How to Hide the Emperor's Child - 2. Bölüm (Türkçe Novel)

how to hide the emperors child novel

Altı yıl önce, Astelle hamile olduğunu öğrendiğinde ilk hissettiği şey müthiş bir korkuydu.

“Hamile miyim?”

Önce inanamadı.

Nasıl? Kaizen’in doğum kontrol hapını içtiğinden emindi.

“Bazen bu tür hapların başarısız olma ihtimali vardır.”

Hapı ikisi birden almış olsa bile hamile kalma olasılığı vardı. Astelle şifacının anlattıklarını hayretle dinledi.

Boşanmalarının üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti. Sessiz bir yerde kendine yeni bir hayat kurmuştu ama hala dış dünyanın ona yüklediği sıkıntılardan kurtulamıyordu.

Yaşlı kralın ölümünden sonra imparatorluktaki barışın bozulduğunu duymuştu. Erdemli ve iyi olan eski kral, daha önce hiç soyluların gücünü bastırmaya çalışmamıştı. Aslında bunlarla uğraşmak için ne hırsı vardı ne de yeteneği.

Ama Kaizen farklıydı.

O tahta geçtikten sonra herkes bu genç yeni kralın bir önceki gibi olmadığını fark etmişti.

Kral olduktan yalnızca bir ay sonra Kaizen, en güçlü soylulardan biri olan Dük Millstadt’ın çevirdiği yolsuzlukları keşfetmiş, onu ve ailesini yok etmişti.

Ve bundan sonra güçlü soyluları birbiri ardına temizlemeye devam etti. Kaizen, daha da güçlenip kralı tehdit etmeye cürret edebilecek bütün soylulardan kurtulmak istiyordu.

Nitekim yaptıklarıyla kendini kanıtladı da.

Kuzey’in baş lordu bir isyana kalkıştığında, imparatorun ordusu tarafından anında bastırılmış ve ardından tüm ailesi yok edilmişti. Herkes yeni kralın yaptıklarını nefeslerini tutarak izliyordu. Eski imparatorun ve bazı güçlü hanedanların iktidarı dengeli bir şekilde yönettiği günler sona ermişti.

İşte o zamandan sonra, saray meclisi iki gruba ayrıldı. İmparatorun grubu, imparatoru destekleyen yeni bürokratlardan; diğer grup ise büyük soylu aristokratlardan oluşuyordu. Bu iki taraf birbirine karşı hiddetli bir savaş veriyordu.

Astelle’in babası Dük Reston, tabii ki ikinci grup olan büyük soylu aristokratların lideriydi.

Eğer ona hamile olduğumu söylersem…

Çocuğa ne olacaktı?

Artık kraliçe değildi.

Ama çocuk kralın çocuğuydu ve tahtın şu an için tek varisiydi.

Eğer babası bir çocuğu olduğunu öğrenirse onu kral yapmaya ve bu durumdan son damlasına kadar faydalanmaya çalışırdı.

Ve eğer Kaizen öğrenirse karnındaki çocuğu bir tehdit olarak görüp ondan kurtulmaya çalışacaktı.

Her iki taraftan da çocuğu korumasını ya da ilgilenmesini bekleyemezdi. Ayrıca çocuğun politik olaylarda bir silah olarak kullanılmasına da izin veremezdi.

Çocuğunun akıbetini güç delisi adamların eline bırakıp da korkuyla başına gelecekleri izlemek istemiyordu.

Hem kral hem de babası tarafından terk edilmişti.

Bu çocuk onun sahip olduğu tek şeydi.

Bu çocuk kralın değil benim çocuğum. Onu koruyacağım ve tek başıma büyüteceğim.

Hamile olduğunu öğrendikten sonra defalarca düşündü, düşündü ve kararını verdi.

Çocuğu gizleyecek ve yalnız başına büyütecekti.


*****


Astelle Theor’a sarılıp yalpalayarak yürüdü.

Ayakkabılarını değiştirmeye fırsat bulamadan ince ev terklikleriyle odasından sürüklendiği için attığı her adımda kuru toprak ve taş parçaları ayak tabanlarını ağrıtıyor ve acıtıyordu.

Ama cildine nüfuz eden soğuk hava zihinini temiz tutmasına yardımcı oluyordu.

Astelle eskimiş paltosunun etek ucuyla Theor’un omzuna sıkıca sarıldı.

Taş duvarlardan sarkan gül çalıları serin havayı hafif bir çiçek kokusuyla dolduruyordu. Kıtanın kuzeydoğu kısmı, nisan ayına kadar her sabah kuru toprakların üzerine donun yağdığı bir yerdi. Şimdi mayıs olmasına rağmen, arazi hala sabah ve akşamları dağlardan gelen soğuk rüzgarlardan nasibini alıyordu.

Birkaç adım ötede, kalıcı ikametgah yeri olarak kullanılan eski kale, şafak saatlerinde olduğunu belli eden mavimsi gökyüzüne uzanıyordu. Şövalyeler onlara kalenin ortasındaki kabul odasına kadar eşlik etti. Odada, yanan şöminenin önünde bir adam duruyordu.

Adamı görür görmez Astelle kalbinin durduğunu hissetti.

Derin bir nefes aldı ve içeri girdi.

Onu en son gördüğünde yirmi yaşındaydı ve o zamandan beri altı yıl geçmişti.

Kaizen neredeyse hiç değişmemişti. Gece kadar siyah saçlar ve koyu kırmızı gözler.

Tapınağı süsleyen meşalelerden daha çarpıcı olan görünüşü her zaman aristokratlar tarafından övülürdü.

Dış görünüşü aynı kalmıştı ancak şimdi, yirmi yaşındayken olduğundan daha özgüvenli ve daha güçlü bir atmosfere sahipti.

Altı yıldır bu imparatorluğu yöneten bir kral olarak, hala yirmili yaşlarının sonunda bir genç olmasına rağmen, tüm vücudu müthiş bir haysiyet ve onurla bezenmişti.

Seni görmediğim tüm bu zaman içinde harika bir adama dönüşmüşsün.

Astelle’in bir anda aklına dolan acı hatıralar kalbine bir bıçak gibi saplandı.

Bir zamanlar ona karşı kalbi sadece sevgiyle atardı. Ama şimdi bütün o hisler solup gitmişti. Ona olan aşkı hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştu ve geriye hiç tomurcuk vermeyen bir dal gibi kuru bir boşluk kalmıştı.

Astelle boğazına takılan acı duygularını yuttu ve çocukla birlikte onun önünde diz çöktü.

“Majesteleri Kralımızı selamlıyorum, İmparatorluğun Efendisi.”

Kral ve soylular arasındaki siyasi anlaşmazlık kralın zaferiyle sonuçlandıktan sonra karşısındaki bu adama en iyi uyan unvan buydu. İmparatorluğun Efendisi.

Geçen altı yılda krala karşı çıkan neredeyse bütün soylular ortadan kalkmıştı. Böylece Kaizen imparatorluğun tamamını yöneten en güçlü kral olmuştu. O kadar güçlü bir liderdi ki sırf hoşlanmadığı için birini öldürse bile kimse sesini çıkarmazdı.

“Altı yıl oldu.”

Sesi de aynı Astelle’in hatırladığı gibi aynı kalmıştı. Doğruldu ve ona baktı.

Tanıdık kırmızı gözler onunkilerle buluştu.

Daha sonra bakışları Astelle’in desensiz ve süsten uzak, gri, düz elbisesine ve omuzlarına örttüğü kalın pelerine kaydı.

Son olarak kumaştan yapılmış eski ev terliklerine baktı. Kusursuz kaşları hafifçe çatıldı.

Kaizen’in yüzü şaşkınlık ve memnuniyetsizlikle doldu. Astelle’in pejmürde haline şok olmuş gibi görünüyordu.

“Anlaşılan işler iyi gitmemiş.”

Daha şafak bile sökmeden onu buraya sürükledikten sonra ne olmasını bekliyordu?

Eh, eskiden Astelle her zaman bu adamın önüne en iyi şekilde çıkmak için büyük uğraşlar verirdi. Tek yapmaları gereken yüz yüze birkaç dakika durmak olsa bile, o birkaç dakika için saatlerce makyaj yapar ve saçlarını tarardı. Ardından vücudunu korselerle sıkılaştırıp en güzel elbiselerini ve takılarını giyerdi. Yorucu, zor ve bazen acı vericiydi. Ama o zamanlar bu güzel adam için bunların hepsine katlanıyordu.

Aptalca çabalardı.

O günler nihayet son bulmuştu.

Artık Astelle bu adamın ona nasıl baktığını umursamıyordu.

“Giysilerimi değiştirmek için vaktim olmadı.“

Eh, bundan başka giyecek daha iyi bir şeyim yok zaten.

Astelle Theor’u, doğu yakasında bulunan, anne tarafından büyükbabasına ait eski bir konakta büyütmüştü. Hizmetçisi olmayan fakir bir hane olduğu için Astelle bahçe işlerinden yemek yapmaya kadar her şey ile kendisi ilgilenirdi.

Artık asil bir hanım değil sıradan bir insandı.

Bütün o güzel ve renkli elbiseler artık geçmişte kalmıştı.

“Neden kaçmaya devam ettin?” Kaizen, Astelle’e onu anlamıyormuş gibi baktı.

Geçen iki ay boyunca Astelle’i bulmaya çalışmıştı. Öyle gizli bir şekilde saklanıyordu ki onu bulması hiç kolay olmamıştı.

İki ay süren çabalarından sonra Astelle en sonunda yakalanmıştı.

Eh, sonsuza dek kaçamazdı.

Nereye gidecekti ki? Bütün kıta krallığın bir parçasıydı ve hepsi bu adama aitti.

Astelle sessiz kalınca Kaizen güldü.

“Seni yakalayıp öldüreceğimi mi düşündün yoksa?”

“…”

İki ay öncesine kadar Astelle kaçmıyordu.

Büyükbabasının evinde yaşamını devam ettirmek yorucuydu ama huzurluydu. Bir gün, kralın şövalyelerinin onu aradığını duyduğunda kaçmaya başlamıştı.

Neden onu aradığını bilmiyordu bu yüzden kaçmaktan başka çaresi yoktu.

Her ihtimale karşı.

Nedenin çocukla ilgili olup olmadığını anlayana kadar kaçmak zorundaydı.

En sonunda iki ay boyunca kaçtıktan sonra aranmasının sebebinin çocukla ilgili olmadığını öğrenmişti. Ama yine de hala gerçek sebebin ne olduğunu bilmiyordu.

Neden şimdi beni arıyorsun?

Astelle, anksiyetesini ve hızla çarpan kalbini dizginlemeye çalışarak sordu.

“Neden beni bulmaya çalışıyordunuz?”

“Beni iki ay peşinden koşturttun ama hemen bir cevap bekliyorsun.” Kaizen sinirli bir şekilde konuştu.

Theor ilk kez gördüğü bu yabancı adamın keskin bakışları karşısında şaşırmıştı. Küçük elleriyle Astelle’in eteğini tuttu.

O anda Kaizen’in bakışları çocuğa döndü.

“Bu çocuk kim?”

Astelle gergin bir şekilde yutkundu. Bu anın gelmesi ihtimaline karşı defalarca pratik yapıp hazırlanmıştı. Ancak sadece zihnini hazırlamak, gerçekle karşı karşıya kalınca hiç de yeterli değildi.

Kalbi dehşet verici bir hızla çarpıyordu.

Astelle kendini zorlayarak en sakin yüz ifadesini takındı ve Kaizen’e baktı.

Tanıdık kırmızı gözlerin merakla dolduğunu görebiliyordu.

Ona en son söylediği yalanı ve ardından çekip gittiği zamanı hatırladı. Astelle hala bundan pişman değildi.

Ve şimdi bu yalandan da pişman olmayacağından emindi.

“Bu çocuk benim yeğenim.”


Yorumlar

  1. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  2. Acaba neden arıyordu, hiç de pişman gibi görünmüyor. En azından güç ya da maddi olarak yardımcı olsaydın be adam. Çocuğa da yeğen dedi bakalım ne olacak. Teşekkürler çeviri için.

    YanıtlaSil
  3. 6 yıl sonra mı aklına geldi tvbe ya

    YanıtlaSil
  4. Utanmadan hayatını kaydırdığı kadına 2 ayın hesabını soruyor. Boşansanda, sevmesende, babasının evinden kovulduğunu duyunca, ne yer ne içer nasıl yaşar diye düşünmedin mi ?vicdansız. Neyse çevirmenimizin ellerine sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder