Finding Camellia - 16. Bölüm (Türkçe Novel)
Kieran'ın mektubunu düzgünce katlayıp masasının çekmecesine koyarken Lia'nın kalbi hızla çarpıyordu. Aldığı ilk mektuptu.
Mektupların hep sevgililer ya da uzak akrabalar için olduğunu düşünürdüm ama Kieran bunca zamandır bana yazıyormuş! Son dört yıldır mektuplarından hiçbirini almadığıma inanamıyorum!
Biraz düşündükten sonra Lia dolma kalemini aldı. Kieran yakında Corsor'a döneceği için cevabını yüz yüzeyken verebilecek olsa da, sorularına cevap vermek için can atıyordu.
Lia, ne kadar uzadığını, Corsor'daki dört mevsimdeki deneyimlerini ve son operanın ne hakkında olduğunu hemen paylaşmak istiyordu. En önemlisi, ona Akademi'ye kabul edildiğini anlatmak istiyordu.
“Merhaba… yok, olmaz. Sevgili Kieran… Biricik Kieran?”
İnsanlar mektuplara nasıl başlıyor?
Lia, doğru kelimeleri bulmaya çalışırken hayal kırıklığı içinde parşömeni buruşturdu.
Betty, kaşları çatık, bir tepsi içecekle odaya girdi.
Gerginliği hisseden Lia, başını mektuptan kaldırdı.
"Betty?"
"Pipi'ye beş elbise aldığınız doğru mu?"
"Huh?"
“Tüm kasabada bu konuşuluyor! Bir yabancıyla dondurma yediğiniz gerçeğiyle birlikte... Meydana bensiz gitmeye bu kadar hevesliyseniz daha dikkatli olmalıydınız Lord'um! Leydi Marilyn'e ne olduğuyla ilgili gazeteyi okumadınız mı?"
Lia, Betty'yi hiç bu kadar öfkeli görmemişti. Kızarmış yüzündeki endişeli ifadeyi gören Lia, pişmanlıktan bir şey söyleyemedi. Betty'nin getirdiği kurabiyelerden birini almak için kalemini bıraktı. Bir ısırık aldı ve tatlı çikolata ağzında eridi.
"Bunlar çok lezzetli Betty. Onları kendin mi pişirdin?”
Betty, Lia'nın dudaklarındaki kurabiye kırıntılarını temiz bir mendille silerek cevap verdi.
"Bu önemsiz bir konu değil, Lord'um. Artık bir çocuk değilsiniz. Ve başkente bensiz gideceksiniz..."
Lia, gözyaşlarını zar zor durduran Betty'ye bakmak için başını kaldırdı. Betty elindeki mendili sıkarak sakinleşmeye çalışırken derin bir nefes aldı.
"Yabancılara karşı dikkatli olmanız gerektiğini gayet iyi biliyorsunuz." diye devam etti.
"Biliyorum ve üzgünüm. Elbiseler bir teşekkür hediyesiydi çünkü Pipi'nin başkentte benimle yaşamasının kolay olmayacağını biliyorum."
Lia ona dondurmacıdaki adamdan bahsetmemeye karar verdi.
Zaten fazlasıyla endişelenmiş. Onun Gaior kraliyet ailesinin bir üyesi olduğunu öğrenirse bayılabilir!
"Betty, meraktan soruyorum... Dört yıl önce beni nasıl buldular?" Lia kıkırdayarak sordu.
Betty çaydanlığa uzanırken dondu kaldı. "Bu çok beklenmedik bir soru, Lord'um."
"Pekala, babamla başkentteyken, hatırladığımdan çok daha büyüktü. Tüm yerlerin içinde Louver'da olduğumu nasıl bildiklerini merak ettim.”
Betty'nin tutamağı tutup çayı servis etmeye devam ederken parmak eklemleri bembeyaz oldu. Kurutulmuş çilek ve şifalı otların karışımı fincanda hafifçe kıvrıldı ve tatlı bir koku yaydı.
"Tamamen tesadüf oldu. Leydi Bale, hizmetkarlardan birinin Laura hakkında konuştuğunu duydu."
"Hangi hizmetkar?"
"Artık burada çalışmıyor Lord'um. Leydi Bale onun evlendirilmesini sağladı.”
Çilek çayı, Lia'nın dilinde acı bir tat bıraktı.
Çilek mevsimi bile değil... gerçi sanırım, bu burada hiç sorun değil.
Bu, Lia'nın dört yıl önce hayal bile edemeyeceği bir lükstü. Cayen İmparatorluğu'ndaki her şey -dağlar, topraklar ve hatta ağaçlar- birine aitti. Lia, bir meyve bahçesinden meyve çaldığı için aldığı kırbaçları ve annesinin onunla birlikte nasıl ağladığını hatırladı.
"Bazen... neden ben diye merak ediyorum." diye mırıldandı Lia.
Betty ağlamamaya çalışırken gözleri kıpkırmızı oldu. Bu kelimelerin sayısız anlam taşıdığını biliyordu, bunlardan biri de içerlemeydi.
"Camellia."
Uzun bir süre sonra ilk defa gerçek ismiyle sesleniliyordu. Lia, Betty'nin somurtkan ifadesini görmek için başını kaldırdı.
"Leydi Bale, Lord Kieran'ın bozulan sağlığıyla her zaman mücadele etti." diye başladı çaydanlığı masaya bırakarak. "Çevresindeki herkes onu veraset için bir sorun olarak gördü ve birçok akraba onun yerine oğullarından birinin evlat edinmesini bile önerdi."
Lia dikkatlice fincanını bıraktı ve Betty'ye odaklandı.
Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Ancak Leydi Bale, Lord Kieran iyileşse bile bu akrabaların bir kenara çekilmeyeceklerini biliyordu. Bu yüzden seni aramaya gitti."
"Çünkü... zamanı gelince benden kolayca kurtulabilir diye mi?"
Lia Markiz'e kızmıyordu. Başından beri, işleri bittikten sonra her şeyi eski haline döndürmeye söz vermişti. Daha gençken, Lia bu sözlerle teselli bulmuştu, ama artık hırsları olduğu için işler farklıydı. Amacını yerine getirdikten sonra bir kenara atılacak vazgeçilebilir biri olduğunu bilmek üzülmesine neden oluyordu.
"Lord'um! Nasıl böyle bir şey söyle... "
"Hayır, Betty. Öyle olduğunu biliyorsun. "
"Lordum..." Betty dudaklarını büzdü, solgun yumruğunu sıktı.
“En fazla bir yılım kaldı. Kieran tamamen iyileşti ve yakında geri dönecek. Sonunda eve gidebilirim. Bunu yapabilirim…"
Lia'nın yüzü bir an için umutla aydınlandı ama hissetti şeyin neşeden daha fazlası olduğunu biliyordu. Ilık çay, titreyen gözlerini yansıtıyordu.
"Annemin yanında olabilirim." dedi titreyen bir sesle. "Burada mutlu değilim."
Betty'yi olduğu yerde donup kalmış bir şekilde bırakarak, o soğuk sözleri söyledikten sonra odadan çıktı.
Lia bir duygu fırtınası hissetti. Sözlerinin Betty'yi inciteceğini biliyordu ama gerçek buydu. Camellius Bale'in var olmasının tek bir nedeni vardı.
Malikanenin yanındaki nehir kıyısına doğru koştu. Nefesini düzene soktu, söğütün üzerinde sallanan hamağa atladı. Hamak tarafından kucaklanarak, küçük bulut kümeleriyle dolu masmavi gökyüzüne baktı. Başının üzerindeki yapraklardaki bir böcek korosu, orkestra gibi çınladı. Gözyaşlarını dökecek kadar huzurlu hissediyordu.
Burada benim için gerçekten mutluluk yok mu?
Lia, inadı uğruna Betty'ye söylediklerinden hemen pişman oldu.
Gökyüzü bile o kadar güzeldi ki gözlerini sıkıca kapatmadan edemedi.
**********
Sonunda Lia'nın üniforması geldi, bu da yakında Akademi'ye katılacağı anlamına geliyordu.
Bavulların çoğu Lia için değil personel için olmasına rağmen, hizmetçiler üç gün boyunca onun başkente taşınması için bavul hazırlamakla meşguldü. Bir vagon sadece malikaneden aldıkları kitaplarla doluydu.
Lia, kalan izlerini ortadan kaldırmak için her odayı dolaştı. Eninde sonunda ortadan kaybolması gereken biri olduğunu fark ettiğinde yavaş yavaş bu sürece başlamıştı. Yakında kimse sahte genç lord Camellius Bale'in orada yaşadığını hatırlamayacaktı.
Pipi yaklaşırken, "Başkentten bir davetiye geldi lordum." dedi.
Lia zarfı ondan aldı. Mührün üzerindeki amblemi gördüğünde boğazında sert bir yumru hissetti."
"Marki Selby Hanesi'nden Marilyn Selby mi?"
Partinin ne için olduğundan emin değildi ama bunun Marilyn'in saldırıdan kurtulmasını kutlamak için olduğunu tahmin etti. Ancak Lia, mektubun Marki'ye değil de Camellius Bale'e hitaben yazılmış olmasına şaşırmıştı.
Kieran yakında Gaior'dan dönecek. Hatta çoktan yola çıkmış olabilir.
O gelinceye kadar malikaneyi terk edemeyiz.
"Onu reddet." dedi.
"Ama..."
“Kieran o zamana kadar dönmüş olabilir. Tarihler çakışıyor.”
"Haklısınız Lord'um. Cevabınızı ileteceğim.”
Pipi odadan çıktı.
Lia neredeyse boş olan yatak odasına baktı. Alnındaki teri sildi ve dört yıl önce ilk geldiğinde göründüğü haline dönmesine memnuniyetle gülümsedi. Daha sonra hemen dışarıdaki ağaca tırmanmak için pencereyi açtı. Hizmetçiler genç lordu uzaktan izleyerek çığlık attılar. Lia ustaca manevra yaptı ve onları susturmak için parmağını dudaklarına bastırdı. Nehre doğru koşarken gülümsedi.
Gömleğini çıkaramayacağını bilen Lia, sadece pantolonunu ve ayakkabılarını çıkardı. Bal sarısı saçları esintiyle hafifçe uçuştu.
"Lord'um!" Betty uzaktan koşarak bağırdı.
Lia onu görmezden geldi ve sıcak teninin anında soğuduğunu hissederek büyük bir sıçramayla nehre atladı. Daha derine daldı ve bu özgürlük duygusuyla sevinçten havalara uçtu.
Doğru. Beni hala Corsor'da tutan bir şey var.
Neden kızgın olduğunu ama aynı zamanda üzgün olduğunu anlayabiliyordu.
Lia başını sudan çıkardı ve saçlarını geriye doğru taradı.
Kollarını iki yana açmış sırt üstü süzülerek mavi gökyüzüne bakıyordu ki aniden sessiz bir kahkaha duydu.
"Beni güldürmekte asla başarısız olmuyorsun, Camellius."
Tanıdık ama karşı konulamaz bir sesti, Claude del Ihar'ın sesi duymayı hiç beklemediği bir sesti.
Şaşırdı, hızla ileri atıldı ve bu süreçte dengesini kaybetti.
"Lord'um?"
Dengesini sağlamaya çalışırken Claude'u bankın yanında bir koltukta otururken gördü. Betty elinde bir havluyla yanında durdu, yüzü solgundu.
Claude bacak bacak üstüne atarak, "Yüzmeyi sevdiğini görüyorum." dedi. Sırıttı ve kahkahasını bastırmaya çalıştı.
"S-sizi buraya getiren nedir, Lord'um?" Lia gözleriyle Betty'ye müdahale etmesini işaret etti ama ne yazık ki yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Claude, "Kieran'ın döndüğünü duydum ama günü yanlış anlamış olmalıyım." diye yanıtladı.
"Yarın ya da sonraki gün varacak."
"Biliyorum."
Biliyor musun? Ama az önce yanlış anladığını söyledin...
Sudan çıkmak istedi ama Claude'un sandalyeden kalktığını görünce donup kaldı.
Ceketini çıkardı ve gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. "Sanırım yüzmek için sana katılacağım."
"Efendim?"
Betty arkasını döndüğünde, geniş omuzlarını ve güçlü göğüs kaslarını ortaya çıkarmak için gömleğini tamamen çıkardı. Bronzlaşmış teni yoğun güneş ışığı altında parlıyordu ve obsdiyen saçları tuhaf bir çivit rengini yansıtıyordu.
Pantolonunu çıkarıp nehre atlarken Lia şaşkınlıkla sendeledi. Hayrete düşmüştü, yaptığı sıçramadan kaçınmak için arkasını döndü.
Tamamen suya batmış olan Claude, Lia'nın arkasından çıkmadan önce nazikçe etrafında yüzdü. Elini omzuna koydu, kumaş vücuduna yapıştı.
"Dal, Lius."
« Önceki Bölüm Sonraki Bölüm » ‹ ›
Ellerinize sağlık 🥰
YanıtlaSilClaude seninde gönlün var he koçum bir coffee prince gibi çıkmaz umarım
YanıtlaSilEline sağlıık
YanıtlaSilNasıl anlamıyorsunuz kız olduğunu hangi erkek suya gömleğiyle girerki
YanıtlaSilClaude bu arada madem Kieran'ın geleceği tam zamanı biliyordun neden erkenden geldin koçum
YanıtlaSil