MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 125. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Kuru bir rüzgar yüzüne sertçe çarptı. Karanlık bir ormanda on iki şövalyeye liderlik eden Kuahel aniden atını durdurdu. Havada alışılmadık bir koku vardı. ‘Bu koku çok tanıdık. Ateşin, külün ve ölümün kokusu...’

"Herkes savaşa hazır olsun.”

Şövalyelerin her biri silahlarını çekti ve her an bir saldırıya karşılık vermeye hazırlandı. Kuahel etrafına bakınıp atını yeniden mahmuzlayınca, iyi eğitimli savaş atı, tehlikeli atmosferi sezdi ve hemen vücudundaki tüm kaslarını gerip rüzgâr gibi çıplak ağaçların arasından koştu. Kuahel atın fırlamasına engel olmak için dizginleri sertçe çekti.

Yeri sallayan atların sesi, nemli şafak havasında yüksek sesle yankılandı. Dolambaçlı orman yollarından geçtikten sonra Edquina Ormanı'nın eteklerine ulaştılar. Tepenin üzerinden bir bulut gibi yükselen siyah dumanı görebiliyordu. Dik yokuşu tırmandı ve yıkık kasabaya baktı. Bitmek bilmeyen közler, şafağın karanlık gölgelerinde bir canavarın gözleri gibi parlıyordu. Çitler kömüre dönmüştü ve çöken binalar kalın siyah duman çıkarıyordu. Harman arkasından geldi ve karanlık bir şekilde mırıldandı.

"...Görünüşe göre çok geç kaldık."

Kuahel soğuk bir sesle, "Közler henüz sönmemiş, çok uzakta olamazlar." dedi. “Hemen aramaya başlayın.”

Şövalyeler hemen emirlere uydular. Tepeden aşağı koşan adamlarına baktıktan sonra doğuya döndü. Şafak, Lexos sıradağlarının karanlık şekli üzerinde siyahımsı bir şekilde parlıyordu.

Aniden, aklından kısacık bir düşünce geçti. ‘Tehlike.’ Korkunç bir tehlike seziyordu. Keskin bir şekilde bilenmiş içgüdüsü alarm verince kaşlarını çattı. Müttefik kuvvetlerin Pamela Platosu'ndaki savaşı sırasında, küçük bir elit tapınak muhafız grubu Yedi Krallık'ta dolaşarak düşmüş karanlık büyücülerin izlerini sürmüştü.

Ancak, sapkınlar iz bırakmadan tamamen ortadan kaybolmuştu. ‘Neden bu ölçekte hareket ediyorlar?’ Kuahel karanlık gökyüzüne bakarak bir an düşündü ve sonra başını çevirdi.

Hava huzursuz bir hisle karışmaya başlamıştı. Hemen atının başını çevirdi ve küle dönmüş köyün önüne doğru koştu. Diğer şövalyeler de olup biteni fark edip silahlarını çektiler.

Atından atlayıp kılıcını çekti ve mavi kılıç yerden filizlenen hortlağın vücudunu ikiye böldü. Kılıcı tutmayan elinden alevler yükseldi ve keskin gözlerle etrafa bakarak canavarın vücudunu küle çevirdi. Kömür gibi kararmış cesetler bir bir yükseliyordu. Bu, çok uzakta olmayan bir büyücü olduğu anlamına geliyordu.

İlahi gücünü yükseltti ve duyularını keskinleştirdi. Büyü güç alanının havada siyah bir iplik gibi büküldüğünü ve belirli bir noktada yoğunlaştığını hissedebiliyordu. Kalabalığın arasından o yere doğru ilerlerken, Kuahel aniden havaya yükseldi. Yer şiddetle sallandı ve ayaklarının altından kocaman bir bedene sahip bir hortlak çıktı. 

“Komutan!”

Kuahel hemen belinden bir kanca çıkardı ve zinciri canavarın boynuna doladı. Ardından çevik bir şekilde yere inip zinciri sertçe çekti. Sekiz kvet'e (240 cm) ulaşan dev bir hortlak dengesini kaybetti ve bir kül yığınının üzerine düştü.

Canavar ayağa kalkmadan önce kısa bir dua okudu, kılıcını çekip yerin derinliklerine daldırdı. Sonra zemin kuru bir gölün dibi gibi çatladı ve her yerde mavi alevler yükseldi. Canavar bir anda küle döndü. Bununla yetinmeyip ilahi gücünü maksimuma çıkarınca, alevler bir kasırga gibi her yöne yayıldı ve bir anda düzinelerce hortlak yanıp kül oldu.

Sonunda yoluna çıkan tüm yaratıklar yok olduğunda, duyularını yeniden keskinleştirdi ve sapkınların büyülü gücünün peşine düştü. Ancak büyünün akışı değişmişti.

