A Barbaric Proposal - 54. Bölüm (Türkçe Novel)

a barbaric proposal novel - chapter 54

Sör Henton kaçmaya çalışmıştı ancak yedi aile hemen adamlarını onun peşine göndermişti. Sonunda ise yakalanıp hayatını kaybetmişti.

(Rienne) "O zaman..."

Klimah'ın acıları işte o zaman başlamıştı.

Ama bunu duyan Rienne'in kafası daha da karışmıştı.

(Rienne) "Prens Fernand kaçmayı başardı mı? Yoksa o da mı öldü...?"

(Black)-'Ben sadece babamı öldürenlerin eldivenlerinde gördüğüm deseni hatırlıyorum.

Black babası Henton'un gözlerinin önünde öldüğünü gördüğünü söylemişti. Henton, Prens Fernand'la birlikte ailesini de alıp kaçmaya çalışmış ama Kleinfelderlar tarafından yakalanıp en küçük oğlunun gözleri önünde mi ölmüştü?

(Klimah) "Bunu bilmiyorum. O sırada evde annemle birlikteydim."

(Rienne) "Anlıyorum..."

Sör Henton tüm ailesinin Nauk'tan kaçmasına yardım edememiş olmalıydı. O sırada yanında olan tek kişi en küçük oğluydu.

(Rienne) "Peki ondan sonra ne oldu?"

(Klimah)"Kleinfelderlar geldi... ve sonra..."

Yedi aile tarafından planlanan ihanet gizli bir plandı.

Kral avdayken birlikte çalışmışlar ve cesedini vahşi hayvanlara yem olarak bırakmışlardı. Hiç kimse kralın bir kurdun dişleri tarafından parçalanmadığını, bunun yerine bıçaklanarak öldürüldüğünü fark edemezdi. Ona eşlik etmesi gereken şövalyeler de o gün ölmüştü.

Hayatta kalan ve Prens Fernand'ı uzaklaştırmayı başaran Sör Henton, yedi ailenin düşmanı haline gelmiş, bu da sonunda Klimah ve annesini tehlikeye atmıştı.

Ancak bir sebepten ötürü Linden Kleinfelder onların canını bağışlamıştı.

Klimah, Kleinfelder'lar tarafından diğer altı ailenin gözlerinden uzakta saklanarak yaşamaya başlamış, karşılığında onu ayak işlerini yapan çocuk yapmışlardı. Klimah'ın sarsılmaz sadakatini güvence altına almak için annesini rehin tutmuşlardı.

Annesi hem bir rehine hem de onun motivasyon kaynağıydı.

(Rienne) "Senin için çok zor olmuş olmalı."

Rienne sessizce konuştu, sözleri içten geliyordu.

Bu yüzden on üç kişiyi öldürmesine rağmen Klimah onun gözünde bir cani olarak görünmüyordu. Daha bir yetişkin bile olmadan kötü insanların eline düşmüş, doğru ile yanlış arasındaki farkı bile bilmeden onların eli ayağı gibi davranmaya zorlanmıştı.

(Rienne) "Böyle bir kişiyi cezalandırmak istemem. Özellikle de Henton adını taşıyan birini."

Çünkü artık Henton, Rienne için en az Arsak kadar değerli bir isimdi.

(Klimah) "O zaman..."

Klimah'ın gözlerinde bir umut parıltısı belirdi.

(Klimah) "Annemi… kurtaracak mısınız?"

(Rienne) "Elbette. Yanlış yapanlar o yedi aile. Cezalandırılması gerekenler onlar."

(Klimah)"..."

Bu sözlerle birlikte Klimah aniden sustu. Gözlerindeki umut kayboldu, yerini sadece çelişki ve kafa karışıklığı aldı.

(Rienne) "Bana güvenebilirsin. Kardeşini tanıyorum."

(Klimah) "...Anlamadım?"

(Rienne) "O benim için çok önemli biri, aynı şey ailesi için de geçerli."

Ama Klimah'ın ağzı bir karış açık kalmıştı.

(Klimah) "Ama nasıl...? Kardeşim o gün öldü."

(Rienne) "Hayır, ölmedi. Nauk'a döndü. Ama ailesinin geri kalanının hâlâ hayatta olduğunu bilmiyor."

Rienne tekrar ağlayabileceğini düşündü.

Sanki duyduklarına inanması imkânsızmış gibi, ağlama isteğini fiziksel olarak geri itiyormuş gibi başını tuttu.

O anda Rienne'in içinde ona şefkatle sarılma, ağlamayı kesmesi için onu yatıştırma ve kardeşini mutlu bir gülümsemeyle karşılamaları gerektiğini söyleme isteği uyanmıştı.

(Klimah) "Kardeşim... öldü."

Ama Klimah ağlamıyordu.

Başını tutuş şekli daha çok geri dönen bir anıyla savaşmaya benziyordu.

(Klimah) "Babam onu öldürdü. Eğer hayatta kalırsa yedi ailenin onu öldüreceğini biliyordu, bu yüzden onun ellerinde ölmesi daha iyi olacaktı."

(Rienne) "Hayır... bu doğru değil. Kardeşin yaşıyor. En azından bana çok canlı görünüyor..."

(Klimah) "Prens Fernand'ın giysilerini ona giydirdi ve kalbine bir kılıç sapladı. Sonra kılıcı benim ellerime verdi... ve yüzünü tanınmaz hale getirmemi söyledi. Dediğini yaptım... Annem beni durdurmaya çalışsa da... kardeşim... o…"

Klimah'nın elleri titriyordu.

Ama onu bu halde gören Rienne'in durumu da daha iyi değildi. Tüm vücudu kontrol edemeyeceği bir şekilde titriyordu.

(Klimah) "Yüzünde çok fazla kan... vardı..."

Linden Kleinfelder, Sör Henton'un evine gittiğinde, Prens Fernand'ın kıyafetlerini giymiş, yüzü parçalanmış, tam da uygun boyutlarda bir çocuğun cesedini tutan, hıçkıra hıçkıra ağlayan bir Klimah bulmuştu. Yanında kanla lekelenmiş bir bıçak vardı.

Klimah o gün aklının çoğunu yitirmişti. Linden Kleinfelder onun ne kadar kırık dökük olduğunu fark edip, ayak işlerinde kullanılabileceğini düşünmüş olmalıydı.

(Rienne) "O zaman... kaçan kişi..."

(Klimah) "Kardeşim değildi. Kardeşim öldü."

(Rienne)"Prens Fernand..."

Rienne dudağını sıkıca ısırdı.

Eğer ısırmasaydı, titreyen çenesinin sesi o kadar yüksek çıkacaktı ki, birini sağır edebilirdi.

(Black)-'Henton. Bu topraklardan ayrılmadan hemen önce adım buydu.

Yani... demek istediği buydu.

Nauk'tan ayrıldığında şövalyenin ikinci oğlu Henton'un kılığına girdiğini söylemek istiyordu. Ve aralarındaki evlilik görüşmeleri bundan önce gerçekleşmiş olmalıydı.

Hâlâ bir prens olduğu günlerde.

(Black) -"Benim için sen, evime en yakın şeysin.

Bunu gerçek anlamda söylemişti. Çünkü işgal ettiği yer bir zamanlar onun eviydi. Geri dönmek istediği eviydi. Olması gereken yer.

Ve bu süreçte hiçbir şeyi yok etmek istemiyordu, bu yüzden intikam için sahip olabileceği her türlü arzuyu geride bırakmaya karar vermişti.

Aklı böyle mi çalışıyordu?

Rienne, Black'i birazcık da olsa anlayabileceğini hissediyordu.

(Rienne) "Yine de düşüncelerim değişmiyor. Sör Henton Prens Fernand'ı kurtardı, bu yüzden o benim için de bir kurtarıcı gibi. Ve söz konusu kurtarıcının ailesi olarak size ve annenize yardım edeceğim. Lütfen bana izin verin."

(Klimah) "...? Ama neden?"

Rienne'e bakan Klimah'nın sesi kafa karışıklığıyla doluydu. Rienne derin bir nefes alarak gözlerini kapattı.

(Rienne) "Prens Fernand benim nişanlım."

(Klimah) "H, huh...?"

Klimah'nın gözleri durmaksızın titriyordu. Onun tepkisini gören Rienne kanının kuruduğunu hissetti, endişelenmeye başladı.

(Rienne) "Ne oluyor?"

(Klimah) "Ah, ne...? Anlamıyorum..."

(Rienne) "Lord Tiwakan, Prens Fernand'dır. Eğer o senin kardeşin değilse... o zaman geriye... olabileceği tek bir kişi kalıyor."

(Klimah) "Ama... siz bir Arsak'sınız Prenses."

(Rienne) "...?"

Rienne'in omurgası boyunca tüyleri diken diken oldu.

Belki de Klimah 'yedi' aileden bahsettiği anda kalbinde bir şüphe belirmişti.

Neden yedi?

Şu anda Nauk’ta ihanet edebilecek güce ve motivasyona sahip altı aile vardı. Kleinfelder, Ellaroiden, Burey, Serquez, Armendaris ve Rosadel.

Ama yedi olması için bir aileye daha ihtiyaç vardı.

Ve darbeden en çok faydalanan bir aile vardı. Nauk tahtını kendileri için alan aile.

Arsak ailesi.

(Rienne) "Ah... Ah... AH!"

a barbaric proposal novel - chapter 54

Rienne şiddetle başını tuttu ve aniden Klimah'ın da aynı şeyi yapmasına neyin sebep olduğunu anladı. Başının dönmesini durdurmak istiyordu, her şey zihninde karmakarışık bir karmaşaya dönüşmüştü.

Başının iki yanını tuttu, dudaklarının arasından sessiz ve acı dolu bir inilti çıktı ama kafasının içinde bu ses çok daha yüksekti, tıpkı bir delinin kükremesi gibiydi.

Bu benim.

O adamın düşmanı.

Her zaman bendim, başkası değil.

Bendim.

Onun tarafından öldürülmeyi hak eden kişi.

Her zaman bendim...


*****


(Rienne) ". . ."

Rienne yavaşça gözlerini kırpıştırdı.

Bulunduğu yer soğuk, karanlık ve kuruydu. Saatin kaç olduğunu söyleyemiyordu.

(Klimah) "Uyanmışsınız."

Klimah'nın sesi yankılandı ve işte o zaman bilincini kaybetmiş olduğunu fark etti.

(Klimah) "Ne yapacağımdan emin değildim... bu yüzden burada kaldım..."

Sesi kısıktı, neredeyse içinden sürükleniyormuş gibiydi ama az önce konuştukları şeyi anında hatırlatmasına yetmişti.

Fernand.

Fernand Gainers.

Bu o adamın adıydı.

Peki şimdi bunu bildiğine göre ne yapmalıydı?

Rienne sessizliğini korurken, Klimah huzursuz görünüyordu. Sanki kendini toparlıyormuş gibi, yumruklarını sessizce sıkıp açıyordu. Artık ağlamıyordu.

(Klimah) "O zaman... şimdi sizi kaleye geri götüreyim mi...?"

Artık her şey yoluna girdiğine göre, Kleinfelderlar'ın hizmetkârı olarak yaşadığı dönemi sona erdirmeye karar vermişti.

Bu onu rahatlatmıştı ama bunu düşünmek onda herhangi bir duygu uyandırmamıştı.

(Rienne) "...Neden bana evlenme teklif ettin?"

(Klimah) "...N-ne?"

(Black) -"Evlenme teklif etmemin nedeni senin başka biri tarafından alınmanı istemememdi.”

Black'in ona daha önce verdiği cevap tekrar aklına geldi.

En azından şimdi her şey anlamlıydı.

Nauk, o, hatta taht - hepsinin en başta ona ait olması gerekiyordu.

(Rienne) "Yani tek yapman gereken evlenme teklif etmekti. Evlendikten sonra da her şeyin kontrolünü eline alabilirdin."

(Klimah) "...Özür dilerim?"

Kafası karışan Klimah başını sallayarak parmağıyla kendini işaret etti ama Rienne onun yaptıklarından hiç etkilenmemişti, sadece kendi kendine yüksek sesle konuşuyordu.

(Rienne) "Madem durum buydu... neden beni istiyormuş gibi davrandın?"

(Black) -'O noktada, her şeyden çok istediğim tek şey bir yuvaydı.’

Belki de bu doğruydu. intikam şansını kaçırdığını söylerken samimi olup olmadığından hâlâ emin değilken söylediği buydu.

İstediği her an Nauk'u yok edebilirdi ama yapmamıştı.

(Rienne) "Sadece geri dönüp dinlenebileceğin bir ev istediğin için mi... her şeyin böyle kalmasını istedin?"

(Klimah) "..."

Klimah kıpırdamadan oturdu ve sessizce onu dinledi. Rienne'in onunla değil sadece kendisiyle konuştuğunu ancak şimdi fark etmişti.

(Rienne) "Adın dışında... bana bir kez bile yalan söylemedin."

Adı hakkında yalan söyleme nedeni de başka hiçbir konuda yalan söylememe nedeniyle aynıydı.

(Rienne) "Sanırım gerçekten bilmemi istemedin."

Çünkü biliyordu ki... eğer ona gerçek adını söyleseydi... ona güvenmezdi.

Tiwakan'dan korktuğu ve öğrenirse onu ne zaman öldürebileceği konusunda endişeleneceği için altı aileye bağlı kalacağını düşünmüş olmalıydı. Paralı askerleri bu şekilde kalede tutmak, evinde zehirli bir engerek yılanı tutmak gibi bir şey olurdu.

Evet. Muhtemelen nedeni buydu.

Eğer durum buysa, şimdi her şey mantıklı geliyordu.

Ve belki de onu arzuladığı ve değer vermek istediği biri olarak gördüğü doğruydu. Belki de onu korumak için elinden geleni yapacağını söylerken dürüst davranıyordu.

Evet. Buna inanmak istiyordu...

(Rienne) "Ben kaleye geri dönüyorum."

Rienne kendini yerden kaldırdı.

