How to Hide the Emperor's Child - 19. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel - chapter 19

“Leydi Astelle geldi.”

Vellian bunları düşünürken görevli Astelle’in geldiğini duyurdu. Kapı açıldı ve odaya girdi. Odanın içinde adımlayan Kaizen durdu ve kafasını çevirip Astelle’e baktı. Kaizen onu neredeyse tanıyamayacaktı. 

Astelle, genellikle giydiği dev bir çuvala benzeyen pamuklu elbiselerin yerine ipek kumaştan yeşil bir elbise giyiyordu. Eski moda bir elbiseydi ama elbisenin eski motifi Astelle’in zarif görünümüyle tamamlanmıştı sanki. Sarı saçları da her zamankinin aksine bir demet halinde toplanıp bağlanmış ve kelebek şeklinde bir tokayla tutturulmuştu.

Açık platin rengi saçların üzerine oturan uçuk yeşil kelebek tokası bile zarif görünüyordu.

Eski bir tuvale boyanmış güzel bir kadın resmi gibiydi. Zarafetli ve güzeldi.

Tabii Astelle her zaman böyle güzeldi. İnce hatları ve saf bir görünüşü vardı. Ama güzelliği hiç bu kadar ezici görünmemişti. Geçmişte Astelle bundan çok daha gösterişli giyinirdi. 

Ancak o zamanlar Kaizen ona hiç bakmıyordu.

‘Böyle miydi...’

Vellian da şaşkın bakışlarla bakakalmıştı ama derhal kendine gelip Astelle’i selamladı.

“Leydi Astelle.”

Astelle üzerinde dikilen bakışları sakince karşılayarak içeri girdi. Yağmurda ıslandığı için sıcak suyla banyo yapması iyi hoştu ama üzerini değiştirmesi kötü olmuştu. Burası bir av köşkü olduğu için çok az yedek kadın kıyafeti vardı. Birilerini kaleye giysi getirmesi için geri gönderemezdi de. Görevli orada bulunan tek üç elbiseyi gösterdiğinde, biri bir baloya giyilmeye uygun olacak kadar şatafatlıydı diğeri de iç gösterecek kadar inceydi. 

Hepsinin eski tasarımlar olduğu göz önüne alınınca eski imparatorun buraya getirdiği kadınlarının kıyafetleri olması muhtemeldi. Kaizen’in babası bir beyefendiydi ve sevgilisi ya da odalığı yoktu ancak Kaizen’in dedesi İmparator Gilbert bu konularda oldukça çapkındı. 

Astelle en giyilebilir olanı seçmişti. En sıradan olanı olduğunu düşünüyordu. Elbisenin kumaşı lüks bir parlaklık veren hafif, yumuşak bir ipekti. Denediğinde de üzerine oturmuştu. Böyle kıyafetler giyip saçlarını gevşetmenin ona yakışacağını düşünmediği için saçlarını bir tokayla sabitlemişti. 

Astelle dizlerini kırıp nazikçe önlerinde eğildi. 

“Çocuğu tek kelime etmeden buraya getirdiğim için üzgünüm. Onu yakında geri göndermeyi düşünmüştüm ama o kadar yağmur yağdı ki ertelemek zorunda kaldık.” Diye özür diledi Kaizen.

“Sorun değil Majesteleri. Çocuk da zaten kalede sıkılıyordu.”

“Ona ilaç vermeye geldiğini söyledin. Nedir bu kadar ciddi olan hastalığı?”

Astelle, Kaizen’in yanlış anladığını ve Theor’un gerçekten önemli bir hastalığı olduğunu sandığını fark etti. Eh, gerçekten de ona ilaç vermek için bu kadar yolu gelmişti o nedenle yanlış anlaşılmaya müsaitti. Astelle inkâr etmeden cevap verdi.

“Özel bir hastalığı yok ama... Yalnızca Carlenberg ailesinin mensubu olan zayıf çocuklardan biri. Tıpkı annem gibi.”

“Anladım.”

Astelle’in annesi de zayıf bünyeli biriydi. En sonunda Astelle’i doğururken ölmüştü. Kaizen ikna olmuştu.

“İyi bir çocuk. Bunu duyduğum için üzüldüm.”

Astelle dikkatle Kaizen’in yüzüne baktı. Neyse ki bir şeyden şüphelenmiş gibi durmuyordu.

‘Şükürler olsun...’

Theor’u bir süreliğine bu adamdan uzak tutsa iyi olacaktı. 

Sonra biri kapıyı çaldı. Giren kişi saraydan bir görevliydi. 

"Majesteleri, Denz Kalesi'nden bir haber geldi.”

‘Sonunda.’

Astelle rahatlamıştı.

Haberin ne olduğunu aşağı yukarı biliyordu bu yüzden rahatlamış hissetti ama yine de şüpheci bakışlarla hafifçe geriye baktı.

Vellian hızla ayağa kalktı.

“Bir dakika izin verin.”

Görevliyle kapıdan çıktı. Vellian bunun başkent çalışmalarıyla alakalı olabileceğini tahmin etmişti. Reston Dükü olmalıydı ya da devlet yönetimi ile ilgili acil bir mesele. Haberler ne olursa olsun, Astelle'in önünde söylenecek bir şey değildi. Koridora çıktı ve kapıyı kapattı.

“Neler oluyor?”

Ancak görevlinin ağzından çıkan hikaye tahmin ettiğinden tamamen farklıydı.

“Denz Kalesi’nden gelen habere göre Carlenberg Markisi oldukça hastaymış.”

“Ne?”

Açıklaması basitti. Denz Kalesi'nde kalan Astelle'in büyükbabası Carlenberg Markisi'nin hastalandığı ve birkaç gündür baygın yattığı söyleniyordu. O yaşlı adam Astelle'den on gün önce yakalandıktan sonra kısa bir süre sorgulanmıştı ve kaleye götürülmüştü. O zamandan beri de kaledeydi. Torununun yerini söylemeyi reddetmiş ve işbirlikçi olmaya devam etmişti. Ama bu yaşlı adamın hapsedildiği ya da işkence gördüğü anlamına gelmezdi. Gerekseydi Vellian yapardı, ama yapmamıştı. Kaizen, sadakatini büyükbabasına adamış olan asilzadeye dikkatsizce davranılmaması için misafir muamelesi yapılmasını emretmişti. 

“Markinin birkaç gündür baş ağrısı ve baş dönmesi şikayetiyle yattığı söyleniyor. Doktorlara göre çok büyük bir hastalığı yokmuş gibi görünüyor ama galiba sadece zayıf düştüğü içinmiş.”

‘Buna bakılırsa zayıflığının sebebi Leydi Astelle’in açıkladığı şu Carlenberg ailesi lanetinden herhalde…’

Eh, yaşı altmışı geçmiş ve yabancı bir yerde tutsak hayatı yaşan biri için normaldi. Her ne kadar misafir muamelesi görse de bir bakıma orada mahsur kalmıştı.

Hepsini dinledikten sonra Vellian sanki saçmalamış gibi sordu. “Bu kadar yolu bunu söylemek için mi geldin?”

Görevli yağmur altında bu kadar yolu çok önemli bir şey söylemek için geldi diye düşünmüştü.  Tabii bu Marki’nin ailesi için önemliydi ama koşarak krala yetiştirecek kadar önemli değildi.

Görevli duygusuz bir sesle cevap verdi. “Marki'ye bir şey olursa mümkün olduğunca çabuk rapor vermem emredildi.”

“Ne? Bu emri ne zaman verdim?” Böyle bir şey söylediğini hatırlamıyordu.

Vellian esprili bir şekilde sorduğunda görevli sakin bir ifadeyle tekrar konuştu.

“Majesteleri emretti.”

“…”

Tam o anda Vellian, Kaizen’in eski kraliçeye aşık olduğunu düşünmekten kendini alamadı. Daha az önce bile Kaizen onun tarafından ele geçirilmiş gibi Astelle’i izlemişti.

Vellian arkasını döndü. Bu haberi vermek zor olacaktı. Endişeli bir şekilde yavaşça kapıyı açıp çalışma odasına girdi. O girer girmez Astelle endişeli bir bakışa sordu.

“Ne oldu?”

“Ah… Şey… Ş-şey…”

Vellian Astelle’e baktı ve cevap veremedi ancak konuşması için kafasını sallayıp ona işaret veren Kaizen’e baktıktan sonra bir nefes çekti ve konuştu. Zaten gizleyemezdi.

“Carlenberg Marki’sinin hastalandığını söyledier.”

“Büyükbabam mı?”

Astelle şok olmuş halde geri sordu. Vellian da şaşkın bir ifadeyle başını salladı.

“Evet, birkaç gündür korkunç bir baş ağrısıyla yattığı söyleniyor.”

“Aman tanrım…”

Beklenildiği gibi bu haber Astelle’i şok etmişti. Bir anda, açık yeşil gözleri ıslanan bir orman gibi sırılsıklam oldu. Astelle dolu gözleriyle başını eğdi. 

‘İşe yaradı…’

Gözyaşlarına rağmen yüreğinin derinliklerinde Astelle gerçekten rahatlamıştı. Bunun için büyükbabasına bir mektup yazıp göndermişti. Büyükbabası aslında o yaşta olmasına, bir savaş kahramanı olmasına rağmen Astelle’den bile daha sağlıklıydı.

Yorumlar

  1. Cevirmenim ellerine sağlık😊
    Amaaaa hikayeee ne kadar yavaş ilerliyor böyle,hep aynı yerdeler

    YanıtlaSil
  2. Sevgili çevirmenler, UTOT, Finding Camellia, Barbaric Proposal ve bu seriyi bitirdim. Geriye son bir seri kaldı ama onu da sevemedim. Lütfen bu 4 seriden herhangi birinin bölümleri gelsin… Teşekkürler ♥️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güncelleme: kalan seriyi de okuyup bitirdim. Artık 5 seriden herhangi biri gelsin lütfen🫠🥺

      Sil

Yorum Gönder