MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 159. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Keskin elmacık kemikleri kırmızımsı bir renge büründü. Riftan yüzünde mahcup bir ifadeyle sesini yükseltti.

"Bu asla olmayacak!"

“N-nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Yarı uykuluyken farkında olmadan yapabilirsin...”

"Normalde, o kadar rahat uyuyamam. Böyle bir hata bir daha asla olmayacak.”

Max bunun doğru olduğunu biliyordu. Riftan çok az uyurdu ve sefer sırasında günde dört saatten fazla dinlendiği olmamıştı. Ancak sık sık savunmasız bir görünüm sergilediği de doğruydu.

Riftan'ı dinlenirken görünce Mutlu oluyordu ama başka birinin onu böyle bir durumda bulabileceği düşüncesiyle huzursuzdu.

"B-bu dünyada hata yapmak isteyen biri var mı? Her ihtimale karşı...” dedi sabırsızlıkla.

"Seni hiçbir şekilde başka bir kadınla karıştırmam." dedi Riftan her kelimeyi kuvvetle vurgulayarak. “Ayak seslerini uzaktan duysam bile seni hemen tanıyabilirim. O yüzden gereksiz şeyler için endişelenme ve içeri gir.”

Max kızardı. İtirafı midesini kelebeklerle doldurmuş gibiydi. Büyük zorlukla, hafiflemek üzere olan yüz kaslarını kontrol etti.

Tatlı sözlerine kanmak istemiyordu. Max kendini iyi tanıyordu. ‘Geceyi ondan ayrı geçirirsem, şüphesiz bütün geceyi gözlerim açık geçiririm.’ Stratejisini değiştirmeye karar verdi ve sinsice kolunun kenarını tuttu.

“Ri-Riftan'dan ayrı kalmak istemiyorum.” diye fısıldadı hüzünle.

Riftan kendi kalp atışlarının kafasının içinde çarptığını duyabiliyordu. Yalvaran gözlerle ona baktı ve onu ikna ediyormuş gibi ekledi.

“Riftan... benimle olmak istemiyor musun?”

“Sen... böyle davranmayı nereden öğrendin?”

Ona sert bir yüz ifadesiyle bakan Riftan, bir eliyle yüzünü avuçladı. Geniş omuzları yükseldi ve bir hışımla aşağıya indiler. Sonra dişlerimi sıkarak konuştu.

“İyi. Ne istiyorsan onu yap.”

Max muzaffer gülümsemesini gizledi ve kollarını onun büyük önkoluna doladı.

"O zaman... hadi Riftan’ın kışlasına gidelim."


**********


Rüzgar artıyordu. Max, barikatla korunan yolda yürüdü ve gökyüzünün kırmızıya döndüğü doğuya baktı. Öğleden sonra rüzgarla ara sıra etrafa saçılan kar taneleri biraz daha kalınlaşmıştı.

Son haftalarda azalmış gibi görünen kar tekrar yoğunlaşmıştı. Max'in midesi endişeyle düğümlendi ve mana konsantrasyonunu ölçmek için korkuluk üzerine yerleştirilmiş olan peri yumurtalarını aldı.
İnci rengindeki küçük bilyeler yoğun bir mavi ışık yayıyordu.

Max ciddi bir ifade takındı. Peri yumurtalarının mavi rengi, bu bölgede ateş manasının azaldığının bir işaretiydi.

‘Bu devam ederse, tüm doğu kısmı Pamela Platosu gibi olacak.’

Dudağını ısırdı ve peri yumurtalarını pelerininin cebine tıktı. Ejderhaların sonsuz büyülü güce sahip olduğunu söylemek abartı olmazdı. Bir kıtanın havasını değiştirecek kadar büyük miktarda mana topladıktan sonra bile, yeterli değilmiş gibi ateş büyüsü toplamaya devam etmişti. Dirilişin çok yakında olması muhtemeldi.

‘Eğer acele etmezsek...’

Gökyüzüne sabırsız gözlerle baktı ve hızla aşağı indi. Sınıra varmalarının üzerinden iki gün geçmiş olmasına rağmen ikmal birimlerinden hala haber yoktu. Kollarını kavuşturup daha fazla bekleyemeyeceğini anladı.

Yüzünde kararlı bir ifadeyle, askeri kışlalarla çevrili nehir kıyısı boyunca yürüdü. Güpegündüz geneleve giren bazı askerleri gördü ama onları görmemiş gibi yaptı ve hızla Remdragon Şövalyeleri’nin bayrağının dalgalandığı yere doğru ilerledi.

"Manayı ölçmeyi bitirdiniz mi?"

Kışlaya girdiğinde, battaniyeye sarılı büyük bir mangalın önünde oturan Ruth, başını kaldırıp sordu. Max başını salladı ve cebinden peri yumurtalarını çıkarıp ona gösterdi.

“Gördüğün gibi… renk geçen seferden çok daha koyu.”

“Görünüşe göre, Büyük Sığınak tarafından kurulan bariyerler sadece beş kutsal yer arındırıldığında işe yarıyor.” Ruth dağınık saçlarını karıştırdı ve derin bir iç çekti.

Max dalgın bir şekilde başını sallayıp kışlanın etrafına baktı. Sonra bir köşede oturmuş zar oynayan şövalyeleri buldu ve onlara doğru yürüdü. Onu ilk gören Hebaron, selam vermek için elini salladı.

“Merhaba Leydim.”

"Merhaba, Sör Nirta. Boş zamanınızın tadını çıkarıyor gibisiniz.”

Hebaron gülümsedi ve gümüş sikkelerle dolu küçük bir keseyi salladı.

“Gördüğünüz gibi, biraz para kazanıyorum. Bu raundu kazanırsam, Talon'u satın alabileceğimi düşünüyorum.”

“Kahretsin, bizden daha ne kadar çalmayı planlıyorsun?”

Ciddi bir ifadeyle elindeki kartlara bakan şövalye şaşırmış gibi konuştu. Kyle Hager adında bir şövalyeydi. Max onun sızlanan yüzüne baktı, sonra Hebaron'a döndü ve asil bir sesle konuştu.

"Zavallı beylere eziyet etmeyi bırakın ve... oturduğunuz yerden kalkın. Beni buradan en yakın şehre götürmenizi istiyorum.”

“Şehir mi?”

Hemen yanında oturan şövalyeden zarları alan Hebaron ona şaşkın bir ifade ile baktı. Max sakince başını salladı.

 Sonsuza kadar bekleyemeyiz. Görünüşe göre... tedarik ekibine kendim liderlik etmem gerekecek.

“Siz mi?”

Max kararlı bir şekilde başını sallayınca, Hebaron geniş bir gülümsemeyle oturduğu yerden kalktı. Şaşıran astlarına, oyuna onsuz devam etmelerini söyler gibi küçük bir jest yaptı ve kışlayı onunla birlikte terk etti.

“Buraya en yakın kasaba, Nottheim. Oldukça büyük bir pazar. O bölgeye gitmek ister misiniz?”

“Gitmemiz ne kadar sürer?”

"Durmadan gidersek, oraya bir buçuk günde ulaşabiliriz."

“Çok iyi. Riftan'dan onay alır almaz...”

Sözleri uzun sürmedi. Kente yeni bir geminin geldiğini bildiren yüksek bir trompet sesi duyunca girişe döndü. Sonra ön kapıdan gelen vagonların görüntüsü dikkatini çekti. Max, gergin omuzlarındaki gerginliğin azaldığını hissetti. 'Tedarik ekibi sonunda geldi!'

“Hanımefendinin tehdidi işe yaramış gibi görünüyor.”

Hebaron onun omzunu sıvazlayıp mutlu bir şekilde konuştu. Max gururla gülümsedi. İnatçı doğu soylularını ikna etmeyi başardığına inanmak zordu.

Kalbinin bir zafer duygusuyla çarptığını hissederek vagonlara doğru koştu. Ama sevinci uzun sürmedi. Sadece beş vagon girdikten sonra demir çerçeveli kapılar tekrar kapandı. Vagonların yarısının boş olduğunu görünce yüzüne şaşkın bir ifade yerleşti.

“Bu nasıl oldu?”

Riftan arkasına doğru yürüdü ve soğuk bir sesle konuştu. Max dönüp ona baktı. Yetersiz erzaklar karşında aşırı tepki vereceği düşüncesinin aksine, yüzünde sakin bir ifade vardı.

“Saldırı mı oldu?”

Riftan, arabayı çeken sürücüye sordu. Kırk yaşlarında görünen narin arabacı korkuyla başını salladı. 

"E-evet.”

Max ona kızgın gözlerle baktı.

‘Bizi aptal mı sanıyor?’ Arabacıya saçma sapan bahaneler üretmemesi için bağırmak üzereyken, solgun yüzünün ölümden dirilmiş gibi griye döndüğünü gördü.

Max diğer arabacıların yüzünü şüpheyle izledi. Hepsi çok korkmuş görünüyordu. Adam kırık bir sesle özür dilemeye başladı.

“I-Idkovs'lardan geçerken… bir grup suçluyla karşılaştık. Erzaklarımız ellerimizden alındı ve hatta bazı askerler ölümle karşılaştı! Ön sırada kaçmayı başaran sadece bizdik.”

Riftan diğerlerinin yüzlerini taramak için yavaşça başını çevirdi. Hepsi büyük ve küçük yaralar almış gibiydi. Öyle olsa bile, kendi başlarına yapılmış bir maskaralık olabileceği de göz ardı edilemezdi. Diğerlerinin de benzer düşünceleri vardı, bu yüzden onlara attıkları bakışlar pek arkadaşça değildi.

"B-bu doğru, bize inanın! Venter'den yola çıktık, yiyecek ve ekin getirdik. Dün Nottheim'den gönderilen tedarik ekibiyle birlikte hareket ettik...”

"Hepsinin suçlular tarafından alındığını ve sadece beş vagonun kurtarıldığını mı söylüyorsunuz?"

Sürücü çok terliyordu. Çenesini okşayıp yüzüne bakan Riftan, vagonun kargo ambarına yöneldi. İçini dikkatlice inceledikten sonra kargo kutusundan bir ok çıkardı ve dikkatle inceledi.

Okun ucunu parmaklarının ucuyla okşarken "Bu, orduda kullanılır." dedi sertç. 

Arabacının yüzü bembeyazdı.

"Gerçekten bir baskındı!...”

“Yalan söylemeye cüret mi ediyorsun!?”

Enerjik şövalyelerden biri bir kılıç çekip sürücünün boynuna doğrultunca, Riftan elini kaldırdı ve onu durdurdu.

“Dur. Kafasını kesmenin ne gibi bir faydası olabilir?” Riftan bagajdan atladı ve sözlerini kayıtsızca tükürdü. “Dük'ün vasalları bir ikmal birimi göndermek istemese bile...”

Richt Bleston'a ve trabzanların yanında duran adamlarına bakmak için başını dikkatlice çevirdi. Ve anlamlı bir şekilde konuştu.

“Suçlu kılığına girmiş birlikler tarafından yağmalanmış olsun ya da olmasın, malzeme eksikliği sonucunu değiştirmiyor.”

“Şimdi ne yapacaksın?” Hebaron aniden ağzını açtı.

Riftan sakin gözlerle ona baktı.

"Şimdi ne mi yapacağım? Planlandığı gibi Drystan'a gidip erzak satın almaktan başka çare yok.”

Yorumlar

  1. Riftanın parasını yiyecekler verme riftan hepsi aç kalsın

    YanıtlaSil
  2. Şimdi riftanı bana verin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. keşke olsa da versek sjmxşyesmsvkmz

      Sil
  3. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  4. Hâlâ maxinin dükün kalesine gidip babasına iki tokat atarak soyluları dize getirmesini istiyorum

    YanıtlaSil
  5. Richt tam bir pisliksin

    YanıtlaSil
  6. Çeviri için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  7. Ben ne hayal ettiğimi size söyleyeyim mi, şimdi bu rosettanın çocuğu oldu da soktumunun yazarı bizimkileri çocuksuz bıraktı ya, bu savaş bittikten sonra bizimkiler anatole dönüp çocuk yapıyorlar ve üçüz erkek çocukları oluyor. Aradan zaman geçiyor (bütün kraliyet ailesine kıl olduğum için onların iyi yaşamasını istemiyorum) yine bi savaş patlıyor ve whedon krallığı yıkılıyor, komşu krallıklardan biri Riftanın yeeneklerini bildiği için onu rütbe ve toprak da vermek üzere davet ediyor. Bi süre başka bi krallıkta dük ve düşes olarak takılıyorlar, bu arada kral, prens, rosetta falan hepsi kaçıp köhne köhne yerlere sığındılar. Çocukları da büyümeye başladıktan sonra Riftan Maxi ve çocuklarla birlikte eski ayak takımını ve bi grup insanı alarakeski whedon topraklarına geliyor. Ve yeni bir ulus kuruyorlar. İmparator ve imparatoriçe olarak yaşıyorlar :D Yani bi okuyucu bunu yazdı da, sen yazamadın Kim Suji!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ücüz erkek değilde bir erkek bir kız olsun maxiye benzeyen bir kız olursa riftan onun için dağları deler bence

      Sil
    2. Tabi canım kız da olsun ama ilk olarak erkek olsun diyorum :D Çünkü zaten herkes erkek varise değer verdiği için maxi bi anda üç tane erkek doğurursa herkese çok büyük kapak olur, çünkü en son düşük yaptı...

      Sil
  8. Yaaa bu max ne fena bisey oldu, bu nasil her aklına koydugunu yaptirmaktir, ejdarhalari yenen riftani nasıl dize getirmektir ☺☺❤
    maxi senden ders almak istiyorum kızım, parti kur oy verelim 😂😂😂🤚

    YanıtlaSil
  9. Maxi Riftan’ı nasıl dize getireceğimi öğrendi hey yavrum heeeey

    YanıtlaSil
  10. maxi kadın gibi kadın
    keşke beraber kışla da kalacağınıza o klübe de kalsaydınız yalnız baş başa oh ne güzel mmsönkvkzvn

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu riftan da maxi ye kiyamamaktan bi hal oldu,akışına bıraksa herkes memnun olacak haberi yok 😅 riftanin kanka kanka takılalım uzak duralım halleri anlamıyorum 😂

      Sil
    2. İyi de karısı için yapıyo

      Sil
    3. O zamanlar prezervatif icat edilmediği için Maxi hamile kalırsa boku yerler o yüzden Riftan uzak durmaya çalışıyor o anın verdiği zevkle hata yapmamak için ki bu gayet anlaşılır bir sebep

      Sil
    4. Evet ama geri çekilmek de var duraksızotobüs karrşim gerçi o da riskli doğru XD

      Sil
  11. bikaç dakika sonraki bölüm yazısını aradım,baktım bölüm bugün atılmış agdfas kaptırmışım kendimi xd teşekkürler <3

    YanıtlaSil
  12. Bugün haftasonu süprizi 2 bölüm gelmez mi 😍😍😍😍

    YanıtlaSil

Yorum Gönder