MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 92. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


Adam kurt gibi kükreyerek "Yeterince bekledik. Daha fazla olmaz.” dedi ve başını Kuahel'e çevirdi.

"Bekleyeceğini söylersen Phil Aaron'un şövalyeleri ile tek başıma hareket ederim.”

“Müttefik kuvvetlerin başkomutanı benim.”

Kuahel ona doğru yürüdü ve biraz alçak bir sesle konuştu. Sessizce takip edip sonra avına doğru koşan bir jaguar gibi çevik bir şekilde hareket ediyordu. Yetkili bir tonda ekledi.

“Hiçbir durumda tek başına hareket etmen kabul edilemez.”

“Bana emir verebilecek olanlar sadece babam Gehalt Bleston ve Balto Kralı VI. Heimdall’dır.”

Adam neredeyse 7 kvetlik (yaklaşık 2 m 10 cm) devasa vücudunu öne eğerek tehditkar bir şekilde kükredi. Ancak Kutsal Şövalyelerin lideri, kendisinden büyük devasa adam karşısında gözünü bile kırpmadı.

“Ben Tanrı'nın bir elçisiyim ve Yüce Papa'nın sağ koluyum. Bu savaş, kilisenin önderliğinde yapılan kutsal bir savaştır. Elçilerin iradesine uymakla yükümlüsünüz.”

“İtaat!”

Adam yüksek sesle bağırdı ve uğursuz, alaycı kahkahalara boğuldu. Sonunda gülmeyi kesip Kuahel'e doğru daha da eğildi ve alçak bir sesle ona sertçe çıkıştı.

“Amasec'e (Balto’nun başkenti) varır varmaz gidip itaatsizlik günahımı itiraf edeceğim ve arınacağım.

Vücudunu dikleştirip ve Kuahel Leon'un yanından geçmeye karar verdiğinde, aniden yüzlerce asker daire şeklinde etrafını sardı. Richt Bleston, herkesin onu duymasını sağlamaya çalışıyormuş gibi sesini yükseltti.

“Düşmanlar varlığımızı fark ettiler! Hemen saldırmazsak, uzun yolculuğumuz boşa gidecek! Şimdi tam sırası. İstilaya hazırlanmaları için onlara zaman veremeyiz!”

Adamları kılıçlarını kaldırdılar ve bir ağızdan yüksek sesle bağırdılar. Savaş çığlığı, sudaki dalgalanmalar gibi hızla kışlaya yayıldı. Sahneyi solgun bir yüzle izleyen Max, Richt Bleston'ın önüne geçmek için acele etti.

"Ş-şimdi olmaz! Canavarlar Şehri’ne sızmaya karar verenlerin nasıl bir durumda olduklarını bile bilmiyoruz! İlerlemeye başladığımızda, canavarlar uyanıklıklarını güçlendirecekler. Şehrin içinde saklanıyorlarsa veya sızmaya hazırlanıyorlarsa... bü-büyük bir tehlikeye girebilirler!”

"Hey, bayan çaylak büyücü. Sana fikrini soran oldu mu?”

Adam alaycı bir şekilde dilini şaklattı. Max'in yüzü öfkeyle kızardı.

"S-sen! Koalisyon toplantısında Riftan'ın stratejisini kabul ettiniz. O zaman itiraz etmediniz ve şimdi... kafanıza göre hareket etmek mi istiyorsunuz?”

“Kocanın planının başarılı olmasını istiyorsan, bariyerlere daha fazla dikkat etmeliydin.”

Adam tehditkar, derin bir sesle bağırdı. Max irkilmemeye çalıştı. Richt Bleston, kuzeyliler arasında bile son derece büyük bir fiziğe sahipti ve bir araya getirilmiş on vahşinin ateşli mizacına sahipti. Böyle bir adamla yüzleşmek çok tehlikeliydi.

Ama bu adamın keyfi kararının Riftan'ı tehlikeye atabileceğini düşündüğünde, umursamadı. Son bir umutsuz çabayla sakin bir sesle konuştu.

"Şimdi sadece goblini bulmamız gerekiyor. Canavarın peşinden koşar ve ondan kurtulursak, zaman kazanabiliriz...”

“Maalesef bu yöntemin kullanılabileceğini düşünmüyorum.”

Max, kasvetli sese doğru başını çevirdi. Alben ve Lucaine çevredeki askerlerin arasından geçtiler ve çok alçak bir ses tonuyla eklediler.

“Büyüyü etkisiz hale getiren bir aletleri varmış gibi görünüyor. Lord Anton birkaç kez izleme büyüsü yapmaya çalıştı ama goblinden tek bir iz bile bulamadığını söyledi.”

“O-o zaman…”

“Konuşacak başka bir şey yok. Phil Aaron Şövalyeleri saldırıya geçecek. Kararımı geri almayacağım.”
Richt Bleston ona sertçe çıkıştı, yanından geçti ve adamlarının durduğu yere doğru ilerledi. Max aceleyle onun peşinden gitmeye çalıştı, ancak Kuahel arkasından geldi ve onu omzundan tuttu. "Bunun hakkında konuşmaya devam etmenin faydası yok.”

“A-ama!”

"Doğru karar bu. Kaçan goblinin izini sürmenin bir yolu yoksa hemen ayrılmalıyız.”

Max elini omzundan itti ve ihanete uğramış gibi ona baktı.

"Şehre gidenleri böylece terk etmek doğru mu?"

"Savaşa geldik. Kurban verilmesi kaçınılmazdır.”

Bu sözler üzerine Max'i yoğun bir düşmanlık sardı. ‘O an, karşıma geçmiş kocamı feda etmeye cüret edeceğini söylemesinin bedelini ona ödetmek istedim. Ama sakinliğimi korumam gerekiyordu. Aklımı kaybedersem ve delirirsem kimse beni dinlemez.’ Yükselen öfkesini yuttu ve yalvarır gibi konuştu.

“O-o zaman… Lütfen bana biraz zaman ver. Riftan'a haber göndermek için bir peri kullanacağım. En azından planın yanlış gittiğini onlara bildirmeliyiz.”

Rahip parlak yeşil gözleriyle ona baktı ve yumuşak bir tonda konuştu.

“Acele edin ve Calypse'e bir telgraf gönderin. Ama bir cevap bekleyemeyiz.”

Daha sonra Osirian askerlerinin toplandığı yere yürüdü. Siluetinin uzaklaşmasını çaresiz bir ifadeyle izleyen Max, başını Alben'e çevirdi. Ne demeye çalıştığını anladı ve hemen cevap verdi.

"Jeffrey'e bir telgraf göndereceğim. Ayrıca, mevcut durum hakkında Miriam'ı bilgilendirmek daha iyi olur.”

"Ç-çabuk olun lütfen.”

Max boğuk bir sesle mırıldandı. Tüm enerjisini sadece birkaç dakika içinde tüketmiş gibi hissetti. Alnındaki karışık saçları kulaklarının arkasına itti ve ağrıyan şakaklarını ovuşturdu.

Tetikte olmalılar. ‘Haber zamanında ellerine ulaştığı sürece, güvenle saklanabilirler. Lütfen öyle olsun.’ Sanki dua ediyormuş gibi gözlerini sımsıkı yumdu.

"Tanrım... lütfen onu koru."

Gözlerini tekrar açtığında, askerlerin ekipmanları arabalara yüklediklerini ve şövalyelerin atlarını eyerlediklerini gördü. Başı dönen Max, gürültüye doğru bir adım attı.

Kısa bir süre sonra, piyade safları vadiden aşağı yürümeye başladı. Süvari birlikleri onu takip etti ve kısa süre sonra yüzlerce asker kuşatma silahlarını ileri sürüklemeye başlamıştı.

Birkaç kvet (yaklaşık 3 metre) odun istifleyen arabayı takip ederek etrafına bakınmaya devam etti. Solda, Yurixion dört adama liderlik ediyordu ve sağda mızrakçılar vagonu çevreleyip ve hızla ilerliyordu.

Kalbinin kaburgalarına şiddetle çarpan bir davul gibi attığını hissedebiliyordu. Havada korku, dehşet ve yoğun duygular akıyor gibiydi ve askerlerin yüzleri yanan bir zafer arzusuyla kızarmıştı. Piyadelerin ritmine göre ilerlerken derin bir nefes aldı. O anda Yurixion ona yaklaştı ve yüksek sesle bağırdı.

"Her an savunma duvarları örmeye hazır olun."

Dizginleri sıkıp ona baktı. Yurixion, parlak mor gözleriyle ona bakarken ciddi bir sesle konuştu.

İlerleme hızı arttı ve devasa bir demir zırh dalgası tarafından sürüklendiğini hissetti. Akıntı nereye gittiğini bilmeden onu itiyor gibiydi. Bu garip hipnoz durumunda ne kadar kalmıştı? Aniden rüzgar esti ve büyük bir kar fırtınası tepeleri süpürdü.
Max aceleyle pelerinini yüzüne örttü. Sisli bir örtü her yönü kapladı ve bir yerden havayı parçalıyormuş gibi bir kükreme sesi duyuldu.

“Duvarlara yaklaştığımızda bir savunma duvarı hazırlayın. Bunların nereden gelip saldıracağını asla bilemezsiniz. Kendinizi cesaretle donattığınızdan emin olun.”

“B-ben hazırım.”

Zar zor konuşabiliyordu. Ancak, çevresinde o kadar çok gürültü vardı ki, onu doğru duyup duymadığını anlayamadı. Askerlerin zırhlarının ve at nallarının sesi her taraftan yüksek sesle yankılanıyordu ve hemen arkasında kuşatma kulesinin tekerleklerinin gürültüsü kulaklar zarını deliyordu.

Max yarı kafası karışmış bir şekilde ilerledi. Sonunda, müttefik kuvvetler vadiden çıktı ve hafifçe inişli çıkışlı tepelerden oluşan dağlık bir alana ulaştı. Beyazımsı şehir karlı tepelerin üzerinde belirirken askerlerin heyecanı ikiye katlandı.

İlerleme hızı arttı ve devasa bir demir zırh dalgası tarafından sürüklendiğini hissetti. Akıntı nereye gittiğini bilmeden onu itiyor gibiydi. Bu garip hipnoz durumunda ne kadar kalmıştı? Aniden rüzgar esti ve büyük bir kar fırtınası tepeleri süpürdü.

Max aceleyle pelerinini yüzüne örttü. Sisli bir örtü her yönü kapladı ve bir yerden havayı parçalıyormuş gibi bir kükreme sesi duyuldu.

Hemen vagonların etrafına bir savunma duvarı ördü. Kalbi hızla çarpıyor ve omurgasından aşağı karanlık bir ürperti iniyordu. Genişlemiş gözlerle tepeye baktı. Kar fırtınası yavaş yavaş azalırken, neler olduğunu tam olarak görebildi. Büyük bir ateş topu duvarın üzerinden uçtu. Korkunç manzara karşısında midesi bir an için acıyla büküldü.

"Öne bir bariyer koyun ve mancınığı hemen hazırlayın!"

Kuahel Leon'un korkutucu sesini duyunca hemen sakinliğini geri kazandı ve arkasına döndü.

"Ben! Diğer büyücülerle birlikte arabaların etrafında bariyerler koyun. A-Annette ve Armin, beni takip edin!"

Max, Rem'i mahmuzladı ve askerlerin arasından geçti. Artık duvarlara ateş topları yerine ateş okları yağıyordu. Onu arkasından takip eden Annette ürkütücü manzara karşısında durunca Max onlara yüksek sesle bağırdı.

"Tereddüt edecek zaman değil! Hadi çabuk olun!”

Max atının başını çevirdi ve sanki mesafeyi hesaplıyormuş gibi duvara baktı. "Aman Tanrım, çok yakınız." Şehri çevreleyen dış duvarları ve üzerlerinde duran canavarları net bir şekilde görebilecek kadar yakınlardı. Mancınığı iten askerlere işaret vermek için elini kaldırdı.

"Durun!"

Sesi yeterince güçlü değildi ve askerler ilerlemeye devam ettiler. Sonra Yurixion askerleri yüksek sesle durdurdu.

Sonunda kırk mancınık uzun bir yatay sıra halinde dizilmişti. Max hemen Annette ve Armin'e işaret verdi ve eyerinden atlayıp iki elini buzlu zemine koydu.

Bir süre sonra yere hafif bir titreşim yayıldı ve zemin yükselmeye başladı. Elinden geldiğince dengesini korumaya çalıştı. Mancınık bir tarafa eğilirse veya zemin bir yerde zayıflarsa, mancınık aşağı yuvarlanabilirdi.

Alnındaki teri sildi ve uzaklığı ölçmek için başını kaldırdı. Daha sonra dış duvarda duran ve onlara yüzlerce devasa tatar yayı doğrultmuş olan trolleri gördü.
 
Hızla mancınıkların arkasına saklandı ve bağırdı.

“Hemen saldırın!”
Talimatlarını anlayan asker, mancınığı sıkıca tutan demir halkayı çekti. Daha sonra, uzun çubuk, sıkıca bükülmüş ipin esnekliği ile şiddetle öne doğru sekti ve büyük bir kaya parabolik bir şekilde duvara doğru uçtu.

Max bir yıkım korkusuyla içgüdüsel olarak gözlerini kapadı. Sonra başını dikkatlice sütunun arkasından çıkardı ve ileriye baktı. Uçan kayalardan kaçmak için siperlerin arkasına saklanan trollerin sahnesi gözlerinin önünde belirdi. Askerler aradaki boşluğu kaçırmadılar ve hep birlikte şehir kapısına doğru koştular.

Yorumlar

  1. Nolur hemen 100. Bölümlere gelelim buraları okumuyom bile riftanın ismini görünce duruyom okuyom😍😭😭😭

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle okumalısın cok heyecanlı bi bölümdü

      Sil
  2. Çeviri için teşekkürler elinize emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Çok keyifli bir bölümdü. İlk kez bir savaş sahnesini okurken keyif aldım. Çeviri için teşekkürler ❤

    YanıtlaSil
  4. Çeviri için teşekkürler. Site yeni novellerle ve yeni çevirmenlerle her geçen gün daha da renkleniyor, harikasınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tatlı yorumun için çok teşekkürler umarım tüm novellerimizi keyif alarak okursunuz 🥰​🥰​

      Sil
  5. Çeviri için teşekkürler emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  6. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  7. Riftanın olmadığı bölümler şevkim yok aga

    YanıtlaSil
  8. Offff sonunda savaş başladı

    YanıtlaSil
  9. Çevirmen ellerine sağlık. Keşke tek seferde daha fazla okuma şansımız olsaydı 😢

    YanıtlaSil
  10. Olm her şey çok hızlı gelişti ne ara başladı savaş orayı kaçırmış bulundum

    YanıtlaSil
  11. Oooo o kadar bekle bekle, bu sefer de hemen savaş başlasın 🤷‍♀️

    YanıtlaSil
  12. Admin eline emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  13. Richt Bleston’a o kadar uyuz oluyorum ki çaylak büyücü dediği yerde Max ağzına vursa keşke ama büyüyle..Herkesi titretsin kimse bulaşamasın bu kıza şu kulede yırtıp attığı golem büyüsünü ateşle Max çaylak büyücü görsünler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ay evet keşke herkesin perisi falan var maxin golemi düsünsenize hahsha

      Sil
    2. Ay olsun lütfenn

      Sil
  14. Bayram hediyesi 2 bölüm mu olsa yarin tesekkurler

    YanıtlaSil
  15. Maxi'nin değişimini görmek çok iyi askerlere bakamayan Maxi şimdi gelmiş onlara emir veriyor ve onlarla birlikte savaşıyor 🥺

    YanıtlaSil
  16. Her ne kadar riftan Maxi sahnesi istesem de bu bölümleri de çok seviyorum çeviri için çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  17. offf maximmm haşmetlim ya nasil da liderlik ediyor riftanın karısı işte*-*

    YanıtlaSil

Yorum Gönder