MEŞE AĞACININ ALTINDA 2. KİTAP - 145. Bölüm (UNDER THE OAK TREE)


“Komutanın planına göre işler iyi gidiyor gibi görünüyor.”

Riftan, onaylamadan veya reddetmeden sessizce hızını artırdı. Yanında konuşan Hebaron, ona meraklı bir bakış attı.

"Seni rahatsız eden bir şey mi var?"

"Hayır, buraya kadar her şey yolunda. Midna'yı geri alabilir ve son şehri geri almak için Drystan'a geçebilirsek... ejderhanın dirilişini geciktirebiliriz.”

‘Sorun ondan sonra başlıyor.’ Yüzünde düşünceli bir ifadeyle karla kaplı tarlalara baktı ve rüzgarın hızlandığını hissedince yüzünü buruşturdu. Yerden sis gibi yükselen beyaz buz parçacıkları görüşü kapatıyor ve gri gökyüzünden kalın kar taneleri düşüyordu.

‘Yakında bir kar fırtınası başlayacak gibi görünüyor.’ Katettikleri mesafeyi tahmin ederek kendi kendine mırıldandı. ‘Hedefe ulaşmak için hala uzun bir yolumuz var, ancak hızımızı artırmazsak kar fırtınasında kamp kurmak zor olacak.’

Riftan atının başını güneydoğuya çevirdi. Bir süre hareket ettikten sonra sığ, beyaz, donmuş bir dere ve kozalaklı ağaçlarla çevrili bir kereste çiftliği önlerinde belirdi.

Atını durdurdu ve etrafına, seyrek kesilmiş ağaç kütüklerine, ihmal edilmiş kereste yığınlarına ve karla kaplı küçük kulübelere baktı. Keresteciler uzun zaman önce güvenli ve müstahkem bir kasabaya tahliye edilmişler gibi, orada yaşayanlardan hiçbir iz yoktu. Riftan dikkatle etrafına baktı, sonra elini kaldırdı ve yürümeyi bıraktı.

"Bu gece burada olacağız. Acele edip çadırlarınızı kurun ve kampa hazırlanın!”

Talimatını verir vermez şövalyeler atlarını durdurup yükleri vagonlardan boşaltmaya başladılar. Atının başını çevirdi ve askerlerin kusursuz bir düzen içinde hareket etmelerini izledi.

Alt rütbeli sıradan askerler vagonları dizerek çevrelerine kışlalar kurarken, sıradan askerler su ve yiyecek vermek için atları dereye götürdüler. Kamplar kurulurken, Balto'nun kampını kontrol etmek için Talon ile tepeye çıktı.

Birkaç bin kişilik büyük bir orduya komuta etmek, birkaç yüz şövalyeyi yönetmekten farklıydı. Çok daha fazla ekipmanla hareket etmeleri gerektiğinden hareket kabiliyetleri önemli ölçüde azalıyordu ve ön ve arka birimler arasındaki yorgunluk farkı da büyük olduğu için mesafe genellikle genişliyordu.

Ayrıca, kaçakları bastırmak, birimler arası çatışmaları önlemek ve yiyecek dağıtımı gibi yönetilmesi gereken başka görevler de vardı.

İkmalden sorumlu askerin, her birliğin aşçılarına belirli bir miktar yemek vermesini delici gözlerle izledi, sonra Kuahel Leon'un vagonun yanındaki bir ateşin etrafında oturduğunu görünce kaşlarını çattı.
Adam, her zamanki gibi, yüzünde ihtiyatlı bir ifadeyle yanan alevlere bakarak sessizce oturuyordu, ne düşündüğünü söylemek zordu. Onun sakin ifadesini görünce biraz rahatsız oldu.

İlk başta, savaş ya da ejderhanın dirilişini durdurma sorunu hakkında endişelenmek o adamın işiydi. Ancak, Müttefik Kuvvetler'e katıldıktan sonra Kuahel Leon, yalnızca kalıntıları korumaya odaklanmıştı. ‘Varlığını olabildiğince gizlemenin çok daha faydalı olacağına karar vermiş olmalı.’

Dilini hoşnutsuzca şaklattı. Büyük Osiria Tapınağı, barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana savaşın sorumluluğundan kaçmak için ilk kez Müttefik Kuvvetlerin komutasından feragat ediyordu. Kral Ruben, Yedi Krallık Konseyi'ndeki etkisini güçlendirmek için bu rolü üstlenmeye istekliydi. Balto'nun hesapçı hükümdarı da, geri adım atmanın kendi yararına olacağına karar verdiği belirleyici anda pasif kaldı.

Sonuç olarak, Müttefik Kuvvetlerin komutanlığı kendisine devredildi. Ve bu görevi tamamlaması karşılığında, ona yüksek asil bir unvan ve Anatol’a da bağımsız bir yönetim vaat edildi. Bu, durumun herkesin yarına olduğu anlamına geliyordu.

Ancak Riftan, Büyük Osiria Tapınağı’nın ejderhanın mana taşını kaybetme sorumluluğundan kaçma konusundaki kurnaz tavrından hoşlanmadı.

‘O adam, biz Pamela Platosu'nu araştırmaya başladığımızdan beri ejderha mana taşını arıyor olmalı.’ Bu durumu kendisinden saklaması, ona olan öfkesini daha da artırmıştı. Ancak, şimdilik tartışarak elde edebileceği bir şey olmadığı için sessizce ilerlemeyi seçti. İğrenmesini bastırdı ve şövalyeden uzağa baktı.

O sırada, ateş gibi uzun kumral saçlarıyla atını sürükleyip dereye doğru yürüyen karısı dikkatini çekti. Karon peşinden koşup ona bir şey söyledi, ama Max ona aldırmadan çizmeleriyle buzu kırıp ata su içirdi ve sonra da hızla askerlerin kurduğu derme çatma ahırlara doğru yürüdü.

Max’in, şövalyenin atla ilgilenmesini reddederken onu engellemey çalışmasına sinirlenmiş gibi görünmesini izledi, sonra derin bir iç çekip tepeden aşağı indi. Atından atlayıp önünde durdu.

"Atı Karon'a bırak ve beni takip et."

Gözlerinde isyankar bir bakış belirdi. İster bir şey yapmasını emrediyor olsun, ister özel muamele yapıyor olsun, her zaman bu ifadeyi kullanıyordu. Riftan hızla ekledi.

"Kar fırtınası başlamadan önce antrenman yapmana yardım edeceğim."

“Antrenman mı?”

Riftan, onun yüzünün yorgunluktan solgunlaştığını görünce gereksiz bir şey söylediğine pişman oldu. Ancak, kar fırtınası yakında başlayacaktı. O zamana kadar yeterli zamanları olabilir ve dinlenebilirlerdi.

“Meşgul olduğum için seni kılıç ustalığı konusunda hiçbir zaman gerektiği gibi eğitemedim. Şimdi bunu telafi edeceğim.”

Bir an tereddüt ettikten sonra dizginleri nazikçe şövalyeye verdi. Onu yakındaki bir kereste çiftliğine götürdükten sonra seyrek kesilmiş ağaç gövdelerinin olduğu boş arsada durdular ve onu izledi.

Karısı erkek kılığına girmiş, erkeksi bir görünüme sahipti. İnce omuzlarına, ön kollarına ve sıkı bir kemerle sarılmış ince beline baktı, sonra sakince nefes verdi.

"Kılıcını kaldır. Önce duruşuna bakacağım.”

Kılıcını söylediği gibi kınından çıkardı. Onu dikkatle izleyerek arkasına yaklaştı, dirseğinin yüksekliğini ve bileğinin açısını ayarladı, sonra savunma pozisyonunda kollarını kaldırdı. 

"Şimdi çapraz olarak salla."

"B-böyle mi?"

Kılıcı tereddütle salladı. İlk çalıştığı zamandan biraz daha iyiydi ama hala bir odun kadar kaskatıydı.

Riftan ağzından çıkmak üzere olan bir nefesi yutup duruşunu düzeltti. Bu sefer kolunu tuttu ve hareketini düzeltti.

“Beş ana hareket vardır. Eğik çizgi, çapraz olarak sola ve sağa kesme, yatay olarak kaldırma ve başın tepesine vurma hareketi... Doğal olarak yapabilene kadar her harekette tamamen ustalaşmak için eğitim almalısın. Şimdi kendin yap.”

"B-böyle mi?"

Geri adım atarken, kılıcını beceriksizce salladı. Kaşlarını çatarak onu izleyen Riftan, tekrar kolunu tuttup duruşunu düzeltti. Ona verdiği talimatlarla kollarının hareketleri arasındaki farkı anlamışa benzemiyordu.

Vücudunu çok küçük yaşlardan itibaren tamamen kontrol edebilen Riftan'a göre, vücudunun zayıf kontrolü biraz şok ediciydi.

"Bacaklarını birbirinden ayır. Bu şekilde üst bedenine daha fazla kuvvet uygulayabilirsin.”

Duruşunu onun talimatlarına göre ayarladıktan sonra kılıcını tüm gücüyle savurdu. Belki de daha önce hiç yapmadığı bir hareketi tekrarlamak çok fazla gelmişti, çünkü solgun yanaklarında kırmızı bir kızarıklık belirdi ve aralık dudaklarından kısa bir iç çekiş kaçtı.

Onun nefes nefese kaldığını gören Riftan, bir anda belinin ağırlaştığını hissedip huzursuzlandı. Niyeti, onu kısa bir süreliğine ağır işlerden uzaklaştırmak ve bitkin yüzünü canlandırmaktı, onunla saçma sapan şeyler yapmak değil. Artan arzusu karşısında lanetler mırıldandı ve sert bir şekilde konuştu.

“Bugünlük yeter.”

"B-ben hala devam edebilirim."

Koluyla alnındaki teri silip çalışmaya devam edince, kaşlarını çatarak onun kolunu tuttu ve kılıcı zorla aldı. Ve ona keskin gözlerle baktı.

"Neden bu kadar sabırsızsın?"

"Birkaç gün içinde bir savaş olacak. O zaman... yardımcı olmak istersem…” 

Yüz ifadesi sertleşti.

"Önce kendi güvenliğini sağlayacağına söz verdiğini unuttun mu? Senden kılıç ustalığını öğrenmeni istememin sebebi savaşman için değil, kendini korumanın en az bir yolunu daha öğrenmen içindi.”

"Biliyorum! Ben sadece...”

Sesini yükseltti ve aniden konuşmayı kesti. İri gri gözlerinden yaşlar süzülürken şaşkınlıkla geri çekildi. Gözlerini ondan kaçırarak başını eğdi ve titreyen bir sesle konuştu.

"Ben... en azından bir tane yararlı şey yapmak istiyorum."

"Sen zaten üzerine düşeni yapıyorsun.”

"En iyi durumda... s-sadece önemsiz işler yapıyorum.”

“Savaş sırasında kalkan sağlıyor ve yaralıları iyileştiriyorsun.”

"B-bundan başka... keşke Riftan için yapabileceğim başka bir şey olsaydı!"

Kadının çökmüş omuzlarına baktı ve ciddi bir şekilde kaşlarını çattı. ‘Eskrim öğrenerek benim için ne yapabileceğini düşünüyor?’ Aynı zamanda, böyle saçma sapan konuşan karısı o kadar sevimliydi ki, neredeyse tüm mantığını kaybedecekti. Sakin kalmayı başardı ve kararlı bir şekilde konuştu.

"Yeni katılan bir büyücü için zaten çok fazla şey yapıyorsun. Bir acemiden bundan daha fazlasını beklemek çok fazla olurdu.”

"B-ben senin karınım! Bir kadının kocasına yardım etmek istemesi haddini aşmak değildir!” öfkeyle bağırdı.

Kızgın gözleri gümüş alevler gibi parlıyordu. Birdenbire daha fazla dayanamadı ve onu yakalayıp ahşap verandayı geçti.

Max ne olduğunu anlayamadan irkildi ve bacaklarıyla boğuşurken inledi. Riftan etrafına bakınıp ağaçların arasında terk edilmiş bir ahır buldu ve hızla oraya yürüdü. Sonra vücudunu koyu renk ahşap kulübeye bastırıp nemli dudaklarını yiyip bitirdi.

Max omzuna yumruk attıktan kısa bir süre sonra kollarını boynuna dolayıp tutkuyla ona asılı kaldı.
Riftan tatmin olmuş bir şekilde inleyip vücudunun sert alt kısmını onun yumuşak karnına bastırdı. Sonra bilekliğini çözüp eldivenini çıkardı ve ellerini cüppesinin altına soktu.

Derisi terden sırılsıklam, nemli ve sıcaktı. Pürüzsüz cildini açgözlülükle okşayan Riftan, elini deri korumanın altından kaydırdıktan sonra, meme uçlarının avucunun altında keskin bir şekilde yükseldiğini hissetti. Onları sıkıp parmak uçlarıyla birbirine sürttü, sonra dişleriyle göğüs zırhının tokasını çekip gevşetti. Avuçlarını açarak kadının şehvetli göğüslerini kavradı ve nazikçe sıktı.

Yorumlar

  1. ellere sağlık çeviri içinnn <3 tansiyon yukseldi simdi yarin olmayacak bir turlu

    YanıtlaSil
  2. Ama burda bitirilir mi yaa 😂😂 teşekkürler çeviri içibbn💙💙

    YanıtlaSil
  3. Hayır hayır burda bırakmış olamazsın sabahaaaaaaaatttttt 😀 çok heyecanlıydı tam ısınmıştım😀

    YanıtlaSil
  4. Off çok iyi yaw. Keşke daha çok riftans pov olsa

    YanıtlaSil
  5. Ksksmsksks bunlar gerçekten anatol'e döndükleri anda ordu kuracaklar ve nedense ikisinin bir kızları olmasını istiyorum çok tatlı olabilir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de kızları olsun istiyorum ya düşünsene kızın babası riftan o kızla evlenmeye kalkan erkeğe yazık olur dksncjksjdkdm

      Sil
  6. Crox dükü her türlü bela bitmedi gitti tesekkurler

    YanıtlaSil
  7. Ama ama ama burda bırakmak olmadı özge sabahat neredesiniz 🥺

    YanıtlaSil
  8. Ellerinize sağlık 💓

    YanıtlaSil
  9. Sabahat, Özge tesekkürler

    YanıtlaSil
  10. Bu bölümün ve bir sonraki bölümün en güzel yanı snu snuyu Riftan açısından okuyor olmamız arkadaşlar ve haberiniz olsun bunun başka eşi yok 🤭

    YanıtlaSil
  11. Riftanin napicagini bilemez hali çok tatli

    YanıtlaSil
  12. tesekkürler ceviri icin <3

    YanıtlaSil
  13. Ay ilişkileri çok güzel olmadı mı, riftanın bakış açısından okumayı da özlemişim

    YanıtlaSil
  14. Ellerine sağlık 🥰🥰

    YanıtlaSil
  15. Nihahaha karısının tatlılığına dayanamayan çılgın Riftan hey yavrum hey haftalardır çektiğimiz çileye değdi arkadaşlar oh be ulan

    YanıtlaSil
  16. yaaa maxiii daha ne yapacaksın pardon da, daha başka ne yapabilirsin? bir şövalye mi olmak istiyosun ne istiyorsun manyak karı aksdjflkjsflksdjf Allah Allaaah... Bir büyücü olarak çok fazla şey yaptığının, hatta bir kahraman olduğunun farkında değil mi? UYAN!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder