A Barbaric Proposal - 90. Bölüm (Türkçe Novel)
(Phermos) "Bu korkunç. Bu gerçekten inanılmaz. Mutlak kötülük. İhanet uğruna bir çocuğu bu şekilde manipüle etmek."
Phermos sözcüklerini tükürdü; sesi ender rastlanan bir
tedirginlik ve güç duygusuyla doluydu.
(Phermos) "Bu soyların her birinin güç kazanmak
için ellerinden geleni ardına koymama gibi bir alışkanlığı var."
Rienne'in vücudu gerildi ve yüz ifadesi sertleşerek acıya
dönüştü.
(Rienne) "Bunu inkâr edemem."
Kleinfelder'ların entrikalarının sonu yoktu. Kötü yollardan
elde ettikleri güçle, kuruyan krallığı sülük gibi yiyip bitiriyorlardı.
Ve kral olmak için böylesine lekeli bir gücü ödünç alan da
babasıydı. Black bunun o kadar da umurunda olmadığını söylemişti ama Rienne
hâlâ içinden akan kanı affetmeye çalışıyordu.
(Black) "İşe yaramaz şeyler düşünme."
Rienne'in yüz ifadesinin ne kadar rahatsız edici bir hal
aldığını gören Black, onun ne düşündüğünü hemen anlayabildi.
(Black) "Kleinfelderların doğuştan parazit
olması senin suçun değil Prenses."
(Rienne) "Biliyorum ama..."
(Black) "Eğer biliyorsan, sorun olmadığını da
biliyorsundur. Başka bir şey söylemene gerek yok. Aması yok."
(Rienne) "..."
(Black) "Ve ne zaman böyle konuşmaya başlarsan,
seni öpeceğim. Nerede olursak olalım."
Rienne ona bakarken elinde olmadan yumuşak ama duruma uygunsuz
bir kahkaha attı. Sözleri o kadar doğrudan ve kararlıydı ki, gülebilmek
yapabileceği tek şeymiş gibi geldi.
(Rienne) "Öpüşmek her şeyi çözebilirmiş gibi
konuşma. Bu sorunu çözmez."
(Black) "Ama sizi konuşmaktan alıkoyabilir
Prenses."
(Rienne) "Ağzım hareket etmese bile düşüncelerim
hâlâ dönüyor."
(Black) "O zaman bu sadece hayatımızın geri
kalanında seni öpmek zorunda kalacağım anlamına geliyor."
(Rienne) "..."
Bu nasıl bir mantık sıçraması? Ama bunu düşünürken bile,
yine de önce ona uzandı ve kollarını ona doladı.
Eğer bu adam hayatlarının geri kalanında böyle inatçı olmayı
planlıyorsa, o zaman bu kulağa çok da kötü gelmiyordu. Bunu o kadar da
umursamıyordu.
Rienne'i tutan Black, büyük elini şefkatle onun sırtında
aşağı yukarı gezdirdi.
(Black) "Hatırlayabildiğim kadarıyla babam pek
de arzu edilen bir kral değildi. Kleinfelderlar açgözlülüklerinden
besleniyorlardı ama diğer soyluları haçlı seferlerine çekmek için pek çok başka
nedenleri vardı."
(Rienne) "Bunun...Tanrı'nın gücünü çaldığı
iddiasıyla bir ilgisi var mı?"
(Black) "Belki."
(Rienne) "Eminim Başrahip bir şeyler
biliyordur."
Yüzü hâlâ Black'in göğsüne gömülü olan Rienne, sesi biraz
boğuk çıksa da hayati bir noktadan bahsetti. Şu anda onunla yüzleşmeye
dayanamıyordu.
(Rienne) "Theran Kleinfelder'ın sizi Tapınak'ta
ziyarete geldiğini söylediniz ama kimse önce doğrulanmadan içeri giremez. Yani
orada olduğunu kimse bilmiyorsa, gizlice girerken yardım almış olmalı. Eğer o
zamanki Başrahip ise, olanlar hakkında daha fazla şey biliyor olabilir."
(Phermos) "Oh, bu mümkün. Hemen tapınağa
gitmeliyiz!"
Phermos aniden bağırarak monoklünü yukarı kaldırdı.
(Phermos) "Ve benim tahminim, her ne olduysa
kesinlikle Nauk'un anormal kuraklığıyla ilgili olduğu yönünde."
(Rienne) "Kuraklık mı?"
(Phermos) "Bunların hepsi tesadüf olamaz. İsyan
yirmi bir yıl önce gerçekleşti ve Nauk'ta kuraklık da ilk kez yirmi bir yıl
önce başladı. Ve Tanrı'nın gücünden bahsetti, doğru mu? Yağmur göklerin yetkisi
altındadır."
Rienne sanki bir şeye çarpılmış gibi baktı.
Bu kulağa fazlasıyla fantastik geliyordu.
(Rienne) "İnsanlar için... yağmuru çalmak mı? Bu
mümkün mü...?"
(Phermos) "Çoğu kişi bunun imkânsız olduğuna
inanır ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Ah, Lordum iklimi inceleyen
bilginleri getirmek istediğini söylediğinde bunu hemen yapmalıydık. Belki o
zaman şu anda en azından bir cevap bulabilirdik."
Bu da kulağa çok şaşırtıcı geliyordu.
(Rienne) "Bunu yapmayı düşünüyor muydun?"
Rienne başını çevirdi ve gözlerinde şaşkın bir ifadeyle
Black'e baktı.
(Black) "İşleri ağırdan alacaktım. Zamanımız
var."
(Rienne) "Hah... Beni şaşırtmaktan asla
vazgeçmiyorsun aşkım. Bunu yapmayı daha önce hiç düşünmemiştim."
(Black) "Kleinfelderlar seni durdurmasaydı sen
de aynısını yapardın Prenses."
(Rienne) "Öyle umuyorum."
Rienne bir kez daha kendini Black'in kucağına attı ve ona
sessizce gülümserken, sanki dünyadaki en güzel şeymiş gibi baktı.
(Rienne) "Ben de elimden geleni yapmak
istiyorum. Uzun zaman önce yapmam gereken şeyleri."
(Black) "Bunu dört gözle bekliyor
olacağım."
Sanki kendi küçük dünyalarındaymış gibi ikisini izleyen
Phermos sessizce ve beceriksizce öksürdü.
(Phermos) "Uh... İkinizin çok yakın olduğunu
görebiliyorum ve birbirinizi desteklemek ve moral vermek her zaman iyidir,
ancak lütfen hepimizin ilgilenmesi gereken bazı acil işlerimiz olduğunu
unutmayın. Başrahibi şahsen tanıdığınızı göz önünde bulundurarak, bu işi sizin
halletmenizin en iyisi olacağını düşünüyorum Lordum."
(Black) "Biliyorum."
(Phermos) "O halde bu işi çabucak bitirmeliyiz.
Dedikleri gibi, sıcakken saldıralım. Şimdi gidelim mi?"
Zaman kaybetmeye hiç gerek yoktu.
Theran Kleinfelder çoktan ortadan kaybolmuştu, bu yüzden
onun kaçınılmaz hareketine karşılık olarak mümkün olan en kısa sürede bir karşı
önlem hazırlamaları gerekiyordu.
(Black) "O zaman-"
(Rienne) "Birlikte gidelim."
Rienne Black'i bıraktı, ona bakarken kucağından çekildi.
(Black) "Hayır, sen burada kal Prenses."
(Rienne) "Neden ama? Yardım edebilirim."
(Black) "Yapabilsen bile, Kleinfelder kalenin
hemen dışına taşınıyor. Onun nasıl biri olduğunu ve neler yapabileceğini tam
olarak bilmeden kendini ona bu kadar pervasızca göstermene izin veremem."
Rienne bir an için onun çok dikkatli davrandığını düşündü
ama onunla tartışamazdı.
Onun şu anda ne düşündüğünü ve nasıl hissettiğini çok iyi biliyordu.
Su ne kadar sığ olursa olsun, insan sevdiği insanların ayaklarını ıslatmasına
izin veremez. (Y/N; Ne kadar az tehlike olursa olsun, riske girmek
istemediği anlamını taşıyan hoş bir ifade tarzı.)
Onun yerinde olsaydı, o da aynı şeyi söylerdi.
(Black) "Burada, kalede olduğunuzu bildiğim için
daha hızlı hareket edebileceğim Prenses."
(Rienne) "Pekâlâ."
Rienne parmak uçlarında ayağa kalktı ve kollarını uzatıp
Black'in boynuna sarıldı.
(Rienne) "O zaman acele et ve geri gel. Öyle bir
noktaya geldin ki, gittiğine bile şaşırdım."
Onu yerden hafifçe kaldıran Black, Rienne'in beline sarıldı.
Şimdiye kadar, boynuna en rahat şekilde sarılmasını sağlamak için onu hangi
açıyla tutması gerektiğini tam olarak biliyordu.
(Black) "Eğer bunu yaparsam, sen de beni şaşırtmak
zorundasın Prenses."
(Rienne) "Nasıl yani?"
(Black) "Bunu size bırakıyorum."
(Rienne) "Hm... sizi şaşırtmak için pek bir şey
yapabileceğimden emin değilim."
(Black) "Böyle düşünmek için bu kadar acele
etme. Tanıdığım onca insan arasında beni şaşırtan tek kişi sizsiniz
Prenses."
Dudaklarını kulağına bastırarak alçak sesle fısıldayan
adamın nefesini teninde hissetti.
(Black) "Geri döneceğim."
Gidişi uzun sürmeyecekti - Tapınağa kısa bir ziyaretti
sadece.
Yine de, bu gerçeğe rağmen, ayrılışları sevgi doluydu.
Görünüşe göre, ne kadar kısa bir süre olduğu önemli değildi, ayrı geçirilen her
zaman giderek dayanılmaz hale geliyordu.
(Rienne) "Çabuk geri dönmelisin."
(Black) "Bunu söylemeye devam edersen, buradan
ayrılamam."
Black onu yavaşça yere bırakırken Rienne vücudunun kaydığını
hissetti. Ona baktığında yüzünde bir gülümseme vardı, ancak bakışları onun
hareketlerini takip ederken, vücudunu yakıyormuş gibi hissediyordu.
(Black) "Beni bekle. Yatağa gitme."
(Rienne) "Tamam."
Çok geçmeden Black, ardında Rienne'in tenine yapışmış gibi
görünen yakıcı bir bakış bırakarak tapınağa doğru yola çıktı.
***
(Klimah) "K-korkmayın. Sizinle kalmam söylendi
Prenses, ben de buraya geldim."
Black gittikten sonra ay gökyüzünde istikrarlı bir şekilde
yükseldi.
Normalde elini yüzünü yıkayıp yatmaya hazırlandığı
saatlerdeydi ama bu gece bunu yapmak istemedi. Yatakta tek başına yatmak bir
daha asla yapmak istemediği bir şey haline gelmişti.
Klimah beklenmedik bir şekilde onu ziyaret ettiğinde Rienne
elini yüzünü yıkamadan ya da kıyafetlerini değiştirmeden pencerenin kenarında
oturmuş aya bakıyordu.
(Rienne) "...? Korkmuyorum ama seni buraya
getiren şeyin ne olduğu konusunda biraz kafam karıştı. Annenle birlikte olman
gerekmiyor mu?"
(Klimah) "Ah, annemin yanında zaten biri
var-diğer kadın. Ama bana sizin yanınızda olmam gerektiğini söyledi
Prenses."
(Rienne) "Kim söyledi bunu?"
(Klimah) "Prens Fernand, yani lordum. Bunu
yaveri de söyledi."
(Rienne) "Bu çok garip. Bunu neden söylediğini
merak ediyorum."
Rienne bunu bilmiyordu ama Black bunu Klimah'tan istemişti
çünkü görünüşüne rağmen çok iyi eğitimli bir suikastçıydı. Ve yaptığı işte çok
iyi olduğu için, olası saldırıları önlemek söz konusu olduğunda en iyi seçim
oydu.
Black, Rienne'in Nauk Kalesi'nden nasıl sessizce
kaçırıldığını hâlâ unutmamıştı. Artık hiçbir şeyin Kleinfelderların ötesinde
olmadığını, ne pahasına olursa olsun ellerinden geleni yapacaklarını biliyordu.
Ama görünüşte saf olan Klimah'a bakınca, onun eğitimli bir
suikastçı olduğuna inanmak zordu.
Yanında Rienne varken ensesi kızarıyor, her kelimeyi
kekeleyerek söylüyor ve olduğundan daha da genç görünüyordu.
Muhtemelen bu, Rienne ona o kadar lezzetli tatlılar
verdikten hemen sonra başlamıştı.
(Rienne) "Her neyse, sorun değil. Sadece uyuyamadım,
bu yüzden gidip kraliyet kayıtlarına bakmayı düşünüyordum. Bana eşlik etmek
ister misin?"
(Klimah) "Nereye gitmek isterseniz siz oraya
götürürüm. Her yer iyidir."
Klimah cevap verirken yüzü kızarmış olsa da ifadesi
düzgündü.
Rienne nazikçe gülümsedi.
(Rienne) "Teşekkür ederim, Sör Renfell."
Rienne Klimah'ı düğün töreni sırasında kendisine verilen
isimle çağırdı.
Teknik olarak Klimah henüz bir şövalye değil, sadece bir
çıraktı ama Sör Henton'un oğlu olarak, babasının ve yaptığı fedakârlıkların
onuruna kendisine erkenden 'Sör' unvanı verilmişti.
(Rienne) "O zaman gidelim. Kayıtlar kralın ofisinde."
(Klimah) "Benim arkada olmam gerekiyor... Ben
yolu bilmiyorum... o yüzden önümden yürümelisiniz Prenses."
(Rienne) "Oh, anlıyorum. O zaman lütfen şamdanı
bana verin. Koridorlar karanlık olacak."
(Klimah) "Evet."
Klimah, şamdanı eline almasını ister istemez hemen mumu
kavradı ve tutacağından tutmak yerine sıcak balmumuyla elini yaktı.
(Rienne) "Ah, çok sıcak! Sadece onu alman
gerekiyordu!"
Rienne mumu hızla elinden aldı ve Klimah azarlanmış bir
çocuk gibi büzülerek uzaklaştı.
(Klimah) "Ben... Biliyorum ama sıcak bir şeyi
tutmanın sakıncası yok. Geçmişte bunu çok yaptım, bu yüzden artık
acımıyor."
Onun hikayesini dinleyen Rienne yumuşak bir iç çekti.
(Rienne) "Sıcak bir mumu çıplak ellerinle tutmak
kefaret için dua etmenin başka bir yolu muydu?"
(Klimah) "Onlardan biriydi."
(Rienne) "...Artık bunun için dua etmene gerek
yok. Sıcak bir muma dokunmanı bile istemiyorum."
(Klimah) "O, tamam."
Klimah'ın ensesi yine kıpkırmızı oldu.
(Rienne) "Hadi gidelim."
Koridorlarda ilerlerken Rienne hemen arkasında Klimah'nın
olduğunu fark etmedi; etraflarını saran karanlığa karşı son derece tetikte ve
temkinliydi.
***
Kraliyet kayıtlarına bakmak istediğini söylediğinde, bunun
arkasında özel bir düşünce yoktu. Rienne sadece Black dönene kadar uyumak
istemiyordu, bu yüzden böyle basit bir şeyin o gelene kadar kafasını dağıtmak
için yeterli olacağını düşündü.
Böylece kuraklığın tarihini okumak için kayıtlara bakmaya karar
verdi.
Phermos'un dediği gibi, eğer kuraklık Gainer kraliyet
hanedanının son kralı Kral Fenbrouin'in ölümünden sonra başladıysa, ondan
önceki yıllarda buna dair hiçbir kayıt olmaması gerekirdi.
(Rienne) "En azından ben öyle düşünmüyorum..."
Rienne buraya aslında sadece vakit geçirmek için gelmişti
ama kayıtları derinlemesine inceledikçe bu düşüncesi hızla kayboldu.
Burnu sayfaların arasına öylesine gömülmüştü ki saçlarının
uçlarının mum tarafından yakılmasına ramak kaldığını fark etmemişti bile.
Eğer Klimah özenle mumu kendisinden uzaklaştırmasaydı,
başının bir tarafı çok kötü bir zaman geçirecekti.
Ama bunu yapmak için Klimah bir kez daha sıcak mumu çıplak
elleriyle tuttu ve Rienne'in aklının başına gelmesine neden olarak mumu bıraktı.
(Klimah) "N-ne arıyorsunuz?"
(Rienne) "Yağış miktarını. Her yağmur yağdığında
buraya kaydediyoruz."
(Klimah) "Yağış miktarı mı?"
(Rienne) "Doğru."
Tam o sırada Rienne, Klimah'ın Black'in yaşlarında, hatta
belki biraz daha büyük olduğunu hatırladı.
(Rienne) "Çocukluğunuzla ilgili çok şey
hatırlıyor musunuz? Yaklaşık yirmi yıl önce, o zamanlar çok yağmur yağar
mıydı?"
(Klimah) "Yağmur... emin değilim. Sanırım
şimdikinden daha çok yağardı... a-ama mevsimden mevsime değişir..."
(Rienne) "Kayıtlar da öyle diyor."
Yağış miktarları karşılaştırıldığında kuraklık şimdi
kesinlikle daha belirgindi. Mevsimler aynı olsa da, kaydedilen yağış seviyeleri
kontrol edildiğinde, bugünlerde nadiren yağmur yağdığı görülüyordu.
Ancak, daha eski yıllara bakıldığında, yağış miktarının o
kadar da yüksek olmadığı görülüyordu. O zamanlar bile hiç yağış kaydedilmeyen
birçok tarih vardı.
Tek fark, Ebet Nehri'nin kuruduğuna dair bir kayıt
olmamasıydı.
(Rienne) "Buraya bakın. O zamanlar, tıpkı şimdi
olduğu gibi, altı ay boyunca hiç yağmur yağmadı. Buna rağmen ne mahsul verimi
düştü ne de kraliyet ailesine ödenen vergiler azaldı."
(Klimah) "G-gerçekten mi?"
(Rienne) "Yağmur yağmamasına rağmen su sıkıntısı
yoktu. Şimdikinin aksine."
(Klimah) "Ah... Ama neden?"
(Rienne) "Bilmiyorum."
O zamanlar Ebet Nehri'nin taştığı ve dokuz şelalenin her gün
güzel gökkuşakları oluşturduğu söylenirdi. Bu dönemin vergi gelirlerine
bakıldığında Nauk'un çok bereketli bir yer olduğu anlaşılıyordu.
Yağmurun yağmaması o zamanlar hâlâ geçerli bir sorundu ama
yağmur yağdığında bile çiftçilik her zaman yorucu bir şeydi. Nauk'ta fazla
yağmur yağmasa da her zaman bol miktarda tatlı su bulunurdu. Gerçekten de Tanrı
tarafından kutsanmış bir toprak gibi görünüyordu.
(Rienne) "Peki, dokuz şelaleyle birlikte nehrin
kurumasına tam olarak ne sebep oldu?"
Sanki bir şey Nauk'u su sayılabilecek her şeyden mahrum
bırakmış gibiydi.
(Y/N; Merhabalar canım okuyucularım<3 Serimizin
ingilizce çevirilerinin sonuna gelmiş bulunmaktayız.. 145 bölümün tamamını çeviren
bir yer buldum ancak çeviri ingilizce değil. Elimden geldiğince sizlere daha
çok anlaşılır kılarak çevirilere devam edeceğim<3 Haa birde fotoğrafların
yine tamamını bulabildimm ama tabiki onları da düzenlemem gerek bölüm bölüm.
Sizleri çook uzun
süreler beklettiğim için özür diliyorum. Umarım keyif aldığınız bir hikaye
olmuştur. Hepinize çook iyi, sağlıklı ve mutlu günler diliyorum. Tatlı
yorumlarınız, ilgiyle beklemeniz için çok teşekkür ediyorum. Hikayemizin geri
kalanında görüşmek üzereee hepinize sevgilerimi iletiyorumm<33333
Bir de söylemeden geçemeyeceğim.. Çevirilerimde hep bana
yardım eden yanlışlarımla tek tek ilgilenip gelişmem için elinden geleni yapan,
her anlamda bana destek olan canım Özge çevirmenimize teşekkür ediyorum<33
iyi ki varsın, her şey için teşekkür ederim tatlış çevirmeniim benim <3333
Ve ve son olarak
bir hikayenin daha çevirilerine başladım ancak onu da belki sınavdan sonra ya
da uygun bir zaman da size sunarız diye düşünüyorum. Umarım artık sizi çok
bekletmeden, disiplinli bir şekilde bölümleri düzgünce çevirip bol etkileşimli
bir şekilde bu süreci devam ettiririz. Çoook uzun yazdım ama hepsini içimden
söylemek geldi kendimi durduramadım😊
Kendinize çook iyi bakın, görüşmek üzereee<33)
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm »