı.

Burnuna dolan tatlı şarap kokusuyla kaşlarını çatarak uzun masayı çevreleyen prenslerin yüzlerine baktı. Kral Ruben gösterişli konuşmasıyla prensleri kızdırıyor, Livadon Lordu ise sıkıntılı bir yüzle kadehini kafasına dikiyordu. Ama Riftan, adamın masada konuşulan her kelimeyi dinlediği gerçeğine servetiyle bahse girebilirdi.

Livadon'un yaşlı aslanı, anlaşma tehlikedeyken yeni papanın yanındaymış gibi görünse de, papanın otoritesi istikrara kavuşunca kısıtlayıcı bir tavır takındı. Muhtemelen içinden hesaplar yapıyordu.

VI. Heimdall da aynı şekişde tavrını değiştirdi. Papa'ya, tartışmakta bu kadar ısrarcı olan biri için inanılmaz olan dostça bir şekilde davrandı. Durum aleyhine döndüğünde, kendisini hemen Yedi Millet Konseyi'nin ateşli bir destekçisi ilan etti.

Gerçekten de küstahça bir tutum değişikliğiydi. Fikrini gerçekten değiştirdiğini kimse düşünmedi ama adam da hiç umursamıyor gibiydi.

"Düşündüğümden daha zeki birine benziyorsun."

Kuzey'in liderini sessizce gözlemlerken, arkasından sakin bir ses duydu. Riftan başını çevirdi. Sejour Aren gelip yanına oturdu ve bir sandalye çekti.

“VI. Heimdall. Ne zaman barış anlaşmasını bir eline alıp sanki her an bozacakmış gibi sallasa, kendini dezavantajlı durumda bulduğundan, nasıl da soğukkanlı bir yüzle yön değiştirdiğine bir bak. Balto Konfederasyonu temsilcisini arayıp büyük bir ödül verdiklerini duydum.”

Riftan tek kaşını kaldırdı.

"Her an isyan etmeye hazır olduğunu beyan eden bir insana ödül mü verildi?"

"Konfederasyonun antipatisini kışkırtmaktansa onları ikna etmenin daha iyi olduğuna karar vermiş olmalılar. İçten içe onu parçalamak istiyor olmalısın ama sebepsiz yere kızarsan bu Balto'nun iç çatışmasını daha da derinleştirmez mi?

"Kral VI. Heimdall bile Barış Yasası için minnettar olmalı."

Riftan alaycı bir şekilde konuştu.

"En azından anlaşma sürdürüldüğü sürece, Balto Konfederasyonu bir bağımsızlık savaşı yürütemeyecek.”

"Tam da istediğin gibi." dedi Sejour kararlı bir şekilde. Riftan hiçbir şey söylemedi ve bardağı dudaklarına götürdü. Ona dikkatli gözlerle bakan Aren, bir kahkaha attı.

“Yeni papa ne yaptı bilmiyorum ama Katolik rahipler sessizleşti. Bir şekilde, Papa'yı seçim sahtekarlığıyla suçlama fikri kamuoyuna yayılmadı. Ayrıca anlaşmaya karşı çıkan güçlerin başındaki VI. Heimdall'ın tüm dişlerini çektiler, bu yüzden önümüzdeki birkaç yıl sessiz kalacaktır."

Sanki saçmalıyormuş gibi hafif bir şekilde konuşan adam, aniden sesini alçalttı.

"Ama uzun sürmeyecek."

İçki bardağına bakmakta olan Riftan, ona döndü. Sejour yavaşça konuştu.

"Bunu sen de biliyorsun. Sadece bir süreliğine geri duruyorlar. Bir gün bu tehlikeli ip yürüyüşü sona erecek. Geçici bir süre sağladınız.”

"…Ne demek istiyorsun?"

"Bu, gerçek barış istiyorsanız, yedi krallığı tek bir krallıkta birleştirmeniz gerektiği fikrine bir dereceye kadar katıldığım anlamına geliyor."

Riftan bir kahkaha attı. Çevredeki gürültü ve adamın tavrı çok kaygısız olduğu için kimse konuşmalarını dikkatle dinlemedi ama bu, diğer hükümdarların kulaklarına ulaşırsa heyecan yaratabilecek bir sözdü. Son birkaç haftanın sıkıntılarını boşa çıkaracak bir şeyler söyleyen adama uyarı niteliğinde bir bakış attı.

"Bu, bir Uigru enkarnasyonunun söyleyeceği bir şey değil."

“Bu unvanın omuzlarımı kabartmadığını söylersem yalan söylemiş olurum.”

Gözlerini kırpıştırdı ve başını salladı.

“Ama dürüst olmak gerekirse, Konsey'in Uigru isimlerini onların beğenisine göre kullanmasından hoşlanmıyorum. Barış Anlaşmasının gücünü korumak için uzun zamandan beri bir araç olarak kullanılıyor. Bunu sen de yaşamadın mı?”

Riftan yüzünü hafifçe buruşturdu. Croix Dükü'ne savaş ilan ettiğinde, Kral Ruben'in Konsey'le ona nasıl baskı yaptığını hatırladı.

O da biliyordu. Barış antlaşması, mevcut rejimi sürdürmenin bir yolundan başka bir şey değildi. Bu istikrarsız düzen bir gün çökecekti. Vaktini faydasız şeylere harcıyordu.

'Öyle olsa bile...'

Aklına, eşinin savaş alanında kan ve toz içinde yürüdüğü görüntüsü geldi. Bir daha böyle bir şey görmemek için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Hayatının geri kalanında çalkantılı denizin önüne kumdan kale yapmak gibi aptalca bir şey yapmak zorunda kalsa da fark etmezdi.

SONRAKİ BÖLÜM

Yorumlar

  1. Çeviri için çook teşekkürler 🥰

    YanıtlaSil
  2. Bölüm için çok çok çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Çeviri için teşekkürler…

    Ve hala maxinin gerizekalı aman riftana söylemeyin çırpınışlarını okuyoruz. Kaçıncı bölüme geldi kız bir gıdım ilerlemedi şu tehlikede olma halinde haberdar etme ve her söylenene inandığını gösteren konuşmalar yapmaması gerektiğine dair… yazara daha ne kadar sövcem bilmiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ömgnsdfmgndkgn haklısınız valla... maxi'nin pollyannacılık oynamasına bazen deli oluyorum. kızım manyak mısın nesin yani, 10 yıldır riftanı fırsat buldukça cezbetmeye çalışan kadına bile en sonunda acıdı ya daha ne diyim.

      Sil

Yorum Gönder