A Barbaric Proposal - 22. Bölüm (Türkçe Novel)
Rüzgar çok kuvvetli eserken, Rafit tehlikeli bir yerde duruyordu. Her an aşağı düşebilirdi. Şiddetli rüzgarın uğultusuna rağmen Rienne’in sesini duyabilmişti.
[Rienne] – "Önce başka bir odaya
gidelim."
Olduğu yerde dururken, odanın içini göremiyordu ama onun
sesiyle kulakları çınlıyordu.
[Rienne] –”...yan odaya."
Söylediği sözler o barbar adama değil, Rafit’in
kendisineydi. Sanki ona o barbarın odadan çıkmasını sağlamak için hayatını
riske atacağını söylemeye çalışıyordu. Hepsi onun güvenli bir şekilde
kaçabilmesi içindi.
Artık Rafit, Rienne ile aralarındaki aşkın bitmediğine çok
emindi. Rienne bunu sadece zorlandığı için yapıyordu. Arsak Hanedanı'nın kızı
olan Rienne, onurlu bir kadındı. Bir başkasıyla nişanlıyken hala bir başkasına
aşık olduğunu asla itiraf etmezdi. Evlilik istemediği bir evlilik olsa bile,
Rienne'in kalbi her zaman asildi. Bu, Rafit'in onu geri alma yükümlülüğü olduğu
anlamına geliyordu.
(Linden) "Konu ne zaman o kadına gelse kör
oluyorsun! İşler artık iyice kötüye gidiyor."
Linden, Rafit ona olumsuz bir şekilde başını sallarken
yeğenine adeta sitem etmişti.
(Rafit) "Ben kör değilim. Her şeyin gayet
farkındayım."
Şimdiye kadar, Rafit'in Rienne'in gerçek duygularının ne
olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Rienne onunla cinsel anlamda samimiyet
kurmadığından onu önemsemediğini düşünüyordu. Her zaman ona olan sevgisinin
onunkinden daha fazla olduğunu hissetmişti. Ama şimdi kendinden çok emindi.
Ondan bir daha şüphe etmeyecekti.
(Rafit) "Prenses Rienne'e karşı asla bir eylemde
bulunmayacaksınız."
(Linden) "Ne?"
(Rafit)" O barbarın Nauk üzerinde asla kontrol
sahibi olamayacağından emin olabilirsiniz."
Linden'in dudakları sinirden seğiriyordu.
(Linden) "İçinde bulunduğumuz konumun farkında
değil misin sen? Prensesin o vahşi ile evlenmesi ailemiziN herkesin önünde
küçük düşmesine sebep olacak. Kendine gel artık Rafit!”
(Rafit) "Bunun olmasına izin vermeyeceğim."
Rafit gözlerinde açık ve sağlam bir kararlılıkla konuştu.
(Rafit) "Onun evlenmesine izin vermeyeceğim."
(Linden) ". . ."
Linden dilini tıklattı ama daha fazla bir şey söylemedi. Yapsa
bile, Rafit onu görmezden gelirdi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Rafit zaten başkalarının söylediklerini
zerre kadar umursamazdı. Rienne'nin düğününe on günden biraz fazla bir süre
kalmıştı. Acilen onu geri almanın bir yolunu bulması gerekiyordu.
*****
(Black) "Eline ne oldu?"
Tapınaktan kaleye geri dönmeleri, giderkenki yolculuklarıyla
aynıydı. Tek fark, Rienne'in yüzündeki kasvetli bakış ve vücudunun ne kadar
zayıf hissettiğiydi.
Sokaklarda insanların yanından geçerken, herkesin kafası
biraz karışmış görünüyordu. Rienne'in cenazede olması gerekirken neden ata
binip kaleye geri döndüğünü anlamıyorlardı.
Ama Rienne onlara Linden Kleinfelder'in hilelerinden
kaçınmak için gitmekten başka çaresi olmadığını söyleyebilecek durumda değildi.
(Rienne) "... Ha? Ah... hiçbir şey değil. Bir an
için dikkatim dağıldı ve kendimi makasla kestim."
