How to Hide the Emperor's Child - 13. Bölüm (Türkçe Novel)
Yağmur hala hızlı bir şekilde camlara vuruyordu.
‘Bu yağmur ne zaman bitecek?’
Astelle, içinde karanlık duygularla kralın ofisine
vardığında ona eşlik eden şövalye kapıyı açtı. İçeri girer girmez bir çığlık
koptu.
“Bu saçma bir yalan!”
Ofisin ortasında duran Marianne, Astelle’i görür
görmez son sesle bağırdı.
“Bu emri kendi hizmetçisine verdi ve şimdi bana iftira
atıyor!”
Astelle, dizlerini kırarak kibarca Kaizen’in önünde
eğildi. Kaizen masada oturuyor ve Vellian da onun yanında ayaktaydı.
Vellian ilginç bulduğu bu durum karşısında oldukça
heyecanlı görünüyordu
Kaizen Lyndon’a baktı. Lyndon öğrendiklerini anlatmaya
başladı.
“Suçlu olan hizmetçinin Leydi Marianne’den para
aldığına dair kanıt var. Leydi Marianne’in hizmetçisi para aldığını itiraf
etti.”
Bu ortaya çıktıktan sonra Marianne’in kurtulma şansı
yoktu. Krizi aşmanın bir yolu olsa bile bu küçük kız bu durumdan kendini
kurtaracak kadar zeki değil gibiydi.
Astelle sessiz kaldığında Kaizen keskin bir sesle
sordu.
“Hala itiraz edecek misin?”
“Ah… B-ben…”
Marianne korku dolu gözlerle ağlamaya başladı. Narin
gözleri yaşla dolmuştu. Gözyaşıyla parıl parıl parlayan gözleriyle birlikte bir
peri gibi sevimli görünüyordu. Ama bu odada ona sempati duyacak kimse yoktu.
Kimse onun bu zavallı halini umursamayınca ağlayan
Marianne, sanki öldürecekmiş gibi Astelle'e tekrar baktı. Gözleri öfke doluydu.
"Bir kutu dolusu şüpheli ilaç şişesi getirmiş!
Kim bu kadar çok ilaç taşır? İçinde ne olduğunu nereden biliyorsunuz? Zehir
olabilir!”
Kutuyu aradığı inkar edilemez hale geldiğinde,
Marianne tam tersine sorumluluğu Astelle'in üstüne atmaya karar vermiş gibiydi.
Ancak Kaizen bu sözleri duyunca afallamış bir şekilde onu azarladı.
“Yani bu başkalarının çantasını aramaya hakkın
olduğunu mu gösteriyor? Ne zamandan beri bu kalenin güvenliğinden sorumlusun?”
“Majesteleri… Ben yalnızca endişelendim!...”
Bu bahanesi de işe yaramayınca Marianne sözlerini
zahmetsizce karıştırdı. Gözlerinde yaşlarla Astelle’i işaret ederek tekrar
bağırdı.
“Majestelerini görmeye gelen bu kişinin yanında çok
fazla şüpheli ilaç var! Derhal kontrol edilmeli!”
Astelle hiçbir zaman kralı görmeye gelmemişti. Yanında
çocuğuyla birlikte zorla getirilmişti. Marianne bu gerçeği bilmiyor gibiydi.
Onun suçlamalarıyla bu sefer, neden bu kadar ilaç taşıdığını merak eden gözler
Astelle’e çevrildi.
“Leydi Marianne.” Astelle, Marianne’e soğuk bir bakış
attı.
“Hatırladığım kadarıyla küçük kardeşleriniz var değil
mi?”
“…Ha?”
Bu beklenmedik soru karşısında Marianne’in kafası
karışmıştı.
“Aniden neden bahsediyorsun?”
“Küçükken size bakan dadınızın, siz ve küçük
kardeşleriniz için her zaman şifonyerde tuttuğu ilaçları yok muydu? Bir soğuk
algınlığı ilacı, mide ilacı, yaranın türüne göre uygulanacak çeşitli merhemler
ve çocuklar huysuzlandığında verilen takviyelerden?”
Tabii ki dadıların her zaman hazırda ilaçları
bulunurdu çünkü çocuklar daima hastalanırdı. Gece ya da gündüz, her an ilaca
ihtiyaçları oluyordu.
Marianne cevap veremedi. Düşündüğünde öyledi.
Dadısının her zaman ilaçları vardı.
“Theor sadece 5 yaşında. Sıklıkla soğuk algınlığı
kapar bu nedenle her zaman grip ilacı, antiseptik, öksürük, baş ağrısı ve karın
ağrısı ilacına ihtiyacım var. Eğer çocuk yaralanırsa ayrıca yarasını tedavi
etmek için merheme de ihtiyaç var.”
Astelle sakince konuşmaya devam etti.
“Theor kısa bir süre önce bir hastalık atlattı. Şifacı
hastalık yüzünden bağışıklığının zayıfladığını söyledi. Alması gereken takviye
vitaminler bile yalnızca üç şişe ediyor.”
Eh, bu çok da yalan sayılmazdı. Theor çok sağlıklıydı
ama bazen soğuk kapar ve vücut ağrısı çekerdi. Kaçmaya başladıkları ilk
zamanlarda, tanımadığı bir ortama uyum sağlamakta zorlandığı için şiddetli
soğuk algınlığı geçirmişti. Astelle, Gretel'den öğrendiği çocuklar için olan
besin takviyelerinden yapar ve ona verirdi. Çünkü Theor’un, oradan oraya
seyahat ederken zayıf düşmesinden endişeleniyordu.
Tabii kutunun içinde yalnızca bu türden ilaçlar yoktu.
Ayrıca göz rengini değiştiren iksirden de vardı. En sonunda, bir sürü ilaç
taşımak durumunda kalıyordu. Astelle çocukların her türlü ilaca ihtiyacı olduğu
iddiasını yeterince makul hale getirmeye çalıştı.
“Galiba benim dadımın da bir sürü ilacı vardı.
Çocuklar sık hastalanır.” Sessizce dinleyen Vellian, Astelle’e hak verdi.
“Bu arada…” Bir an susan Astelle, yüzüne soğuk bir
ifade yerleştirdi. Marianne, onun katı yeşil gözlerindeki bakış karşısında
hayrete düştü.
“Eğer çoktan ilaç kutusuna baktıysanız neden ısrarla
tekrar kontrol edilmesini istiyorsunuz?”
Astelle’in sorusu karşısında ofise sessizlik çöktü.
Marianne solgun bir yüzle kekeledi.
“Ne-Ne demek istiyorsun?”
Astelle dikkatlice Marianne’i izledi. Bu genç
hanımın düşmanı olma ve gücünü yeni kazanmış Croychen ailesini düşmana
dönüştürme arzusu yoktu. Ama şu an kaçınılmazdı. Onu böyle kurcalayan birini
kendi halinde bırakamazdı.
Asla yakalanmaması gereken sırları saklarken birileri
tarafından izlenmek çok tehlikeliydi.
“Eğer ilaç kutusunu açtıysanız, diğer bütün eşyalarımı
da kontrol etmiş olmalısınız. Hiçbir eşyanın şüpheli olmadığını biliyordunuz.
Neden ilaç kutusunu açık bıraktınız? Ve neden özellikle kutunun kontrol
edilmesini istediniz?”
“B-bu… bu…” Marianne, Astelle'in sorusuna kekeledi ve
bir bahane için dudaklarını ısırdı. Şimdiye kadar sadece Astelle’i şüpheli
göstermeye çalışmıştı. Bu kadar ilerisini düşünememiş gibiydi.
“Bir ihtimal Leydi Marianne ilaçların arasına şüpheli
bir şey koymaya çalışmış olabilir mi?” Astelle sakince konuştu. “Bu yüzden
hizmetçiden en çok ve en az hangi ilaçları kullandığımı dikkatlice
gözlemlemesini istediniz.”
Bu yaygın bir teknikti. Düşmanınızın eşyaları arasında
en az kullanılan eşyaya zehir veya sahte gizli bir mektup koymak. Sık
kullandığı bir eşyaya koyarsanız, düşman onu çabucak fark eder yani
karşıdakinin dokunmadığı eşyaları veya çekmeceleri kullanırsınız. İçine sorun
olabilecek şüpheli bir nesne koyup o kişiyi suçlarsınız ve biter.
Astelle, evliliğinden bir gün sonra kral tarafından
kovulmuş bir kraliçeydi. İmparatorla birlikte gelirken getirdiği ilaç kutusundan
zehir çıkarsa şüphelerden kaçınması zor olurdu. Eh, bir de kimse onun tarafını
tutmazdı tabii.
Görünüşe göre bu genç leydi bunun ne kadar yaygın
olduğunu bilmiyordu.
İmparatorluk sarayında, bu tür hileleri önlemek için,
ilaç kutuları gibi hassas eşyaları saklarken onları kimin gizlice açtığını
izlemek için insanlar kendi işaretleyicilerini eklerdi.
“Ben, ben ... hayır! Öyle değildi!” Marianne tamamen
şoka uğramış ve bembeyaz bir suratla bağırarak Kaizen’e tutunmaya çalıştı.
“Ma-Majesteleri!... Lütfen bana güvenin!”
Kaizen onu görmezden geldi ve yanında duran Vellian’a
döndü.
“Bu kalenin batı yakasında bir hapishane var mıydı?”
“Evet, var… Eski bir tane.”
İmparator gelmedikçe kale sadece birkaç kişi
tarafından idare edildiğinden hapishane gibi yerler pek kullanılmıyordu. Büyük
ihtimalle eski ve pis bir yerdi. Ama insanlar hayatta kalabilirdi.
Marianne ona umutsuz gözlerle bakarken Kaizen soğuk
bir şekilde emretti. “Nihai karar verilene kadar Leydi Marianne batı
hapishanesine hapsedilecek.”
“Majesteleri!”
Marianne baygın bir yüzle yalvarmaya çalıştı ama
Lyndon ona yaklaştı. “Leydim, izin verin.”
Kralın emri üzerine şövalyeler Marianne’in iki
kolundan tutup dışarı çıkardılar. Marianne paniklemişti ve bağırıyordu. Kapı
kapandığında Astelle onun giderek azalan bağırış seslerini duyabiliyordu.
Oda sessizleştiğinde Kaizen ilk defa Astelle ile
konuştu.
“Böyle bir durumda kaldığın için özür dilerim. Beni
bağışla.”
Kaizen suçlu hissediyor olabilirdi ama Astelle çok da
takılmamıştı bu duruma. Kraliyet sarayında yaşarken birçok kez bu gibi
durumlarla karşı karşıya kalmıştı. Veliaht Prenses’i kıskanan çok sayıda soylu
vardı. Genç hanımların kıskançlığı gibi bir şey değildi, daha çok Astelle'i
tuzağa düşürmek ve Veliaht Prenses’in yerini almak için ciddi şekilde savaş
veren büyük aristokratlardı. Bunlarla karşılaştırıldığında bu gibi bir
kıskançlık tatlı bile sayılırdı.
Ellerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilEmeğine sağlık, yazıyı küçültebiliyor muyuz bunun dışında her şey çok güzeldi 😍
YanıtlaSilBu güzel bölüm için teşekkürler 😍
YanıtlaSil