MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 81. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


“Her neyse, saldırı büyüsü şehir surlarına saldırmada işe yaramaz, silahları güçlendirmeye odaklanmak daha yararlı olur.”

Max, Miriam'a muzaffer gözlerle baktı. Ama bir an sonra Kuahel'in kuru sesi zafer hissinin üzerine soğuk su döktü.

"Eğer wyvern sorununu çözemezsek, mancınık gücünü güçlendirmenin bir anlamı yok. Canavar alt türleri wyvernları kontrol eder ve hava saldırıları düzenlerse, ne kadar uzakta olursak olalım, onların saldırı menzilinden kaçamayız.”

"Bu sorun er ya da geç çözülecek.” Jeffrey çabucak cevap verdi. “Büyülü formülün şifresinin çözülmesi neredeyse tamamlandı. Tekniğin ana işleyişini anlarsam hızlıca bir imha yöntemi oluşturabilirim ama...” Sözünü yarıda kesti ve garip bir ifade takındı.

Ardından, Ritch sabırsız bir şekilde öfkesini gösterip onu sıkıştırdı.

“Ama ne? Ortalığı karıştırmayın ve konuşun.”

 Kaba tavrından rahatsız görünen Jeffrey, devam etti.

“Büyülü formülü yok etmek için devreye doğrudan dokunulması gerekir.”

“Bu, birinin Canavarlar Şehri’ne sızması gerektiği anlamına geliyor." diye mırıldandı Riftan.

Max sırtının sertleştiğini hissetti. "Bir daha böyle tehlikeli bir görevi üstlenmeyeceksin, değil mi?" Kuahel ona şüpheli bir bakış atarken küstahça konuştu.

“Ordu toplandığında canavarlar da daha uyanık olacaktır. Bu sefer eskisi kadar kolay saklanamayacaksınız.”

Riftan başını kaldırdı ve ona baktı. Bir an için dudaklarında soğuk bir gülümseme belirdi ve sonra soldu.

"Önceden de kolay değildi.”

Toplantı akşama kadar sürdü. Çok çeşitli askeri terimler kullanan şövalyeler, tek tek görüşlerini sundular ve art arda tartışmalarla yaşandıkça atmosfer yoğunlaştı ve ağırlaştı. Sonunda Anton şövalyeler arasındaki kavgaya dayanamadı ve hizmetçiler mumları yakarken koltuğundan kalktı.

“Bize müsaade. Yapacak çok işimiz var.”

Max oturduğu yerden kalktı ve hızla peşinden gitti. Ancak Agnes ve Riftan'ın yan yana oturduğunu görünce daha fazla ilerleyemedi. Girişe doğru yürüyen Miriam, onun hareketsizce dikildiğini görüp kaşlarını çattı.

"Orada durup ne yapıyorsun?"

Diğer büyücüler çoktan toplantı odasından birer birer çıkıyorlardı. Max tereddüt etti ve Riftan'a döndü. Sonra gözlerini haritaya dikmiş olan Riftan sert bir şekilde konuştu.

"Karon, ona eşlik et.”

Elliot tereddüt etmeden ona doğru yürüdü. Toplantı odasında kalacağını söyleyemeyeceği bir ortamdı. Kızgın bir yüzle odadan çıktı.

Annette ve Armin hâlâ dükkânda aletler üzerinde çalışıyorlardı. Max, dinlenmeye çekilmesini öneren Elliot ve Yurixion'un ricasını görmezden gelerek, mangalın önünde durdu ve kalan işi bitirmeye başladı. Ancak karanlık çökünce odasına döndü ve midesini ekmek, peynir ve sıcak şarapla doldurdu.
O zaman bile, kışladaki ışıklar sönmemişti. Elinde bir lamba tutup kışlalara bakan pencerenin önünde duran Max, üzgün bir yüzle yatağa uzandı.

Ertesi gün, Calto'ya daha fazla özgür büyücü çekmesi için bir yol önerdi. İsteksiz görünüyordu ama başka yolu yoktu, bu yüzden hemen paralı asker loncasına bir istek gönderdi.

Birkaç gün sonra, Etilen Kalesi'ne on altı büyücü geldi. Çoğu, yalnızca bir veya iki iyileştirme büyüsü yapabilen düşük seviyeli büyücülerdi, ancak içlerinde önemli becerilere sahip birkaç kişi de vardı. Max, Annette ve Armin onların yardımıyla çok daha hızlı büyülü aletler yapabildiler.

Ellerin sayısı arttıkça, karanlık büyücülerin formüllerinin deşifre edilmesinde büyük ilerleme kaydedildi. Bu sayede komutanlar hareket tarihini hemen belirleyebildiler.

"Bugün tüm eşyalarınızı toplamanızı istiyorum."

Büyücülerin toplandığı geniş odaya giren Anton ciddi bir ses tonuyla konuştu.

"Yarın gün ağardığında keşif gezisi için yola çıkmaya karar verildi bile. Herkese savunma silahları ve acil yiyeceklerin bulunduğu bir çanta verilecek. Buna ek olarak büyülü aletler, mana taşları ve acil tıp malzemeleri dağıtacağız.”

“Canavarlar Şehri’ne saldırmak için bir strateji belirlendi mi?” diye sordu Miriam, elini kaldırarak.
Anton başını salladı ve şöyle dedi,

"Komutanların kendi planları var gibi görünüyor, ancak şu ana kadar somut hiçbir şeye karar verilmedi. Bilgilerin sızdırılması konusunda endişeli görünüyorlar. Ayrıntılı strateji zamanı geldiğinde kararlaştırılacaktır.”

Büyücüler hüzünlü yüzlerle kulaktan kulağa bir şeyler fısıldaştılar! Her ülkenin komutanları arasında yaşanan olağanüstü sinir savaşlarını herkes biliyordu. Bu seferin başarıyla bitip bitmeyeceğini merak ettiler.

"Bu kadar endişeli olmanıza gerek yok. Bu seferde, Uigru'nun reenkarnasyonu unvanına sahip üç şövalye var." dedi Anton, büyücülerin kaygısını yatıştırmak için güçlü bir sesle. “Bu savaş, bu toprakların huzuru ve barışı için gerekli. Zor bir yolculuk olacak ama herkesin kendi görevlerinde elinden gelenin en iyisini yapmasını istiyorum.”

Sert sesini duyan büyücüler fısıldamayı bıraktılar. Anton tek tek yüzlerine dikkatle baktı ve tekrar konuşmaya başladı.

“Dünya Kulesi iki gruba ayrılacak. Sigru büyücüleri ve Kavala büyücüleri cephedeki şövalyelere yardım edecekler. Undaim, Gnome Hall büyücüleri ve düşük seviyeli büyücüler, arkadan bir savunma hattı kuracak ve yaralı askerlerin tedavisine odaklanacaklar. Bu karara karşı çıkan var mı?” 

Kalabalık sessizliğini koruyunca yavaşça konuşmaya devam etti.

"Saldırı destek birimini komuta etmeyi planlıyorum. Ve arka destek biriminin sorumluluğunu, Maximilian üstlenecek.”

Dikkatle dinleyen Max gözlerini kocaman açtı ve ona şaşkın bir ifadeyle baktı. Sonra Undaim'in yüksek rütbeli büyücüsü Ben'e döndü.

"Lord Be-Ben de burada, öyleyse neden ben...?"

“Savaş konusunda hiç tecrübem yok. Öte yandan, hiçbir özelliği olmayan düşük seviyeli bir büyücüyken, arka destek biriminde çalışma deneyimin var." dedi Ben kayıtsızca. “Ayrıca askerler arasında oldukça popülersin. Eğer "Kızıl Saçlı Leydi" bir talimat verirse, askerler hiçbir şey söylemeden takip edeceklerdir, bu yüzden sen sorumlu olursan çalışmamız daha kolay olacak.” 

Max'in yüzü kıpkırmızı oldu ve sonra odaya baktı. Kendisi de dahil olmak üzere arka destek biriminde çalışacak Dünya Kulesi'ne ait toplam yirmi bir büyücü vardı. Gnome Salonu'ndan üç büyücü, Undaim'den iki büyücü ve hiçbir niteliği olmayan on altı büyücü... Hiçbir şey söylemeden talimatlarını takip edeceklerinden biraz endişe duysa da, Max şiddetle başını salladı.

“Tamam, kabul edeceğim.”

“İyi. O zaman acele edin ve eşyalarınızı toplayın.”

Büyücüler hemen odadan ayrıldılar. Max ilaç ve tedavi araçlarını bulmak için dispansere doğru yürüdü.
Birden Phil Aaron'un tüm şövalyelerinin kışlalarının eğitim alanına dağıldığını ve onlarca vagon ve binlerce atın düzenli bir şekilde sıraya dizildiğini gördü.

Aralarından hızla geçerken, Riftan'ı bir arabaya sırtını yaslamış bulduğunda durdu. Renkli bir pelerin altına Remdragon Şövalyeleri’nin gümüş zırhını ve üstüne de siyah bir kürk manto giymişti. Sinir bozucu derecede etkileyici görünüyordu.

Max dudağını ısırdı ve inatçılığını kırıp, önce onunla konuşup konuşmayacağını cidden merak etti. Uzlaşmak için hiçbir çaba göstermediği için yavaş yavaş sinirlenmeye başlamıştı. Ancak dikkatlice bakınca, dönüp arkasında duran Prenses Agnes'e bir şeyler söylediği gördü ve onunla konuşma fikri hemen yok oldu.

Gözlerini kıstı ve dönüşümlü olarak ikisine baktı. Göz kamaştırıcı altın rengi saçlı narin güzellik ve kuzgun-siyah saçlı onurlu şövalye birbirine bir tablo kadar yakışıyordu.

Kalbinin kıskançlıkla yandığını hissetti. Prenses Etilen Kalesi'ne geldiğinden beri ikisi hep birlikteydi. 

Yurixion'un söylediğine göre, prenses tarafından sunulan kraliyet kararnamesinde, Riftan'ın, Whedon Kraliyet Ordusu'nun başkomutanı olan Prenses Agnes'in başyardımcısı olarak atandığı belirtiliyordu.
Strateji toplantılarına birlikte katılan ikili, toplantıların ardından yan yana askeri tatbikatlara nezaret ettiler. Riftan, Whedon kraliyet ailesine bağlılık yemini eden bir şövalyeydi, bu yüzden bu bir bakıma gayet doğaldı. Ancak Max, Kral Ruben'in kızını Riftan'la evlendirme hırsından vazgeçmediğinden şüpheleniyordu.

Aklını kaybetmemek için kendini sakinleştirdi, arkasını döndü ve dispansere girdi. Loş odaya, ondan daha hızlı olan büyücüler geldi ve ilaç şişelerini paketlediler.

Max ekipmanları toplamalarına yardım etti. Ancak elleri doluyken bile Riftan ve Prenses Agnes hakkındaki düşünceleri aklından çıkmadı.

"Riftan'ın prensesle gerçekten hiç ilgisi yok mu? Öyle olsaydı, Agnes farklı davranabilirdi.” Kaşlarını çattı. Böyle şüpheleri olduğu için kendisine karşı güçlü bir tiksinti hissetti.

İçten içe, ikisinin hiçbir ilişkisi olmadığını çok iyi biliyordu. Ancak yan yana durduklarını her gördüğünde, içinde bir şeylerin kaynadığını hissetmekten kendini alamıyordu.

Gergin bir şekilde dudağını ısırdı ve şifalı bitki çuvalının ağzını elinden geldiğince sıktı. "Artık prensese karşı duyduğum aşağılık kompleksinden kurtulmalıyım. Prenses Agnes beni kaç kez cesaretlendirdi ve destekledi? Ama ben kıskanmaya devam ediyorum. Ne kadar nankörüm.” Derin bir nefes aldı.

Sorun Prenses Agnes değildi. Asıl sorun, onunla Riftan arasında güven olmamasıydı. Ancak bu sorunu nasıl çözeceğini bir türlü bulamıyordu.

"Belki de... çok açgözlüyümdür."

Pencereye yürüdü ve kepenkleri açtı. Askerler arasında Riftan ve Agnes'in hızla yürüdüğünü görünce göğsü sıkıştı. Yanındaki kişinin kendisi olmasını istiyordu. İster kalede ister savaş alanında olsun, onunla her zaman yan yana yürüyen yol arkadaşı olmak istiyordu. Ancak bu istek, Riftan’la arasındaki sürtüşmenin nedeniydi. İçlerinden biri inatçılığını bozmadığı sürece bu durum devam edecekti.

Yaşam gücünün yavaşça parçalandığını hissetti. İnatçılığı yüzünden, ilgisizliğin sonsuza kadar hüküm sürdüğü bir ilişkide kalmaktan korkuyordu. Belki de savaş bittikten sonra istediğini yapmasına izin vermek daha iyi olurdu. Artık onunla ters düşmek istemiyordu. Pencereyi tekrar kapattı ve yavaşça döndü.

Ertesi gün, şafakta yirmi bin asker büyük bir yürüyüşe başladılar. Piyadeler, her ülkenin bayraklarını taşıyan uzun mızrakları kaldırdılar ve şehrin içinde hızlı bir şekilde yürüdüler, ardından atlılar ve vagonlar sıraya girdi.

Osiria ve Balto'nun güçleri çoktan kapılardan çıkmıştı ve sadece Livadon bayrağı, Whedon Kraliyet Ailesi bayrağı, Volose Şövalyeleri bayrağı ve lacivert Remdragon Knights bayrağı havada dalgalanıyordu.

Max atını Remdragon Şövalyelerinin arkasına götürdü ve sokaklarda toplanan insanlara baktı. Etilen Kalesi'nin tüm sakinleri onlara veda etmek için dışarı fırlamış gibiydi. Rengarenk mendiller sallayıp yüksek sesle bağırdılar.

“Uigru reeankarnesi Aren! Uigru reeankarnesi Calypse! Yedi Krallığın barışı ve zaferi için!”

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  2. Bı bölüm daha ölüyorum anlasana gözlerimin önünde birbirleini seviyorlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Sen Maxi ziyagilsin kendine gel ! 😏

      Sil
  3. Çeviri için teşekkürler. Bir riftans POV iyi olurdu. Kafasında neler dönüyor acaba 👀

    YanıtlaSil
  4. Vee savaş başlar ... Çeviri için teşekkürler ❤️

    YanıtlaSil
  5. Emeklerine sağlık canim, her gün yeni bölüm okumak harika, her ne kadar yazar bizi halaaaaaa mutlu etmese de, seni seviyoruzzz

    YanıtlaSil
  6. ayyy çok heyecanlı

    YanıtlaSil
  7. İçimde büyük tatminsizlik var. Sadece Riftan ve Maxi için değil, genel anlamda birçok konuda eksik parçalar olduğunu düşünüyorum. Senelerdir edebiyat ve editörlük işi içerisinde bir insan olarak şunu ifade edebilirim, yazar bile bazen hangi konudan ilerlediğini unutmuş durumda. İlk bölümlerde bazı karakterleri çok sevdiğimiz için hikayenin efsunu ile sabırsızlıkla okuyoruz ama yazar, bana göre birçok konuyu eksik bırakarak bilinçsizce olayları dağıttı. Artık karakterler ayrıntılar içinde değil, sığ tekrarlar içinde debeleniyor.
    Bir okuyucu eleştirisi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum

      Sil
    2. Kesinlikle, ne ana konu ve karakterler kaldı ne de yan karakterler. Şimdi de Agnes kıskançlığını okuduk. Maxi sürekli bir geri iki ileri

      Sil
  8. Hay sizin savaşınıza da size de yetoooo srvişin artık

    YanıtlaSil
  9. Maxi’nin düşünceleri baya gelişmiş kendi iç sesi aslında baya bir ilerleme gösterdiğinin kanıtı. Eskiden eziklik hisleri ile hemen kendini suçlayıp “işe yaramaya” çalışırdı ki kabul görsün. Şimdi Riftan’ı özgür bırakmaya, aşağılık kompleksini yenmeye kadar düşünüyor. Bence sığ bir kıskançlık değil yaptığı, mantıklı düşünceleri var. Riftan da inadım inat bir yerlerim iki kanat ne olur bir gece gelip karına sarılsan belki öleceksiniz yuh ya. Bir de demiyor musun hiç bu kadın beni Agnes ile dip dibe görünce iyi hissetmiyordu diye. Keşke büyücülerden Maxi’ye flörtöz davranan biri olsaydı.. Görürdü beyefendi her gün popo popoya fısır fısır olmak ne demekmiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yorumunun alnından öpüyorum

      Sil
    2. Belki de Agnes’in ilgi alanına Riftan değil de Maxi giriyordur😃

      Sil
    3. ben de bu yoruma katılıyorum. İç sesi kendini sürekli suçlamanın ötesine geçmiş. Bir kavuşma ya da sevgi sözcüğü duyamadan öleceğiz burada:( yazar inadına gerilimi arttırmak için bir araya getirmiyor onları…puuuuuf

      Sil
  10. Önceden de kolay değildi.”
    Bayılıyorum Riftan’ın bu meydan okuyan tavrına ❤️ yarın da ridiye yeni bölüm geliyor ahhh orasını düzgün bir türkçe ile okumak çoook isterdim google translate çok kötü😃

    YanıtlaSil
  11. Tesekkurler şavas başlıyor keske bi sarilsalardi şans için

    YanıtlaSil
  12. Okuduğumuz hikayeye bak ya, birinci kitabı tekrar okumaya gidiyorum biraz toparlanayim

    YanıtlaSil
  13. Her gün bir bölüm okumak da güzelmiş ama şu savaş olayı kurutth beni resmen haaa bi de tekrarlar

    YanıtlaSil
  14. Admin eline emeğine sağlık

    YanıtlaSil
  15. Bir avaz hepsini okudum bitirdim, bana yeni bölüm verin!
    Bu arada ben de aynı Maxi gibiyim. Riftan'la Agnes arasında bir şey olmadığını biliyorum ama içim sıkışıyor bu sahnelerde. Kızıma üzülüyorum. Heyvan Riftan!

    YanıtlaSil
  16. of keşke her konuyu detaylıca konuşsanız da artık biz de ÇİFTİMİZİ görebilsek riftan biraz inatçılığını bıraksa ve maxi de sadece düşünmekle kalmayıp konuşsalar OFFF

    YanıtlaSil
  17. Sadece Maxi değil bu ikisini ne zaman bir arada görsem ben bile kıskanıyorum

    YanıtlaSil
  18. Çeviri için teşekkür ederim ❤️❤️

    YanıtlaSil
  19. Abi seveyim ben böyle işi sıktı artık ne bu böyle askerlik arkadaşı mısınız bildiğin boş geçiyor bölümler inanamıyorum çok sinirlendim ya

    YanıtlaSil
  20. Riftan maxiyi takdir etmedikçe ve senin tavsiyene ihtiyacım yok demekten vazgeçmedikçe bu iş çözülmez. Eğer bunu yapmadan maxinin öncü olarak bu ilişkiyi düzelttiğini görürsem aşırı hayal kırıklığına uğrarım çünkü maxideki bu aşağılık kompleksini bilhassa riftan körüklüyo. Maxiyi de eleştirdiğim yerler var ama bu konuda riftana aşırı kızgınım cidden

    YanıtlaSil

Yorum Gönder