Bunu o kadar büyük bir güçle yapmıştı ki, bir dakika önce cansız ve bitkin olduğuna inanmak zordu. Kendi başına ayağa kalkarak, hâlâ yerde oturan Klimah'a baktı.

(Rienne) "Söylediğim her şeyde ciddiydim. Günahların için seni cezalandırmaya niyetim yok."

Kimseyi cezalandırmaya hakkı yoktu. O, damarlarında Arsak kanı dolaşan biriydi; Kral Gainers'i öldüren ve Prens Fernand'ın tacını çalanların kanını taşıyordu.

...Ve şimdi düşününce, yalan söyleyen başka biri daha vardı.

Black'in adının Henton olduğunu iddia eden diğer kişi de, tapınağın önündeki yaşlı dilenciydi. O da bir şeyler biliyordu. Prens Fernand'ın iyiliği için yalan söylemiş olmalıydı.

Rienne acı acı gülümsedi.

İlk başta ona doğruyu söylemeye çalışmış ama sonunda birdenbire yalan söylemişti. Bu ancak adamın araya girdiği ve gerçeği gizlemeye çalışmakla meşgul olduğu anlamına gelebilirdi.

Ve bu muhtemelen gelecekte de olmaya devam edecekti.

Saklayacak bir şeyleri olduğu sürece, bu küçük örtbaslar devam edecekti. Kız da farklı değildi, ona yalan söylüyordu.

İkisinin de hayatlarının sonuna kadar bu şekilde yaşamaları mümkündü.

Ama durum böyle olsa bile, Rienne Black'in sırrını saklamaya niyetliydi.

Bunun nedeni Prens Fernand'ın döndüğünü duyan altı ailenin vereceği tepkiden korkması değildi.

Çünkü onun, kendisinin haberdar olmamasını istediğini biliyordu. Ve eğer istediği buysa, ilişkilerinin aynı kalması anlamına geliyorsa, hayatının geri kalanında aptalı oynamaya razıydı.

(Rienne) "Şimdiye kadar yaptığın gibi saklan. Çok uzun sürmeyecek. Bu arada artık Kleinfelderlar sana emir verse de yerine getirmene gerek yok."

(Klimah) "Peki ya annem?"

(Rienne) "Onunla ben ilgileneceğim. Annen güvende olduğunda sana bir mesaj göndereceğim. O zaman seçim senin. İstersen Nauk'u terk edebilirsin, ama kalmak istersen sana yeni kimlikler hazırlayacağım. Adını kimsenin bilmesine izin vermeyeceğim."

(Klimah) "Ama bu mümkün mü...? Benim hala... çok fazla günahım var..."

(Rienne) "Bu benim katlanmam gereken bir yük. Arsak ailesi yaptıklarını yapmamış olsaydı asla gerçekleşmeyecek günahlar bunlar."

Bu sonuca vardığında, kafası beklenmedik bir şekilde daha huzurlu hissetti.

(Rienne) "Bana buradan kaleye nasıl döneceğimi söyle. Yalnız gideceğim."

(Klimah) "Size eeşlik edecek birine ihtiyacınız var. Yol karanlık ve yönü bulmak labirentte gezmek gibi."

(Rienne) "Öyle mi?"

Ancak Klimah'ın kaleye çok yaklaşmasına izin vermek tehlikeli olabilirdi.

(Rienne) "Bana ayrıntılı olarak anlat, böylece seni bulamazlar. Bu daha iyi olur. Sen bir hizmetçi olarak asla Kleinfelderlar'ın emirlerini yerine getirmedin ve bu nedenle de beni asla kaçırmadın. Herkes buna inanmalı."

(Klimah) "Ama bu çok tehlikeli olur. Kaybolabilirsiniz..."

(Rienne) "Bu benim de sorunum."

Arsak'ın kızı o yaşlı dilencinin söylediği gibi kanamasa da, yine de taşıması gereken çok fazla günahı vardı.

Rienne oradan ayrılıp, kaleye giden o bilmediği yolda yürürken kalbi ve ruhu anlaşılmaz bir şekilde ağırlaşmıştı.


Yorumlar

  1. Bu bölüm ne kadar da kısaydı böyle blacksiz tatsız tuzsuz bi bölümdü. Rennie canim sende icindeki şüpheleri hallettin sana zahmet sende hamilelik yalanını söylede herkes mutlu olsun

    YanıtlaSil
  2. Vay aq ya nerden nereye geldik ama iyi oldu Türk dizisi yumağı gibi hertarafta birbirinden ayrı ipler vardı şiödi hepsi bağlandı bir bütün oldu aydınlandım resmen ( ^▽^)

    YanıtlaSil
  3. ya kaybolcan aq al işte yanına

    YanıtlaSil

Yorum Gönder