Kafası bir düşünce fırtınasına sıkışmışken, Rienne çok geç
cevap verdi. Black bunu gündeme getirene kadar incindiğini tamamen unutmuştu. Bakışlarının
eline ulaştığını fark edince irkildi ve yarasını gizlemeye çalıştı.
(Rienne) "Şimdi iyiyim."
Kanamayı durdurmak için ilaç kullandıktan sonra, yara
neredeyse hiç fark edilmez hale gelmişti. Bunu görebildiğine göre iyi bir göze
sahip olmalıydı.
(Black) "O zaman farklı bir makas
almalısın."
Bu sözler Rienne'in bilinçsizce kıkırdamasına neden oldu.
Böyle bir şeye asla parası yetmezdi. Bayan Flambard'dan bir dahaki sefere
bıçağı çok fazla keskinleştirmemesini istemek çok daha hızlı olurdu.
(Rienne) "Bu sadece küçük bir kazaydı.
Endişelenmeniz gereken bir şey yok. Gelecekte daha dikkatli olacağım."
Rienne, Black’in yere inmesine yardım etmek için uzattığı
elini tuttu. Ne zaman birbirlerine temas etseler onun etrafında dikkatli olması
gerektiğini unutması çok kolay oluyordu.
(Rienne) "Şimdi içeri gireceğim. Sizinle binmeme
izin verdiğiniz için teşekkür ederim."
Rienne, kalenin içine girmek için arkasını döndü ve göz
temasından kaçınmak için başını eğik tuttu. Ama Black ondan çok daha hızlıydı. Uzaklaşmaya
başladığında, onun arkasında olduğuna yemin edebilirdi. Ve yine de, bir
şekilde, aniden onun önünde belirmişti.
(Rienne) "...?"
Bu adam karar verdiği anda herkesten daha hızlı hareket
edebiliyordu.
(Rienne) "Söylemek istediğiniz bir şey mi
var?"
(Black) "Var."
(Rienne) "Dinliyorum, öyleyse."
Soluk mavi gözleri bir şey söylemeden hemen önce parladı.
(Black) "Cenazeye katılamaman gerçekten o kadar
kötü mü?"
(Rienne)"...Bilmiyorum. Belki."
Rienne bunun farkında değildi, ama kaleye geri döndükleri
süre boyunca yüzünde endişeli bir bakış vardı. Son derece sıkıntılı olan ifadesi
Black'in dikkatinden kaçmamıştı.
(Rienne) "Daha önce hiç böyle bir şeyle uğraşmak
zorunda kalmamıştım. Bunun sonuçlarının tam olarak ne olacağını bilmiyorum ama
Linden Kleinfelder'in kim olduğunu düşünürsek iyi olamayacağını
biliyorum..."
Rienne tereddüt etti. Bir yabancıyla, Nauk halkı hakkında düşmanıymış
gibi konuşmanın iyi bir fikir olup olmadığından emin değildi.
(Rienne) "...Kolayca pes edecek biri
değil."
(Black) "O zaman cenaze törenini ben
halledeceğim."
(Rienne) "Ne?"
Rienne'nin zümrüt gözleri genişledi.
‘Ama nasıl....? Hayır... daha da önemlisi, neden?’
(Black) "Gerekirse tarihi veya konumu
değiştireceğiz."
(Rienne) "Keşke bu mümkün olsaydı... ama eğer
Tiwakan bir şey yaparsa..."
Bu bir güç kullanımı olarak algılanırdı. Durumun ne kadar
hassas olduğu göz önüne alındığında, bu kesinlikle iyi bir fikir değildi. Ama
Black, Rienne'in korkularının farkındaydı.
(Black) "Güç kullanmayı planlamıyordum."
(Rienne)"O zaman… aklınızda ne var?"
(Black) "Bilmiyorum ama sorunu çözeceğim. Bana
yarına kadar zaman ver."
(Rienne) "…"
‘Buna inanabilir miyim?’
‘Söylediklerine güvenebilir miyim?’
Herkes onun gizli amaçları olduğunu söylüyordu. Ona sürekli,
öyle ya da böyle intikamını almaya çalışacağını söylüyorlardı.
‘Peki neden?...
Neden onun için
bir şeyler yapacakmış gibi davranıyor? Sanki endişeliymiş gibi... Neden?’
(Rienne)"Bunu neden yapıyorsunuz?"
Sonunda içini kemiren o soruyu duraksamadan sordu.
(Black) "Ne demek istiyorsun?"
(Rienne) "Cenaze törenini neden umursadığınızı
bilmek istiyorum, Lord Tiwakan."
(Black) "Yapmamam için bir neden var mı?"
(Rienne)"Bu cenaze töreni..."
‘....Senin yüzünden oluyor. ‘
(Black) "Ben senin nişanlınım, Prenses."
(Rienne) "Lord Tiwakan–"
(Black) "Bu senin sorumluluklarını bana ait
kılıyor. Güvende olduğundan emin olmak benim görevim."
(Rienne)"…"
‘Anlamıyorum... Bu adam benden ne istiyor?’
(Rienne) "Hepsi bu kadar mı?"
(Black) "Sence bundan daha fazlası var mı?"
Herkesin söylediği buydu.
(Rienne) "Bunu gerçekten nişanlım olarak
yükümlülüğünüzü yerine getirmek için mi yapıyorsunuz? Başka bir sebep yok
mu?"
(Black) "Sen neden..."
Rienne'in sözlerini duyan Black, tam cevap vermek üzereyken,
yavaşça kaşlarını çattı..
(Black) "Sanırım hala sana o kadar yakın
değilim, Prenses."
Şu an tartışamazdı.
Weroz'un gizemli mesajını duyduğundan beri, bitmek bilmeyen şüpheleri
her geçen dakika daha da güçleniyordu. Black ne zaman bir şey söylese ya da
yapsa, Rienne bunun arkasında gizli bir anlam olduğu fikrine kapılıyordu. (Y/N;
Rienne sen iflah olmazsın kızım..)
(Black) "Bir sebep olduğunu söylesem daha mı kolay
olurdu?"
(Rienne) "Lord Tiwakan..."
Black, Rienne'in sözlerini kesti, yüzü her zamanki nötr
ifadesiyle düzleşti.
(Black) "Bu durumda, o zaman evet, bunu yapmak
için başka bir nedenim var. Eğer cenaze töreniyle ilgilenirsem, o zaman bana
bir şey vermeni istiyorum, Prenses."
(Rienne) "Bir şey... benden mi?"
(Black) "Bana ne sunabilirsin?" (Y/N;
Herkes ekmeğinin peşinde arkadaşlar kwdnckewcw)
‘O....’
Rienne'in yüzünde sıkıntılı bir bakış vardı. Ondan ne
isterse istesin, ona verebileceği değerli bir şey düşünemiyordu.
(Rienne) "...Nauk'taki durum göz önüne alındığında,
size verebileceğim fazla bir şey yok, Lord Tiwakan. Ama lütfen bilin ki elimden
ne geliyorsa yaparım."
(Black) "O zaman bana daha önce sunduğun şeyi
istiyorum. Oda değiştirmek istiyorum."
(Rienne) "Oda mı...? Kaldığınız yatak odasını mı
kastediyorsunuz?"
(Black) "Senin odanla birleşebilen odayı
istiyorum, Prenses. Nişanlın olarak."
(Rienne) "…"
Rienne bu sözleri duyduğu anda yüzü soluklaştı. Şu anda
kullandığı oda, nesiller boyu Nauk yöneticilerinin uyuduğu yerdi. Doğrudan
koridordan değil, yanındaki yatak odasından erişilebilen bir yerdi. Ortak bir
banyoya bile sahip olduklarını düşünürsek, iki yatak odası daha çok bir tane
gibi işlev görüyordu. Doğal olarak, büyük boş oda her zaman gelecekteki kocası
tarafından kullanılmak üzere tasarlanmıştı.
(Rienne) "Bu..."
(Black) "Bu bir sorun mu?"
(Rienne) "…"
Niyeti açıktı. Eğer o yatak odasına taşınırsa, aslında tek
bir alanı paylaşıyor olacaklardı. Rienne ne yaparsa yapsın, kiminle görüşürse
görüşsün, her şeyi ilk bilen o olacaktı.
(Rienne) "Evlendiğimizde o oda sizin olacak, ama
şimdilik..."
(Black) "Düğüne kadar beklersek, o zaman ödeme
olarak sayılmaz."
(Rienne) "..."
(Black) "Buna izin verir misin?"
Rienne gözlerini tekrar açmadan önce bir an için kapattı.
‘...Tamam… sakinleş.’
Bu odaların sanki bir odaymış gibi inşa edilmesinin bir
nedeni vardı. Nauk'un hükümdarının eşinin herhangi bir ihanet eyleminde bulunmasını
engellemek içindi.
Eğer adam bunu, onu izlemek için bir fırsat olarak
kullanmayı planlıyorsa, o zaman bu kendisinin de ona göz kulak olabileceği
anlamına geliyordu.
Gerçek niyeti her neyse, onları öğrenecekti.
(Rienne) "Çok iyi."
Rienne başını salladı.
(Rienne) "Buna izin vereceğim, yeter ki cenaze
töreniyle ilgili meseleyi halledin. Ama lütfen unutmayın, kimseyi öldürmenizi
istemiyorum. Nauk'ta daha fazla kan dökülmesini istemiyorum."
(Black) "O zaman yarın oda değiştireceğim."
Black, Rienne'in elini tuttu. İlk başta, elini tutarak anlaşmalarını sağlamlaştıracağını düşündü, ama onun yerine dudaklarını yaralı parmağına götürdü.
(Black) "Yarın görüşürüz."
Bir şeyin parmağına dokunduğunu hissettiği an, ateşin ona
geçtiğini hissetti. Rienne'in ondan uzaklaştığını fark ettiğinde Black,
Rienne'e baktı.
(Black) "Ellerine iyi bak."
(Rienne) "…”
(Black) "Öyleyse..."
Black elini serbest bıraktı, arkasını dönüp uzaklaşmaya
başladığında sözlerinden ziyade gözleriyle vedalaştı.
‘Ne yapacak...?’
Rienne'in yapabileceği tek şey, orada durup uzaklara doğru
kaybolurken Black’in arkasından bakmaktı. Belki de bu o kadar da iyi bir fikir
değildi. Gerçekten Nauk'la ilgili bu kadar önemli bir şeyi ona bırakabilir
miydi? Ama aynı zamanda kalbinde tuttuğu bu beklenti duygusuna da engel
olamadı. Sanki Black’in başarısız olması fikri tamamen hayal edilemez gibiydi..
(Maslow)"Ah, Prenses?"
Maslow kralın ofisindeydi. Masada oturup, bir şey üzerinde
sıkıca çalışmaya başlamışken, Rienne'i fark ettiği anda utanç içinde kalemini
düşürdü.
(Rienne) "Sorun nedir?"
(Maslow) "Cenazede olmanız gerekmiyor
muydu?"
‘Bu yüzden buraya benim uzakta olacağımı düşünerek
geldiniz.’
Rienne gelişigüzel bir şekilde Maslow'un yazdıklarına doğru
baktı.
(Rienne) "Kleinfelderler çok saygısız olduğum
için içeri girmeme izin vermediler. Tapınağa ayak bile basamadım. Ama daha da
önemlisi, siz burada ne yapıyordunuz?"
(Maslow) "Ah... şey... Sadece yakında şövalyelik
için bir atama mektubuna… ihtiyacımız olacağını düşündüm..."
(Rienne) "Bir atama mektubu mu?"
(Maslow) "Bu..."
Ne zaman konuşmaya çalışsa, Maslow bakışlarını ondan uzak
tutmaya devam ediyordu. Belli ki yaptığı şey büyük bir sorun teşkil ediyordu.
(Rienne) "Benim onayım olmadan böyle bir şey
yapmayı mı planlıyordunuz?"
(Maslow) "Bu... Lord Kleinfelder'in isteği..."
(Rienne) "..."
Tabii ki öyleydi. Lord Kleinfelder'den başka, böylesine
yüzsüzce bir şey yapacak kadar kibirli kimse yoktu.
(Rienne) "Onu bana ver."
Rienne elini uzattığında, Maslow utanarak başını olumsuzca
salladı.
(Maslow) "Bitirdiğimde size göstermeyi
planlıyordum. Sizin mührünüzü gerektiriyor, Prenses..."
(Rienne) "O zaman şimdi ona bir göz
atacağım."
(Maslow) "Hayır, bunu yapmak zorunda
değilsiniz..."
(Rienne) "Öyle mi?"
(Maslow) "…"
(Rienne)"Eminim az önce kaleminizi düşürdüğünüzde
mürekkebi bulaştırmış olmalısınız. Yeniden baştan başlamak zorundasınız, bu
yüzden bana gösterebilirsiniz."
Dudağını ısıran Maslow, sonunda yenilgiyi kabul etti ve
yazdığı mektubu uzattı.
(Rienne) "...Hah."
İlk iki satırı okuduktan sonra Rienne hemen iç çekti.
(Rienne) "Lopez Kleinfelder... Şimdi onun yeni
adı bu mu?"
(Maslow) "Prenses!"
Maslow'un gözleri şaşkınlıkla hızla etrafta dolanıp durdu.
(Maslow) "Birisi sizi duyabilir, ne
yapıyorsunuz?"
(Rienne) "Ha..."
Rienne, Maslow’un Tiwakan tarafının Rafit'in hala hayatta
olduğunu bilmediği inancını dile getirdiğinde öfkeli bir iç çekti.
(Rienne) "Reddet."
(Maslow) "Prenses."
Birkaç dakika önce telaşlı ve savsak görünse de, aniden
Maslow'un ifadesi ciddileşti.
(Maslow) "Ne dediğinizin farkındasınız,değil
mi?"
(Rienne) "Ona bir şövalye unvanı vermek
istiyorlar, bu da onun 'gayrimeşru' bir oğul olarak soylu olmasına izin
verecek. Şimdiye kadar bunu doğru mu anladım? Kraliyet ailesi Kleinfelder'lere
şaka gibi görünmüş olmalı."
Sadece bir şaka değil, aynı zamanda kurtulmaları gereken bir
çıban.
(Maslow) "...Hayır demek akıllıca olmaz
Prenses."
Maslow bir kez daha Rienne'e tavsiyede bulunmaya çalıştı.
(Maslow) "Az önce cenaze töreni için tapınağa
bile giremeyeceğinizi söylemiştiniz. Lord Kleinfelder bunu reddettiğinizi
duyarsa, işler daha da kötüye gidecek."
Bu, Rienne'in çok aşina olduğu bir gerçekti. İçgüdüsel
olarak kaşlarını çattı.
(Rienne) "'Daha kötü' nasıl?"
(Maslow) "Prenses."
(Rienne) "Özel bir şey söyledi mi? Açıkcası gayri meşru oğlunu ailesinin bir üyesi olarak tanımazsam, bana nasıl bir karşılık verecek, merak ediyorum."
Eline sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum<33
SilEllerine sağlık 🥰🥰
YanıtlaSilTeşekkür ediyorumm🥰🥰
SilEllerine sağlık çevirmenim :)
YanıtlaSilTeşekkür ediyorumm<333
Silkleinfelder'lar soyunuz kurusun aw salın kızı
YanıtlaSilSenin yorumların beni gülümsetiyor valla🤣🤣
SilResimler cok güzelmis mangasi var mi bu serinin
YanıtlaSilmaalesef://
Sil"Ben kör değilim. Her şeyin gayet farkındayım." Rafit sen salaksın sen salaktan da öte malak falansın Rafit senin ben nöronlarını bükeyim Rafit
YanıtlaSilNeyse hiç değil kızımız aptal saptal ezik ezik dolanmıyor elinden geldiğince dik duruyor 🙄🙄🙄
Sil