"Lanet fare..." Kuahel sertçe mırıldandı ve kalan hortlaklarla uğraşan şövalyelere işaret etti.
Hortlakların dirilmemesi için bölgeyi temizlemeleri gerekiyordu ama şimdilik karanlık büyücüleri kovalamak daha acildi. Atına oturdu ve büyü gücünü takip ederek patikadan aşağı indi. Ancak gözlerinin önünde gelişen olay karşısında durmak zorunda kaldı.

“Nasıl…?”

Arkasında bir şövalye derin bir iç çekti. Dizginleri sıkıca tutup dağ yamacının altında uzanan uçsuz bucaksız ormana baktı. Karanlık ve sisli ormanda, yerden yüzlerce, belki de binlerce beyaz iskeletler yükselmişti. Başını çevirdi ve bağırdı.

"Hemen yakındaki bölgelerle iletişime geçin!"

"Ama Papa, sapkınlara gizlice zulmetmek ve onları ortadan kaldırmak için emir verdi..."

Harman'ın itirazı üzerine ona dik dik baktı.

"Fikrini sordum mu?"

Şövalye hemen ağzını kapattı. Astına vahşi gözlerle baktıktan sonra başını çevirdi ve sanki hiçbir itiraza izin vermiyormuş gibi küstah bir sesle bağırdı.

“Acele etmek yerine ne yapıyorsunuz?”

Şövalyeler hemen emirlere uydular. Son bir kez tarlaya bakarken atını mahmuzladı.


**********

“Uzun zamandır görüşmüyorum.”

Odaya girdiğinde, masanın önünde oturan Uslin Rikaido alaycı bir şekilde konuştu. Riftan cevap vermeden odayı geçti ve önüne bir sandalye çekti. Sonra masanın üzerine yığılmış raporu alıp hızlıca gözden geçirdi. Ona tatmin olmamış bir ifadeyle bakan Uslin, biraz iç çekti ve elindeki parşömeni uzattı.

"Doğudan gelen bir telgraf. Kutsal Şövalyeler’in Arex üzerinden Whedon'un kuzeydoğu bölgesine gitmekte olduğu söyleniyor.”

"Kuzeyde durum nasıl?"

“Öncelikle tüccarları Anatol'dan çıkarmayı başardık. Ama gemimiz hala orada duruyor. Casuslara göre, geminin kargosu çalınmış gibi görünüyor.” Uslin dişlerini hafifçe gıcırdattı. “Bu şekilde yağmalanan birden fazla gemi olduğunu düşünüyorum.”

“Ve tüm bu eşyalar Kuzey Kraliyet Ailesi’ne mi ulaştı?”

"Henüz bir kanıt bulamadık." diye dikkatle yanıtladı Uslin, içini çekerek. “Ama gün gibi ortada.”

Yüzünde düşünceli bir ifadeyle raporu hızla gözden geçirdi. Loviden kıtası kelimenin tam anlamıyla bir kutu patlayan toz gibiydi. Kana susamış kuzeyliler, eski ve yeni mezhep arasındaki yoğun çatışma, kıtada dolaşan kara büyücüler ve onları yeraltında avlayan Kutsal Şövalyeler.

Durum düzelmemişti. Rapora asık bir suratla bakan Riftan, kabaca saçlarını karıştırdı.

"Richt Bleston'ın hareketleri ne oldu?"

“Şu ana kadar herhangi bir hareket olmadı. Yüzeyde, sadece rahatlıyorlar gibi görünüyor...” 

"Aman Tanrım, kimleri görüyorum?"

Uslin konuşmasını bitiremeden, ayak sesleri ile birlikte yüksek bir ses duyuldu. Riftan kaşlarını çattı. Mümkün olduğunca uğraşmak istemediği biri odaya giriyordu.

“Uzun zamandır lideri göremiyorum.”

Hebaron Nirta bir sandalye çekip yanına oturdu ve şeytani bir gülümsemeyle parladı.

“Liderin harika enerjisine hayran olmamak elde değil. Hanımımı kurtarmak için bir şey yapmam gerekip gerekmediğini merak ediyordum.”

"Boynunu kırmadan önce sussan iyi olur." Riftan homurdandı ve elindeki parşömeni masaya fırlattı.

Hebaron bir kahkaha patlattı.

“Yüzünün yeni evliler gibi kızardığını görmek, işlerin oldukça iyi gittiğini gösteriyor. Bu kadar uzatmak yerine keşke daha önce çözseydim...”

Hebaron'un ağzı, onun vahşi tekmesinden sonra kapandı. Riftan, bacağını tutan teğmenine baktı ve oturduğu yerden fırladı. Hâlâ üzerinden geçmesi gereken bir yığın şey vardı, bu yüzden oturup şakalarını dinlemeye hiç niyeti yoktu. Hebaron'u görmezden gelerek Uslin Rikaido'ya talimat verdi.

" Kuzeylileri izlemeyi bir an için bile bırakma. Ve içişlerinde olan mümkün olduğunca çok rahip satın almaya çalışın.”

Ardından, çalışma odasından hızla ayrılırken, Hebaron ısrarla onu takip edip şikayet etti.

“Bu kadar duyarsız olamazsın. Bunca zaman lider koltuğundaki boşluğu doldurmak için kendimi parçaladım..”

“Komik olma. Uçan kuş bile, zamanını sadece partilerde harcadığını biliyor.”

“Çok sarhoşken bile kulaklarımı hep açık tuttum.”

 Hebaron haksızlığa uğramış gibi şikayet etti. Riftan duraksadı ve gözlerini kısıp yüzüne baktı.

“Peki, bir şey keşfettin mi?”

“Bazı ilginç hikayeler duydum. Söylentiler ne kadar güvenilir bilmiyorum ama eski mezhebin yakın gelecekte papa aleyhinde bir duruşma yapmayı planladığını söylüyorlar.”

"Duruşma mı?"

Yeni atanan papanın otoritesinin sarsılmış bir durumda olduğu iyi biliniyordu, ancak durumun o kadar tehlikeli olduğundan habersizdi ve yüksek rahipler açıkça komplo kuruyorlardı. Ciddi bir ifadeyle kaşlarını çattı.

“Tam olarak kimin emriyle...?”

O anda koridorun sütunları arasından havai fişek gibi parıldayan kızıl saçları gördü ve korkuluğa doğru ilerledi. Karısı, sanki inanılmaz iyi bir şey olmuş gibi mutlu bir şekilde bakıp ona doğru yürüyordu.

Hebaron, bakışlarını takip edip başını çevirdi ve acı bir gülümsemeyle, "Lideri görmeye gelmiş gibi görünüyor, o yüzden acele et ve git. Bunun hakkında daha sonra konuşacağız.” dedi. Sonra geniş avucuyla omzuna vurdu. Riftan hiç vakit kaybetmeden korkuluktan atladı ve ona doğru koştu. Aniden onu görünce şaşırmış gibi gözlerini kocaman açan Maximilian, yüzüne güzel bir gülümseme yerleştirdi.

“Ri-Riftan!”

Kollarına atlayan karısına sıkıca sarılınca, Max parmak uçlarında yükseldi ve çenesinin ucunu öptü.

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık🥰🥰

    YanıtlaSil
  2. Tesekkurler seker gibi olduk 😁😁

    YanıtlaSil
  3. OYY YERIM SIZI ASKLARIM PAMUK GIBI OLUYORUM SIZI DUSUNUNCR PAMUK HEP BOYLE SAGLIKLI ILISKINIZ OLSUN INSALLAH

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok hayır bölüm orda bitti

      Sil
    2. Dogru söylüyor hayır devamı da var o sahnenin aslında

      Sil
    3. Devamı olmayadabilir emin değilim özür dilerim ahakznwkzkwk sahnenin devamını ingilizcesini okurken ben kafadan da uydurmuş olabilirim

      Sil
  5. Ayayayayya pamuk gibi oldum

    YanıtlaSil
  6. Yaaa bi çift bu kadar mı tatlı bukadar mi karizmatik olur yaa, canlarım ciğerlerim

    YanıtlaSil
  7. Bu kuzeylilerden bişey çıkacak ya dur bakalım kokusu çıkar,bunlar karanlık büyücüleri mi besliyorlar nedir

    YanıtlaSil
  8. ay hamileyiz kesin hamileyizzzz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değilsiniz :(

      Sil
    2. Kizzz daha dur bu kadar hızlı hamile kalınmaz,daha doğrusu anlaşılmaz 😅😅😅

      Sil
    3. ay ne bileyim max öyle gelince heyecanlandım ksdkjdsd

      Sil
    4. ay dur ya ufukta savaş var gibi görünüyor bu durumda hamile kalmasın ikinci bir bebiş yitirmeyi kaldıramam

      Sil
    5. neeeeğğğ savaş mı ay vazgeçtim vazgeçtim ikinci bir bebiş yitirmeyi gerçekten kaldıramayız :,(

      Sil
  9. Hebaron Nirta ay o kadar seviyorum ki balım benim sarhoş portakalım 😂

    YanıtlaSil
  10. “Yüzünün yeni evliler gibi kızardığını görmek, işlerin oldukça iyi gittiğini gösteriyor. Bu kadar uzatmak yerine keşke daha önce çözseydim...”

    Arkadaşlar ben birşey mi kaçırdım? Hebaron işleri keşke daha önce çözseydim derken neden bahsediyor acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. balo gecesi riftanın damarına basıp onu gazlamıştı ya belki daha önce gazlasaydım diyordur anlamadım belki başka bir şey de yapmıştır

      Sil
    2. ben de öyle düşündüm aklıma başka bişey gelmedi çünkü :)

      Sil
    3. Typo hatasi da olabilir cozseydin yazmak istedi cevirmen belki

      Sil
  11. Çeviri için teşekkürler. Bu hale gelmeleri güzel ama herkes bı riftan istiyor yaaaaaa

    YanıtlaSil
  12. offf lütfen bu pamuk gibi halleri bozulmasın

    YanıtlaSil
  13. Abbooowww bu günleri de mi görecektik a dostlar :)))) emeğine sağlık çevirmen kuzu bebek

    YanıtlaSil
  14. Sevgili çevirmeniz, ellerine kollarına sağlık 🙏🤍

    YanıtlaSil
  15. Yumus yumos olduuuk

    YanıtlaSil
  16. Ya yemin ederim bunca zamanlık çektiğimiz çileye değdi gerçekten

    YanıtlaSil
  17. Pamuk gibiyim keske sarılmadan sonra bir kaç satır daha okuyabilseydik eridim herhalde 🥰🥰🥰

    YanıtlaSil
  18. Bi şey sorucam herkes sürekli Rİftan bi sonraki bölümde kendini açıcak, Rİftan bi sonraki bölümde kendini açıcak diyip duruyordu. E iki bölüm oldu, açılacak dediğiniz bu muydu? Bende bir şeyler anlatacak diye beklemiştim :D :'(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende de bi yarım kalmışlık duygusu var ya. Onsuz olamayacağını itiraf ederken bile... Ne bileyim tam hissedemedim. Hatta buna zamandır okuyup anladığımdan daha uzakmış Max'e, onu fark etmek üzdü. İnşallah bundan sonraki bölümlerde riftan ın buzlarının eridiğini daha iyi anlayacağımız sahneler görürğz.

      Sil
    2. Beklentiye giriyor insan,spoiler okumamani tavsiye ederim.

      Sil
  19. Admin teşekkür ederiz çeviri için sonunda bu günleri de okuduk

    YanıtlaSil
  20. Tesekkurler ❤️❤️

    YanıtlaSil
  21. Bazen hangi cümleyi hangisi söylüyor, hangi tepkiyi hangisi veriyor anlamıyorum. Bir gün bu kitabın official İngilizcesi çıktığında baştan okuyasım var.

    Bu arada Riftan hala kasıyor gibi. Ya da ben yukarıda bahsettiğim karışıklıktan yanlış anlıyorum. :/

    YanıtlaSil
  22. Bu ve bir sonraki bölüm... En'lerimin arasına girdi. Her cümlesi anlam yüklü bir sürü konuşma... Ah çok sevdim çok sevdim. Hele şu meşhur repliğimiz gelmiş "Birden merak etti, Riftan Calypse’in varoluş sebebinin Maximillian olduğunu biliyor muydu?" ve şu madalyonu saklayacak mısın diye sorduğunda "Ölene kadar saklayacağım." demesi ❤️

    YanıtlaSil
  23. Pamuk gibi olduk mu 🥰🥰🥰

    YanıtlaSil
  24. ROBIN:
    Başından beri belliydi yüzümüzün gülüp yine rem, Rif ve max in tekrar mücadele içinde kalacağı... Bazen düşünüyorum. Riftan Anatol Maxi i alıp Nornui ye gidemez mi diye. Ne kadar imkansız şeyler bunlar. :'))
    Karanlik büyücüleri nasıl durduracaklar acaba? Maxi tam olarak nerede rol alacak? Büyücü kulesi miydi neydi, mecbur geri dönecekler gibime geliyor. Sonra Maxi Golem büyüsünü nerede kullanacak? Tabu bir büyüyü kullanması nasıl sonuçlar doğuracak ve Riftan sonunda karısı tüm kralliklara kafa tutmak zorunda kalacak mı... Yine olayları bizimkiler ve 3 Uigru Reenkarnesi halledecekmis gibi.

    YanıtlaSil
  25. Yerim sizi ya

    YanıtlaSil
  26. Hebaronun bu tavırlari o kadar komik ki bayılıyorum onun olduğu sahnelere

    YanıtlaSil
  27. bu arada yine bi bokluklar dönüyor ama neyse sokucaz onları da yola, ya seve seve ya sss....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder