How to Hide the Emperor's Child - 29. Bölüm (Türkçe Novel)


Kaizen hemen Astelle’i suyun üstüne çekti. Astelle öksürdü ve yuttuğu suyu çıkardı. Yere yayılmış kar suyla birlikte kaybolmuştu. Uzaktan bakıldığında karlı bir tarlaya benziyordu ama burası tarla değil göldü. Üstü donmuştu ve karla kaplanmıştı.

Sudan çıkmış Astelle titreyerek ona bakıyordu. Kaizen elini uzattı. “İyi misin?”

“Evet… Majesteleri, teşekkür ederim.”

Astelle onun elini tuttu. Suyla ağırlaşan elbisesi sarkıyordu. Kaizen ayağa kalkmasına yardım etmek için onu tutup çekti.

“Gelmeseydin çok kötü olurdu, Teşekkürler.”

Astelle sadece gülümsedi. Suya batan Kaizen olmasına rağmen Astelle daha kötü görünüyordu. Elbisesi birkaç yerden yırtılmıştı ve sıkıca bağlanmış saçları dağılmıştı. Yırtık elbisesinin arasından görünen dizi kanıyordu.

“Yaralanmışsın.”

Göl boyunca dolaşan iki at onlara yaklaştı. Biri Astelle’in bindiği beyaz at diğeri de Kaizen’in atıydı. Kaizen atını yakaladı. Suya birlikte düştükleri için yelesi soğuk ve ıslaktı. Atın sırtını sıvazladı ve özür diledi. “Üzgünüm.”

Kaizen diğer atın da dizginlerini tuttu ve elini Astelle’e uzattı. Bu durumda ata tek başına binmesi olanaksız görünüyordu. Bu yüzden Astelle’i kaldırdı ve kendi atının üstüne oturttu.

“Teşekkür ederim Majesteleri.”

Daha sonra iki atı da sürükleyerek göl kenarından çıkardı.

Kaizen aniden sordu. “Burada ne yapıyordun?”

Astelle hafifçe güldü. “Ben sadece… manzarayı izliyordum.”

Burası ormanın merkeziydi. Manzarayı tek başına izlemeye gelmek için çok uzaktı. Yalan söylüyor gibi görünüyordu ama Kaizen daha fazla derine inmedi.

Kaleye dönerken ikisi de soğuktan titriyordu. Buzlu suya düşmüşlerdi ve ıslak halde dondurucu ormandan geçmek zorundalardı. Astelle’in parmak uçları soğuktan sallanıyordu.

Kaizen’in sağlıklı bir yapısı vardı ama Astelle epey acınası görünüyordu. Soluk mavi dudakları titriyordu.

‘Elini tutmamı ister misin?’ Kaizen böyle düşündü ama durdu çünkü hasta birini rahatsız ediyormuş gibi hissetti.

Kaleye vardıklarında Astelle’in ateşi çıkmıştı ve yatakta dinlenmek zorunda kaldı.

Ertesi sabah Astelle, kendisini ziyaret eden Kaizen’den özür diledi. Yüksek ateşten solmuş yüzüyle ona gülümsemişti. “Özür dilerim Majesteleri. Lütfen bana aldırmayın ve avınızın tadını çıkarın.”

Astelle aynı gözlerinin beyazı gibi solgun görünüyordu. Uzun gevşek saçlar ve rengini kaybetmiş beyaz bir yüz. Battaniyesinin üzerinden çıkardığı kolları ve bilekleri ağaç dalları kadar inceydi.

Yatakta beyaz ince pijamalarla yatıyordu. İnce parmağında bir bandaj vardı. Kaizen’i kurtarırken derisi çizilmişti.

O anda Astelle ile kalmayı düşündü. Ondan gerçekten hoşlandığı ya da üzüldüğü için değildi, hasta nişanlısı böyle yatakta yatarken o ava çıkarsa kötü görüneceğinden endişelendiği içindi. Hem onu kurtarırken hastalanmıştı.

Ama endişelenmeye yetecek zamanı yoktu. “Evet, o zaman kendine iyi bak.”

Kaizen kapıdan çıktı ve gün bitene kadar Astelle’in yanına bir daha gitmedi.

***

Eski anıları hatırlayan Kaizen adımlarını durdurdu. Serin esinti sakince ormanı salladı. Güneş batarken kalan son ışığını yeşil ormanın üzerine serpiyordu.

Başını kaldırıp Astelle’e döndü. Gün batımı çimenlerin üstüne çömelerek oturan Astelle’in kafasında parlıyordu. Omuzları ve sırtı eskisi gibi zarif çizgilere sahipti ama o zamanlarda olduğundan daha ince ve zayıf görünüyordu.

Astelle, söğüt dalları kadar narin elleriyle tereddüt etmeden otları karıştırıyordu. Eski veliaht prensin nişanlısıydı ve imparatorluktaki en soylu aristokratın kızıydı. Bugüne kadar şifalı otları yetiştirip toplamayı bir kenara bırak bahçedeki çiçeklerle bile ilgilenmemişti. Toprağa böyle gelişigüzel dokunması ve otları toplaması şaşırtıcıydı, biraz da çok acınasıydı. Zor bir hayat yaşadığını biliyordu ama ne kadar sefil bir çevrede olduğunu kendi gözleriyle görmüştü.

Kaizen, boşandıktan sonra Astelle’e karşı çok kayıtsız kaldığı için pişman oldu. Sadece para, mülk ve büyükbabasının emekli maaşını geri vermişti. Astelle onu almaması konusunda ısrar etmeseydi büyükbabası Marki'ye yeni bir konak verirdi.

Öyle olsaydı daha az sıkıntıyla yaşardı.

Eski anılarına döndüğünde, nişanlısı olarak Astelle’in ona bütün bağlılığını verdiğini görebiliyordu. Her zaman Kaizen’in yanında olmaya çalışmıştı, hatta onu kurtarmak için kendini incitmişti. Sevgiden uzak bir nişan olsa bile Astelle çok çaba sarfetmişti. Şimdi pişman olsa bile geriye dönüp her şeyi düzeltemezdi.

Dizleri bükük oturan Astelle kafasını, arkasında duyduğu adım seslerine çevirdi. Birkaç adım ötede olan Kaizen ona yaklaştı. Astelle şaşkınlıkla ayağa kalktı.

“Majesteleri?”

Astelle’in dikkatini ilk çeken şey Kaizen’in kırmızı gözleriydi. Kan gibi koyu kırmızı renge sahip olan gözler. Her zaman kibir ve özgüven doluydular.

Kaizen ona cevap vermeden paltosunu çıkardı ve Astelle’in omuzlarına koydu. Uzun siyah palto zayıf omuzlarını örttü ve ayak bileklerine kadar uzandı. “Majesteleri?”

‘Bu ne şimdi?’

“Giy onu, iyi durumda değilsin.”

Astelle ince bir elbise giyiyordu. Üşümüyordu ama güneş batınca biraz üşümüş hissetmişti. Yine de paltoya ihtiyacı olacak kadar değildi.

‘Neden birdenbire böyle davranıyorsun?’

Çamura batmış Vellian da şaşkınlıkla onlara baktı.

Astelle paltoyu sakince kavradı ve Kaizen’e uzattı. “Nezaketiniz için teşekkür ederim ama ben iyiyim.”

“Senin için paltomu çıkarıyorum, onu böyle atman mı gerekiyor?”

“Atmadım.”

Astelle paltoyu güzelce katladı ve Kaizen’e verdi. Kaizen dişlerini sıktı ve paltoyu geri aldı. “Hah… Tamam, ne istersen onu yap.”

Ne düşünürse düşünsündü, Astelle, Kaizen’in kaprislerini çekmek istemiyordu. Yavaşça yürüdü ve birkaç adım ötede açan küçük beyaz bir çiçek buldu. Sivri çimenlerin arasına sıkışmış çiçeği çekip kopardı.

“Majesteleri, çiçeği buldum.” Astelle, Kaizen’e seslendi. “İhtiyacım olan bütün bitkileri buldum. Şimdi kaleye geri dönebiliriz.”

Kaizen ona yaklaştı ve kırmızı gözleriyle elindeki çiçeklere dikkatlice baktı. “Biraz daha fazlasını toplamak daha iyi olmaz mı?”

“Bu yeterli.”

Ateşini tedavi etmek için ve göz iksirini yapmak için bitkileri toplamıştı. Daha fazlasını ararsa şüpheli gözükebilirdi.

“Theor bekliyordur, bu yüzden hemen kaleye dönmek istiyorum.”

“Ona gerçekten çok bağlısın.”

Birden aklına Kaizen’in bahsettiği eski anılar geldi. Karlı orman. Donmuş su bıçak gibi keskin bir soğuğa sahipti. Buzlu suya düşmenin etkisi Astelle’i bir gecede hasta etmişti. Tüm vücudunu titreten bir ateşti. Astelle o yüksek ateşle bütün gün Kaizen’i beklemişti. Avdan dönen Kaizen yalnızca bir kez onu görmeye gelsin diye… Ancak güneş batana kadar pencereden bakıp beklemesine rağmen Kaizen gelmemişti.

Astelle eski günlere dair işe yaramaz anıları sildi ve dürüstçe cevapladı. “Çünkü Theor’un bana ihtiyacı var.”

“…”

“Şimdi kaleye geri dönebilir miyim?”

Kısa bir duraklamadan sonra cevap geldi.

“Evet, kaleye geri dönelim.”

***

Kaleye döndükten sonra Kaizen, Vellian ile birlikte ana binaya gidip üzerini değiştireceğini söyledi. Astelle kaldığı kuleye tek başına döndü. Kulede onu bekleyen genç bir hizmetçi kız vardı. Theor ile odalarını ayırmaya karar verdiği için şimdi ikisiyle de ilgilenecek ayrı hizmetçiler olacaktı. Yine de çok endişelenmesine gerek yoktu çünkü odaları karşı karşıyaydı.

Yorumlar